bildirgec.org

bilye hakkında tüm yazılar

BENİMLE OYNAR MISIN?

admin | 03 December 2009 16:24

www.delinetciler.net/forum/oyuncak-dunyasi/68...
www.delinetciler.net/forum/oyuncak-dunyasi/68…

En sevdiğim oyun “evcilik” olmasaydı, belki tadına varabilecektim sokakta oynanan oyunların. Kendi içime yolculuklarım ta o zamanlarda başladı. Hiç ip atlamadım mahalledeki kızlarla. Voleybol, yakar top nasıl oynanır bilmem. Hiç koşup kan ter içinde kalmadım hemen yanımızdaki boş arsada. Çin-çan, yağ satarım, aç kapıyı bezirgân başı, saklambaç, körebe… Dâhil olmadım hiçbir zaman hiç birine…

Bebeklerim vardı benim, oyuncak bebeklerim…
İlk bebeğimi Hollanda’dan izine gelen dayım getirmişti. El kadar bir şey. Sarı ama keçe kadar sert saçları vardı. Israrla taramaya çalıştıkça tutam tutam kopuşunu izlerdim. Oturup kalkmaktan ve ağlamaktan aciz bir Hollanda bebeği. Adı bile yoktu. Tekti çünkü. İlkokul birinci sınıfı pekiyi karne ile geçince kocaman ağlayan bir bebeği hak etmiştim. Diğerinin tersine bu, esmer güzeliydi. Lakin şapkasını çıkardığımda kel kafasıyla karşılaşmak sinirimi bozardı. Çünkü oyuncak firması saçtan kâr edebilmek için yalnız kulaklarının üst kısmına saç ekmişti.
İşte bu, tüm çocukluğumu avutan iki bebek.

Bir Soru da Benden

baharali | 29 December 2008 14:41

Baktım ki bilmece sormak moda. Bir soru da ben sormak istedim. Sevdalımhayatın sorusuna benziyor ama çok daha zor. Bana ilk sorduklarında cevabı yoktur bunun diye düşünmüştüm ama var.

Elimizde içi 10 tane bilye ile dolu on adet torba var. Torbalardan 9 tanesinin içindeki bilyeler 10 gr. Bir tanesinin içindeki bilyeler ise 11 gr. Sadece bir kere tartarak hangi torbadaki bilyelerin 11 gr olduğunu bulmamız gerekiyor.

Bakalım bulan çıkacak mı?

Bilyeli Saat

delihayat | 13 June 2008 01:10

Yanlış anlaşılma olmasın, bu bir saat. Metal bilyelerin yuvarlanmasıyla en alttaki kat saati, ikinci ve üçüncü katlar dakikaları ortadaki yuvarlak ise saniyeleri gösteriyor. Meraklısına ederi 40$

Manyetik tesbih

onogono | 30 April 2008 09:56


Teknolojik tesbih de diyebileceğimiz, NeoCube isimli bu zamazingo, 216 adet bilye şeklinde mıknatıstan oluşuyor.
Mıknatısların yüksek çekim gücü sayesinde bilyeler birbirinden ayrılmadan pek çok farklı şekle girebiliyor ve videodan da anlaşıldığı üzere eline bir kez alan bir daha bırakamıyor.

çocukluğumun oyunları ne güzeldiler, ya şimdi!!!

hoodly | 10 December 2007 00:20

yağ satarım bal satarım kim bilir kaçımız oynadı bu oyunu zamanında belkide bir vazgeçilmezdi bizler için bazı günler. şimdi yok artık bu oyunu oynayan çocuklar,yok artık o güzelliği yaşayanlar. nasıldı o sihirli mısralar…

yağ satarım bal satarım
yağ satarım bal satarım

yağ satarım bal satarım
ustam ölmüş ben satarım
ustamın kürkü sarıdır
satsam on beş liradır
zambak zumbak dön arkana iyi bak

MİSKETLERİMİ GERİ VER!

lorienn | 11 June 2007 13:57

Mızıkma oluuummm, misketlerimi geri ver oynamıyorum işte!

düzgün diz onları....
düzgün diz onları….

Her yörede değişik adla anılır bu cam toplar… Kimi yerde misket, kimi yerde Cicoz, kimi yörede meşe, bilye, cilloz, cilli derler… Kendine özgü oyun dili ve kuralları vardır biliriz… Geçmişi antik çağlara dayanır. Bugüne kadar hayvan kemikleri, zeytin ya da meşe palamutu gibi yuvarlak bitki ya da kemiklerle oynana gelmiş, cam işçiliğinin gelişimiyle de birbirinden güzel misketler çocukların hazine sandığında yerini almışlardır. Hazine sandığı… Erkek çocukların hazinesi… her ne kadar kız çocukları da rengarenk misketlere el atıp onları biriktirme yoluna gitse de asıl sahipleri erkek çocuklarıdır… Hatırlayın elinize doldurduğunuz şıkır şıkır ses çıkaran cam topları avucunuzda sıkıştırınca gıcır gıcır ses çıkardı… Doğu’da gördüm, koyunun aşık kemiğinden misket yapar oynardı çocuklar bağrış çağrış…
Türlü çeşit oyunkurulabilir bu cam toplarla…
Sanal denizde bize ait fazla bir bilgi bulamadığımı söylemek isterim… Ama yaban eller demeyip önce kendim sonra sizin için gezdim MARBLES MUSEUM’u… Gördüklerim gerçekten takdir edilecek boyutta güzel çalışmalar… Öyle bir işçilik var ki özene bezene yaptıkları ortada… Keyif aldıkları besbelli… Beğendiklerimi sizinle paylaşmadan duramadım… daha neler var neler… benden bu kadar, gerisi size kalmış…

oyun

| 09 August 2006 08:20

merhaba günnük,

yazı karakterin değişmiş senin; büyümüş, değişmiş, serpilip gitmişsin. selvi boylu olmuşsun, al yazayım o zaman.

oyunlar dönüp duruyor aklımda epeydir. belki hoş bir konu olur da yazmaya gönlüm olur dedim. iyi mi ettim, bilemedim şimdi. bakıp göreceğiz.

1-) satranç
satrancın mucidine ödül olarak ne istediği sorulunca “1. kareye 1, 2. kareye 2, 3. kareye 4 adet pirinç…” istemiş. icadın hediye edildiği kral önce dalga geçildiğini sansa da biraz hesap, biraz deneme/yanılmadan sonra adamın çok pirinci olacağını farkedip gülümsemiş derler. derin düşünme ve strateji gerektirdiğinden bana çalışma ortamımı hatırlatıyor. o yüzden fazla ısınamıyorum kendisine. cep telefonumla oynuyorum bazen yol uzunsa. eski şampiyonlardan (belki hâlâ onlardan biridir, bilmiyorum) kasparov ve karpov’un maçları anlatılırdı eskilerden. oyun yerine savaş gibi geçerdi. biri titizdi sanırım. diğeri 3 ay boyunca duş almamış, traş olmamış. ve kendisine verilen 15 dk hamle süresinin her seferinde son saniyelerinde oynuyor filan. bırakıp gitmiş oyunu nitekim diğeri dayanamayıp. sonraları ibm’in deep blue makinesiyle yapılan maçlarla tekrar gündeme geldi. deep blue üzerinde çalışan satranç yazılımının bir açığını farkeden insan rakibi, ikinci oyunda da aynı açığa oynayınca ibm yetkililerinden birinin açığı düzeltmek üzere bilgisayara müdahale ettiğini iddia ederek 3. oyunu yarıda bıraktı diye hatırlıyorum. şizofrenlerden bazılarının satranç şampiyonlarını yendiğini de okumuştum. ilginç, zeka gerektiren ve dahilikle delilik arasındaki o meşhur çizgiyi inceltebilecek bir spor olarak bilirim ben kendisini. şah-mat!