Çok içten soruyorum gerçekten nedenini anlayabilmiş değilim, okuduğu bölümü, mesleğini seven kafası çalışan bir şeyler üretebilecek kişiler direk mesleğe atılır malumunuz ancak ne kadar yüzeysel bilgi sahibi derin düşünemeyen karaktersiz vede af buyurun “Popo yalayıcısı” varsa bunlar derhal okulda kalmanın yollarını arar ve bulurlar. Mezuniyet ortalamalarıda yüksektir bu zat-ı muhteremlerin. Soru şu, bu sadece bu toprakların mı yoksa evrensel bir gerçeğin kesiti mi? Her iki durumda resmen kıyım! Çünkü başımıza prof. oluyorlar, toplanıp akademik kadro oluyorlar sonra sen sağ ben selamet!
yorumlar
Bence bu kadar düz düşünme. Bir tutam not için öğrencileri sürüm sürüm süründüren asistan bozuntularını düşündükçe yazdıklarında haklılık payı hiç de yok değil ancak tamamen böyle düşünmen de doğru kabul edilemez. Neticede akademik kariyerin çok daha ulvi amaçları olabilir. Nitekim benim adıma böyle.
Burada noncomformist öğrenci mantığıyla her çeşit küfür yazılabilir. Ama bilin ki bu son derece düz bir bakış açısıdır.
Nasreddin “hoca” belki konuyu aydınlatırHaklısın lakin sende haklısın.”Phrozen” haklılığın ulvi amaçların toy edilgenliğinde, Kendi adıma öğrencilik geride kaldı ve çalışan biri için “confor” özellikle mimari açıdan “başka” bir şeydir. Örneğin konforun birinci edimi “korunma-güvenlik”dir. Düz mantık dediğinin yuvarlağı varsa bildiğin yahut “Aristo”ysa sana sahip düşünce bilemem ancak ülkemizde sanat-mimari eğitim veren kurumlar her şeyden önce sanatçıyı notlar “jüri”de, sağlıklı olan eleştridir herkez bitirebilir ancak ne yapar kişiye kalmıştır -not nedir? akademi üniversirte addedildi biliyorsanız “yök” nedir? “Sanayi-i nefise nedir? ayrıca ne yazıkki kadrolaşma çok hakim ülkemize! Artık eğrilmiştir umarım, “mantık” belki sandığımız kadar basit değildir?
@wassago’nun ahkamı sadece banamı helluri hazretleri ve böceğin macerasını anımsattı
düz akademisyenler oldukça fazla sevgili wassago. fakat olmayanlar da neyse ki var. ve ben onları gördükçe içimde ki ateş artıyor, artıyor..kadını dinliyorum. kuramcılardan yan komşusu gibi bahsediyor. Aman allahım diyorum, okumalıyım, okumalıyım. Deryalar.öyle bir haz alıyorum ki, böyle değerli akademisyenleri gördüğümde.tanrı onların yanından ayırmasın beni. beyin görüyorum. keşfediş görüyorum.yalnız şöyle bir doğruluk payı da var, o kadar maaş verirlerse çoğu kişi de doğal olarak bu yolu seçmiyor tabii. hiç bir baltaya sap olamamış baltalar da bu mesleğe aday oluyor ne yazık ki. bu da var.ne var ki, bilirsin ki, farkediliyor ayrım. değer. değerli olan. değer veren bilakis.sevgilerimle
“shadowy” mimarlık müfredatına bir bak istersen!? ihtişam yüreğinde var ki hissediyorsun dostum lakin sakin ol bir bakın ilgili konulara en son kararını ver lütfen.”Cevval Portakal” Hz.Helluri’ye bayılırım müthiş bir zeki müren taklitidir “üç kase bağlll”Ve haklısın astral. Ancak bilmelisin ki bunun bir nedeni var bir bak istersen üniversitelerin Fen Edebiyat Fakültesini kurmaları için gereken “Felsefe” bölümü dersliklerine bir bak konuşalım.
Çok tartışılır bi konu,ama akademik kariyer yapanları hıyar diye adlandırmak yanlış bence.Onlarda oraya ellerini kollarını sallayarak gelmiyolar.Hepsini bi kefeye koymamak lazım derim
Yarışıp geliyorlar, kafalar önde/ ama yetmez daha eğilecek pek çoğu… O derece ki kimse birey olarak duruşunu net sergileyemiyor hep birşeyler var ulvi hizmetlerinden onları alıkoyan! İşe saygı giderek prof.’una benzeyen asistan’ın ki ise, ne diyeyim…
üniversiteler tarladılar…bu tarlalara yök toprağı getirdiler getireli sadece hıyar yetişir oldu…
çok saçma
çok saçma
Bir tanesi emekli oluyor bugünlerde… Hani şu, “siyaset üçgeninden” kendine pay çıkaran YÖK başkanı!
akademik dunyayi Turkiye’den ibaret sanan wassago’yu ofkeyle kiniyorum. Asil hiyar sensin.
eee onlar da lazım…
komik. saçma.
gereksiz, saçma bi yazı.tartışılacak yönü yok.kafa aynı kafa , inanç ve yorum kalıpları kemik.
clicia x, sen okuduğunu anlamayan ve ifade yeteneğini kaybetmiş bir açıklama ile gerçekten bozulmuş tulumba tatlısı gibisin… Şimdi beni kınaman bana onurdur velev ki bana hıyar demen ne ifade etsin? Seni lalezar! Ben neden bahsediyorum? Bu topraklar neyin ifadesi lale soğanı kafalı clicia xxy?koza 68, senin kolpa nazi duruşun gerekli, benim tespit aynı kafa tartışılacak yönsüz numune dümbelek öyle mi?Az biraz okuduğunuzu hazmedin be birader! Anlamak için çaba zihinsel olacak, kızdın ise bakmayacaksın bir siyah bez hatta yetmez iki siyah bez ile dolaşacaksın gözünü ve götünü örtmek için! Şimdi söyleyin bana ne kaldı aklınızda bana neyin tartışmasının olmayacağını söylüyorsun?
mansonilized, kehanete benzemez bu konu ki saçma olsun…Kaldı ki gerçekten iki kelam edemiyorsunuz asıl komik olan bu!Universal yapının içinden birileri ne diyor?
wassago; başlığa istinadendiğerleri yapmayınca sadece hıyarlar kalıyor. işin esprisi bir tarafa, akademik kariyer, üniversiteler biz de bilimsel çalışmanın yapıldığı kurumlar değildir, maalesef. ya da şöyle anlatayım: yeni başlayan asistanlar sekreterlik, angarya işler yaparlar. işin garip tarafı onları alan profösörlerde bu niyetle almıştır. biraz daha dik başlı, zeki veya başarılı olanlar ise direkt şutlanır. türkiye koşullarında benim 9 yılımı geçirdiğim x üniversitesinde durum bu. tezleri bile prof. belirler. sen bir konıu önerirsin ancak konunun gidişatına yine onlar karar verir.özgür, bilimsel eğitim mi? dediniz. henüz ben görmedim, mutlaka olan ünv. vardır diyerek konuyu bağlayayım da birileri gelip yine öfkeyle kınamasın.
insanların espri anlayışı farklı farklı o yüzden sizin beni benim de sizi komik bulmam çok doğal. laf edip edememe yeteneğimin kararlarını verecek ehliyete sahip olduğunuzu da düşünmüyorum. yazınıza yorum yapılmasını kaldıramıyorsanız yazmama alternatifiniz var.
way hıyarlar way
@ önce ağzını toparla bi.sen neyi tartışmaya açtığının farkında mısın?ne yazmışın ki,hazımsızlıktan söz ediyon???
nevdalist, herşeyden önce teşekkürler… Konu seni hırpalamış belli, ancak gözlemlerin ve izlenimlerin ne yazık yazıyı anlayamayanlara güzel bir latife gibi gelecek, bunu görüyorum… Off, off!Farkındayım koza68 çünkü canım yandı aynı sebeplerden! Master yaparken karşılaştığı sorunlardan tamamlamayan mı ararsın, doktarasını sırf iş bu işgüzarlar yüzünden vermekten vazgeçen gerçekten değerli insanların iş hayatına daha sıkı sarılmasını mı? Konu çoktan tartışılması gereken ve hep kuru sıkı ile üzerine gidilmiş bir konu! Ben direk hıyar diyorum! Varsa diyeceğin, yazacağın kelamın yaz buna ihtiyacımız var diyorum! Tahrik-tepki kısmını geçelim bir kalem…
geçelim.sıkıldım.diyorum ki bir meselenin tartışmaya açılması için akla ve temele dayalı olması gerekir.buraya kadar tamam mı?senin meselene gelince;1. çıkarımların satıhta kalıyor, bilinen şeyler.yaklaşımın sorunun tüm boyutlarını bilmeden ya da bildiğin halde buraya taşımandan kaynaklanıyor. bi kere o bahsettiğin “hıyarları” ülkedeki işsizlik kurumu üretmiştir,üretmeye devam da edecektir.şartlar oluştuğu zaman “ideal” oluşacaktır.2.şartlar mümkün mertebe oluşsa bile,devlet içindeki farklı egemenlikler kırılmadığı müddetçe “tabi” olma pozisyonu devam edecektir.kaçarı var mı?3.söyler misin? bu şartlar düzelmeden o “hıyarları” kendi hayatı için dövüşen birer hayvan olmaktan nasıl çıkaracaksın??
yazı bir kez daha ispatlanmış oldu…eline sağlık diyebilirim artık. eline sağlık @vaşago2bin
Şöyle anlatayım,Burada mevzuyu kalkıp işsizlik ile bağlaman oldukça garip.Neden? Ülke şartları muzzam değil ancak hammadde ve kaynak açısından değil, bilgi ve üretim açısından! Mantık oturuyor değil mi?Şimdi nerede bilim? Nerede düşünce? Nerede felsefe?Bu iş para ile değil, ilgili kişiyle paranın buluşmasından, “kaynak aktarımı”ndan kaynaklanır. Bozukluk organize bir bozukluk ancak mantalite bozukluğu. Şöyle ki iş bu üniversal yapılarda göt yalayıcılık sınav sisteminin çözemeyeceği bir yapısal “köprü-ayı-geçme” hadisesini doğuruyor. Adam gibi iş çıkarıyorsun akademisyenlerle papaz oluyorsun.Ben mimarım, buradan bir örnek vereyim,Üniversitede dizayn sütüdyosunda dönemlik yahut senelik işler beklenir öğrenciden, yaratımdan uzak tamamen seni bir idiyotmuşçasına eğiteceğini düşünen sözde mimarlar tarafından “piyasayı tanımayan”…Bizzat benim yıllar önce yaşadığım bir problemi, ne kadar piyasaya uzak olduklarının ve gelişim engelli olduklarının nişanesi olarak sunuyorum…2002 senesi güz dönemi projem kıvrımlı çatıları olan ve cepheden hareketli/ tarihi mirasa saygılı ve “modern” ki bu kavramı tartışırım izler/lekeler taşıyordu. Proje apart daireler ve turistik konaklama amaçlı. Lokasyon Zeyrek… Nerede ise jürilerde savunmaktan, tartışmaktan papaz olmadığım öğretim görevlisi kalmamış idi x üniversitesinde.Tam iki yıl sonra benzer bir mimari anlayışla üretilen (benzer derken neredeyse aynı cepheler ve çatı kabuğu kasdedilmiştir) mimari yapı sitesine modern mimarlık ödülü verildi. Bunun işsizlikle veya mantık, anlayışla bağlantısını ne kadar tartışılması gerektiğini bir düşün istersen…kaldı ki şartlar ne olursa olsun tartışmayı bu noktadan koparamaz isek bilgi kirlenmesi, herşeyin birbirine girmesini nasıl önleyeceğiz?Bu hıyarlığın neden nasıl olduğuna ilişkin bir yaklaşım “Hıyar” sözünün mecazi ve öncelikli tutumunda yatar!“söyler misin? bu şartlar düzelmeden o “hıyarları” kendi hayatı için dövüşen birer hayvan olmaktan nasıl çıkaracaksın??” koza68Herhangi bir dövüş değil bu! Kendi hayatlarını düşünmeleri için bencil olmaları gerekir, ne yazık bu arkadaşlar bir parça olmayı, hemde irinin bir parçası olmayı hiç bir amaç gütmeden tercih etmelerinden yeri geldiğinde öğrencileri aşalamayı bir tercihmişcesine “böyle gördüm” dile gelişlerinden ancak örnek ile izah edebilirsin… Anlamaları için benlik duygularının geliştirilmesi ve neyin asıl istedikleri olduğunu görebilmeleri için esas şarttır! “Ben” güçlü bir ilk mantıktır, genişledikçe bütünü kavrayabilir ve kendine pay çıkarabilir. Çocuk mantığı ile iki adım ötesini veya ancak yarın derste neyin tekrarının yapılacağını hatta hangi prof’un nefsini hoşlayacağını düşünür! Emir böyle der!Burası nazaran özgür bir platform, sansürler hariç olmaya çalışan diyelim…Tartışmaya işsizlik diye başlamak fevkalade yanlış olur, ekonomi daha mantıklı bir üst başlık!Ekonominin temeli ancak topluluğun bireylerinin rezistansları ve istekleri “yüz-astar ilişkisi” ile oluşur. Örn.dünya ve halkların bilmesi gerekenler… Ne garip ketleyici atasözlerimizde var… Astarını vereceksin ki gelişeceksin, bu tahamülsüzlüğünde başlangıç noktası değilmidir?İnsan din, ekonomi, felsefe için de temeldir. Buradan gelişir herşey son cümlesi ile bitiriyorum…Sürçü lisan etti isem affola!
Bence Türkiye’de eğitim amacından sapmış bir durumda ilerlemektedir. Devlet kendinde olan bilgi kaynağını yine kendi yararı için öğretmek yerine bunu bilinçsiz bir şekilde satışa çıkarmıştır. Daha öncesinde ilk öğretimde zihinlere verilen gereksiz rekabet hırsı, sonrasında tutturabildiğin bölümü okuma zorunluluğuna iten kurallar gençlerimizin çaresizliğine sebep olmuştur. Avrupa ülkelerinin çoğunda,(burada kıyaslama yapmak mecburi) insanlar içlerinden gelen mesleği seçme, o konuda kendini geliştirme ve sonuna kadar götüme özgürlüğüne sahip durumdadırlar. Bunu yapabilmelerinin en büyük sebebi aldıkları komplekssiz eğitim ve yaşam standartlarının yaşamaya elverişli olmasıdır.Biz sınavlara gireriz, dekanların kıçlarını yalarız ve sabahlara kadar ders çalışırız ve karşılığında içimizden gelmeyen ama para kazanabileceğimiz bir iş kovalamaktır amacımız. Onlar çocuk yaşta hayal kurma ve bu hayali gerçeğe dönüştürebilme gücüne sahip bir ortamda büyürler. Fark budur. Eğitim kişinin zaten yapmak istediği şey hakkında o kişiye daha derin bilgiler SUNMAKtır. İlk akademi böyle kurulmuştur.
@wassage bu platform tartışmayı sövmelere götürecektir, kuşkum bu yüzden ama korkunun ecele faydası yok.salt işsizliğin ya da ekonominin bi sonucudur demiyorum.insan kaynağı neden bilgi ve üretime yönlenmez diyosun.12 eylülden sora bozulan dokuyla birlikte milli ekonominin gelişmesindeki refahın kendi maddi saadeti olacağını unutan,”ben” öne çıkmış bir kitlenin ve yalancılar çetesinin oluşturduğu yapıdan “özgür-yasaksız-tehditsiz” bilim adamları yetişmesini beklemek biraz saflık olmuyor mu? haklısın “ben” güçlü bir mantıktır ama nerede duracağını bildiği müddetçe.kurnazların kazancı haramda gördüğü,kafadan gayri müsellah bir yığın adamın ülkeyi ince ince doğradığı bir süreçten gelmiyor mıyuz?abartmak istemiyorum ama ben bu ülkede expo fuarlara bile karşı çıkan akademisyenler biliyorum.30 yıl geçti yeni kuşaklar geldi.yeni eğilimler,erdemler,fikirler,kötülükler sahne alıyolar.militarizmin darmadağın ettiği yakın geçmiş, onlara özgürlüğün özgür olmanın kıymetini öğrettiyse ne ala.bilgi, az önce elime geçti,yök’ün 2005 yılı raporuna göre kars-kafkas üniv. toplam 6 bin 698 öğrenciye karşılık 9 profösör görevliymiş.
Geçmişte çok şekilci davranıldı, cumhuriyet gazetesini parkasına yakıştığı için giyenler mi soldan,bıyığın alttan mı sağdan,Zemin bu ise at koştururlar! Şu an ne alemde?Kars örneği iyice içrek diyelim, İstanbul, Ankara, Vakıf üniversitelerinde durum değişik mi? Prof var doçent var ama kafa nato mermer!Tahammül edeceğiz, düşüneceğiz, yeri gelecek belki iki çemkireceğiz ancak küfür çok tartışılır…Küfür beşiktaşın merkezinde, Ankaranın göbeğinde! Hadi mimariyi geçelim, sosyoloji ve dahil erk psikoojisine bakalım…Bu durum şu an var olmayan erk ile varlığını devam ettirmeye çalışanlar arasında bir sınır, bir tür barikat oluşturuyor!Akademi hangi amaç, hangi yönetim olursa olsun ışık ve bilgi demektir, ziyade üretim demektir!Bu son ayak şu an payimal olmuş ise bunun sorumlusu temel düşünce yapımızdır. Örnek olarak atasözlerinde bulunan çelişkileri alırsak aynen karşımıza bizzat burada da çıkacağını görürüz. Anlamak yerine kızıyor küfrediyoruz, peki be birader hiç mi durup düşünülmez!İnsan kutsaldır muhataptır derim din için,İnsan isteği dolayısı ile aile ekonominin bel kemiğidir derim,Sosyoloji için Durkheim iyi niyetli ama gerçekçi değil derim, sosyoloji bir erk psikolojisi ve tepkileridir. Bireysellik çıkar hep “Ego”dan. Ama farklı yutulmuş farklı dikta edilmiş ve ne yazık bu kafalara çakılmak istenmiştir en bunu yapmak istemeyen akademisyenler tarafından bile, ızdırabım budur, çok ağlayan asistan gördüm/ ağlattım sorumluyum bende, neden? Bir parça yanlış anlamayı düzeltmek adına fena mı etmişim?Erk öyle netameli durumlar çıkarıyor ki işte size daha önce de bahsettiğim yan etkiler yüzyıllar dahi sürebiliyor. Bu insanları düşünmeden dogma hareketlere yöneltiyor ki işbu sıçışın fotoğrafıdır. Bir insan beklenir hep, bir adam gelecek değişecek herşey…Haklı olduğun taraf insanların kafalarına geçmişte olduğu gibi bugünde vurulması, vur vur bükülüyor beller e tabi hal mi kalıyor adamda/kadında bir de çıkacak tartışacak direnç gösterecek, bu suçlama 80 dönemine yöneltilen apolitizasyonun temelidir bence, herşey en başta kafada yani… Bu üstün pragmatik ve pratik kafanın sırf kendinden sebep iş bu gerzekliği körlemesine devam ettirmesidir ne yazık!Örnek olarak geçelim akademileride, ilk-öğrenim veya şimdiki adı ile orta öğrenim müfredatına ve dahili ders işlenişine reklamcılar bir el atsın bak nasıl bilgi toplumu oluyoruz! E oluruz ancak hangi bilgi verilecek? Nasıl tehlikeli durum?Bak en boktan veya üçüncü dünya ülkesi addedilen ülke insanları yahut gelişmekte olan toplumlar anasının gözü insan doludur “Bir kırmızı ataş’a ev alamazsın değişe-tokuşa”…İş bu halk refahı mı, yoksa kolay yönetilir ve korkmaya gerek olmayan bilgi toplumu mu?Göreceğin gibi düşünce yoksa yani muhakeme, üretim, bilgi akademilere bırakılır az ama öz adam ilerleme kaydedip dünyaya caka satıp (meta da olur) bir yandan akıl verirler.Son örnek şaşırtıcı, geçen dikkatimi çekti aynen key word leri veriyorum…Orhun Yazıtları/KitabeleriRus botanik kaşif ekibi/ Messerschmidt ve İsveç’li tutsakİkinci dünya savaşı’nın ilk jet motorlu uçağı?Yıldırım düşmüş kitabelere!
Deveye sormuşlar; “Neden boynun eğri?” diye. Deve cevap vermiş; “Nerem doğru ki!”.
balıkesir üni’de okurken ipe sapa gelmez, hatta ciğeri beş para etmez, hatta bu ciğere üstü para verilmek suretiyle kapı ve bacadan kovulabilecek kıvamda bir sürü çakma eğitimciyle tanıştım.iki lafı bir araya getiremiyorlar demiyeceğim. çünkü bu kabiliyettir ve herkes kabiliyetli olmak zorunda değildir/olmayailir . ama en azından iki lafı bir araya getiremediğinin farkında olur insan…