Düşünsel boyutların zirvesinden kayıyordu ayakları, yere tutunamıyordu ve anladıklarının yaşattığı beyin sancısından hızını kesemiyordu kar yağarken düşlerine.Bilme hırsı kamçılıyordu acısının hazzını ve ruhunun duygusuzluktan kabuklaşan doyumsuz ızdırabını soyuyordu. Köklendikçe kurtlanıyordu yaş ağaç, her asi fırtınada dik durur da, onun ince boynundan süzülüp usulca başını döndüren kokusunun büyüsüne boyun eğerdi tavizleri. Bu bir kader yanılgısı mıydı yoksa talihsizliğin iskeletine cesaretsizlikle giydirilmiş bir kılıf mıydı ?Camus’ a göre gerçek insan alın yazısına bile direnen insandır. Her şeyin geçici olduğu dünyada, hiçbir anı unutmadan nefes alıp vermek ve geçici varlıkların kasırgasında sürüklenmek..Ya da kusurlarla dolu bir hayata karşı bir dahi gibi yaşamaya çalışmak..Ne komik.Görünen tablo çelişkisel de olsa Camus’ un dediği gibi herkes ve her şey bütünün bir birleşenidir, hepimiz.. her dalga bir limana atar bizi ve bundandır alışığız kulaç atarken su yutmaya.. Yaşam bir tesadüf değil yaptıklarımızın bize yansımasıydı hep ve kaderi şekillendirme şıkkını işaretlemeyi beceremeyenler ya yolun gerisinde kaldı ya da anlaşılmamayı seçti.
İçimde tarifsiz bir hüzün, yine hüznümden içeri süzüldün. Düşmek ve doğrulmak arasında görünmeyen bir çizgiye tutundum, tıpkı uçucu düşlerimizdeki gibi. Neydi o hep çaldığım şarkı.. Kendimi baştan çizmeye mürekkebim bitmiş. Zaman geri akıyorken yazgısından yolların, tükenmişliğini yutkunuyorum alışmaların damağımdaki tadının. Bir korkum bile yok, kusur kalmamış payıma tanıdığım suretlerin maske altındaki ucuz yaşamlarından. Ne dayatmalara “evet” dedirtir ne de buz kesen ellerimi tutar geri kalan ömrüm. Sürekli besleyip büyüttüğüm bu içimdeki saklı gücüm, kimleri onardı oysa, kimlere yardım etti, ne mikropların başını ezdi ve ateşe attı kendini ne iyilikler, ne gülücükler savurdu hesapsızca. Sihirli bir değnek aldı sonsuzluğunu ve düştü kanatları kudretin, kim bilecek ki. Bir sen biliyordun ya her şeyi, bir sen anlamıştın da uzaklaşmıştın kendi insanlığından, ölümcül bir insan sıcağında küle dönmek için. Razı olmadım ve olmayacağım da.Yaşamımın bayrağını dalgalandıracağım kayıp gitse de ayağımın altından toprak, sana verdiğim sözleri tutarak. Çarklar dilediği gibi dönsün dursun artık.. Zaman değil, biz geçiyoruz öyle ya.İnsanlar birbirlerine kendi bencil gereksinimlerini doyurabilmek için yaklaşıyorlar artık ve bu beni ürkütüyor. Çünkü bu nokta da gereksiz ilişkiler doğuyor. Gösterişin, içtenliğin, gerçekliğin, sahteliğin, varlığın yokluğun büyük bir savurganlıkla tohumlarının serpiştirildiği dostluklar, aşklar vs.. Ve sonra her şey yazgının “adaletsiz” oluşunda aklın yolunu buluyor nedense. Halbuki her şey kendi tercihlerimizle bize yön çiziyor. Eğrisinede doğrusunada aynı açıdan bakınca ters yüz oluyor elde avuçta ne varsa. Ve Tanrı acımasızca suçlanıyor..