Mızıkma oluuummm, misketlerimi geri ver oynamıyorum işte!
düzgün diz onları….
Her yörede değişik adla anılır bu cam toplar… Kimi yerde misket, kimi yerde Cicoz, kimi yörede meşe, bilye, cilloz, cilli derler… Kendine özgü oyun dili ve kuralları vardır biliriz… Geçmişi antik çağlara dayanır. Bugüne kadar hayvan kemikleri, zeytin ya da meşe palamutu gibi yuvarlak bitki ya da kemiklerle oynana gelmiş, cam işçiliğinin gelişimiyle de birbirinden güzel misketler çocukların hazine sandığında yerini almışlardır. Hazine sandığı… Erkek çocukların hazinesi… her ne kadar kız çocukları da rengarenk misketlere el atıp onları biriktirme yoluna gitse de asıl sahipleri erkek çocuklarıdır… Hatırlayın elinize doldurduğunuz şıkır şıkır ses çıkaran cam topları avucunuzda sıkıştırınca gıcır gıcır ses çıkardı… Doğu’da gördüm, koyunun aşık kemiğinden misket yapar oynardı çocuklar bağrış çağrış…Türlü çeşit oyunkurulabilir bu cam toplarla…Sanal denizde bize ait fazla bir bilgi bulamadığımı söylemek isterim… Ama yaban eller demeyip önce kendim sonra sizin için gezdim MARBLES MUSEUM’u… Gördüklerim gerçekten takdir edilecek boyutta güzel çalışmalar… Öyle bir işçilik var ki özene bezene yaptıkları ortada… Keyif aldıkları besbelli… Beğendiklerimi sizinle paylaşmadan duramadım… daha neler var neler… benden bu kadar, gerisi size kalmış…
KB GLASSWORKS
RICHARD CLARK
ALINE S. PETERSON
GERRY and PAT COLMAN
EDDIE SEESE
MIKE EDMONSON
BRUCE TROEH
JOSH SABLE
yorumlar
Biz mile derdik miskete, az kavga da etmedik bu yüzden… kemik vardı, birde metal gibi bir şeyler vardı; onlar değerliydi diye hatırlıyorum…
abimin vardı koca bir torba dolusu. gündüz sokakta oynadığı yetmezmiş gibi akşam evde odanın ortasına renk renk misketleri dizerdi, beni de oyuna dahil eder “üter”di…
He’s Got the Whole World…
Delikanlı oyunudur. Para geçmez bu oyunda. Çinkosu, fincanı falan dörde beşe katlardı diğer misketleri. Kazanmak için bilmek gerekirdi misket oynamayı. Ne kadar paran olsa fayda etmezdi oynamayı bilmediğin için kaybedince giderdi elindeki misketler. Önemli olan oyunda kazanıp çoğaltmaktı misketlerini. Elinde sadece eneken(veya elliğin) olsa dahi enekeye oynayıp milletin elindeki bütün misketleri kazanabilirdin şayet oymayı biliyorsan.Hayat öyle mi peki? Ne gezer!
kuralları bilmek gerek…
meşe dedik hep. öyle misket gibi isimlendirmelere de gülerdik:) beşlik onluk gibi değerli olanları vardı. çoğunlukla almancılardan gelirdi bu kemik ve bol renkli olanlar. irileri gallavi, metal olanları bilye adında idi.en çok baş oynanır, bazen de kuyu.evdekilerin, “at bunnarı, kumarbaz mı olucaan başımıza!?” baskısına dayanamayanlar kapış yaptırır, anlık klasman atlar, hatta mahalle maçlarında takımını seçme mertebesine kadar yükselebilirdi 🙂 bâzen de oyunda anlaşmazlık çıkınca yerde dikili olanlar için biri “kapııış!” diye bağırır, gâyet teslimiyetçi toz toprak destekli hak alma mücadelesine girilirdi.of oof meşe o, meşe… 🙂
offf, bunlar çok güzelmiş ya! ben de oynardım mahallede ama hiç biriktirmemiştim. fotoğrafları görünce yine oynayasım geldi loriencim:)
Güzel yazı çocukluğumuzu hatırladık teşekkürler lorien
cocukken hepimizn elinden geçti bu cam dünyalar,bende az oynamadim ve kavgasini ettim bolca :)çeşitli atiş teknikleri çalişirdim evde,kazanip en çok ve parlak misketlerin sahibi olma telaşinda bir kaç yıl tüm erkek çocuklari yaşamiştir.bunu birde gazozkapaklari ile oynanalari vardi,ayni mantıkla dizer mermer parçalarinin fırlatir vurduklarimizi kazanirdik,nadir olanlari pek bir kıymetli idi ve 50 adet gazozkapagina kadar açikti takas yolu.ne güzel günlerdi .
misketlerde zaman uymuş.harika olmuşlar…….
cicoz benim yöremin misket ismidir… “kaptan kullik” oyunu da vardır benim çocukluğumda… hatta birde ayrıntı vardır ki paylaşabileceğimi düşünüyorum… normalden daha büyük misket ile ceviz büyüklüğü arasında olanlara da “lapg.t” denirdi…ayrıca Bursa Karacabey’de “şır” denir…sevgili Lorienn beni bu yazısı ile şubat tatili için gittiğim Karacabey’in bir köyünde toprağa diklemesine saplanmış üzerinde mermi taşıyan Anadolu kadını kabartması olan 25 kuruşu hatırı sayılır bir mesafeden cicozumla vurduktan sonra alırken nasılda gururlandığımı anımsattı…. sene 1980 cemaat… hayatımda balık ve roka var belki ama balık olcağımı bilemezdim ki rakı şişesinde…teşekkürler loriiii
Bizde isi ticarete dokmustuk abimle, baslangicta bagimsiz oynardik grupta, saolsun babam olsa tanimam derler ya buda kardes vediyonunu benimsemis koftehor, kardesi imism dinlemez yuter di, o da yetmez milletin ki nide alirdi, ck pis misketcitdi sipa… eve donnucede 1 gun sonrasi icin istedigimi alirdim, bazen abartirdik once yuter sonra yutttugu kisiye misketlerini geri satardik…misket ler tukenice de icini camur la doldurdugum gazoz kapaklarina gelirdi sira, benimde kapak oyunda ustume yoktu, bizim koftede alismis ya yutmeye, dunyayi misket utmekle sinirli sanardi kucukbey, abi fln dinlemez bende onu yuterdim 😀
hep üterlerdi beni arkadaşlarım acımasızca….. Avuç dolusu bilye ile oyun alanına gidipte eli boş dönmek acaip koyardı. şimdi öğrencilerimin elinde görüyorum ve onları oynarken izliyorum yanlarına yaklaşıp, ilk başlarda ürküyorlar tabii benim izlememden ama onlarda alışıyorlar bi zamandandan sonra benim izlememe. Ama oyun kişiye verdiği hazdan hiçbişey eksiltmemiş ya da ben hala aynı tadı alıyorum öğrencilerimle oynarken. tam da mevsimi geldi aslında…teşekkürler loriii alelacele yapılan bir sayışmaca sonrasında ilk kimin başlayacağını belirlediğimiz oyunlarımızın olduğunu hatırlattığın ve içimizdeki çocuğa yeter uyuma artık dediğin için…
biz misket derdik ankarada. “kuyu” bir de “baş” oynardık. misketler tek sıra halinde dizilir, sonra biri baş söylerdi;-hangi baş?-benden (ya da senden) baş.baş taraf belli olduktan sonra çizgiden bir misket atılır, baş vurulmaya çalışılırdı. vurduğun misketten (ama sıradan çıkartman lazım) sonra sona kadar olan sırayı “üterdin”.kuyu daha değişikti, tek bir delik açılır, oraya girilmeye çalışılırdı. golf oyununun bir adaptasyonu idi sanki. serçe parmak yere değerek karış açılır, “kaldırgaç” yapılırdı. daha hatırlamadığım bir sürü şey var. Kocaman porselen misketler gelmişti yurtdışından, hele aralarında bir de jumbo lar vardı ki bir tanesi 3 misket büyüklüğünde. uzun zaman kaybetmemiştim onları, bütün mahalleyi üttüm neredeyse. sonra aşşağı galericinin oğlu kuyu oynarken en sevdiğim jumbomu toprağa gömüp vurarak çatlatmıştı. Ulan zaten gömülmüş toprağa, çıkartamıycam. kırmasana, vur al işte eşşoğlueşşek! (öyle yapsa geri alırdım nasıl olsa) yok ama piçlik değil mi, kırdı attı!bak sinirlendim gene hayvana!aradan yıllar geçti, unutmadım onu. o zaman benden iriydi, bişi yapamadıydım. zaten benden 3-4 yaş kadar da büyüktü. bir gün üniversite yıllarında bunu bir gece klübünde gördüm. “naaber lan!” diye arkamdan seslendi, bir döndüm baktım bu. yanına gittim, benim aksime pek büyümemiş o zamandan beri 🙂 bir de kız yapmış yanında, eleleler. biraz hoş-beş ettik, sonra bir vesile oldu, konu açıldı. “yaa yenge, bu seninki var ya çok yaramazdı küçükken”. dedim. “bir misketim vardı çok severdim, bileeee, bileeeee, böyle böyle vurarak (kafasına elimi muşta yapıp 3 kere hafifçe vurdum, ama canı acıdı biliyorum) kırdı cânım porselen bilyemi!”rezil ettim ipneyi kızın yanında (hiç adetim değildir, nasıl içime oturduysa..). kız tabii şakalaşıyoruz sandı, önemsemedi, “hihihi” yaptı. ama yerin dibine geçtiğini hissettim benimkinin. intikamımı aldım, ama o bilyenin aynısını bulup alamadım hala…
“lapg.t otogaleri” onlarınmıydı EUQON?:)))))))))))))
hahahaha yok, değildi rrb 🙂 bunların bi lastik bayii vardı, sonradan işi büyütüp galeriye çevirdilerdi. mahellenin cellosuydu bu benimki; “zengin bebe” olayı 🙂
kız çocuğu!sen oynama, git evcilik falan oyna gibi uyarılara maruz kaldığım halde müthiş bir özentiyle oynamaya çalışırdım,şimdi ise …çocuklarımızı evin önünde bile oynatamayoruz, apartman çocukları onlar:)müthiş bir nostalji olmuş teşekkürler:)
ben bu işlerde gazilik mertebesine erişmiş biriyim,ama olay misketlerle değil gazoz kapaklari ile cereyan etmiştir.Özkan adin da bir çocuk vardi sürekli burnunu kariştiran embesilin biriydi,en son futbolcu idi biryerlede.Bu mal adam sirali kapaklara mermer parçasini firlatmak için nişan alirken bende bakmak istedim başin orya gidip,çünkü ipnetor kaybettimi acaip çamura yatardi neyse bu elindeki taşi bir iki üç dedi bi salladi o koca taş geldi benim kaval kemiğime, ben özkana küfrü siraliyordumki o aci ilen kendisi kaşla göz arasi tüyü verdi olay mahalinden.biraz kanamişti ama bişey yoktu hem özkanı ertesi gün dövme hemde o gun benen kazandiği kapaklari geri almak için iyi bir firsatta olmadi değil.:)
accayip güzel anılarınız var… ben de sizleri ilgiyle okudum… ben de abime özendiğimden bir nevii uydu modunda gezerdim peşinde.. torbalrımız misket dolu olurdu… onun misketlerinden aşırırdım en güzellerini tabii… ertesi gün dikilirdi tepeme… versene kız mavi misketimi… sen de değil mi? ver diyorum… Eller toz topraktan çatlamış vaziyette… annem ellerimizi bir tas ılık suda gliserinle beklettirir… yeniden yıkar paklardı…. tabii en çok abimin… dedim ya uydusu idim onun… hiç bir şeyden geri kalmamak lazımdı… 🙂