Geçen gün arabada giderken, arka kapının içinde ki cepte bir şeylerin takırdadığını fark ettim. Eğilip, takırdayan şeyi aldım.Bu bir misketti.Saydam camdan değil de hani süt beyaz da üstüne kırmızı çalınmış olanından.Bu misket nereden geldi dedim, geçen gün yeğenim arabaya binmiş, o burada unutmuş olmalı dedi kocam.Bu misket beni çocukluğuma götürüverdi.Ne büyülü bir oyuncaktı misket. Ben, erkek kardeşim olduğu için, çok misket oynadım. Ancak beni esas etkileyen oyundan çok, o büyülü şekilleri olmuştur. Her birini tek tek elime alır, ışığa doğru tutar , saydam camın içinden yansıyan renk renk misketlere uzun uzun bakardım.Kardeşimin çok misketi vardı. O dönem herkesin çok misketi vardı. Ama mesela annem ve babamın çocukluğunda misket yokmuş, onlar bu oyunun benzerini, bahçede ki cevizlerle oynayarak büyümüşler. Annem, o oyundan cevizcik diye söz ederdi. Onlar, ağaçtan topladıkları cevizleri aynı miskette olduğu gibi yan yana dizer, biraz uzaklaşır ve en baştaki cevizi vurmaya çalışırlarmış. En baştakini vuran tüm cevizleri toplarmış. Annem, eteklerimiz cevizle dolardı oyundan sonra diye anlatırdı.O süt beyazı olan misketi ise, ilk kez 70 lerin sonu 80 lerin başında gördüm. O yıllarda, kuzenim İsviçre’ye yerleşmiş ve orada çalışmaya başlamıştı. Her yıl yaz tatillerinde ailesini ziyarete gelirken, bizleri de unutmaz o zamanlar bize mucize gibi gelenb ir şeyler getirirdi.Sanıyorum şöyle yapıyordu, Migrosa gidiyor, paket paket stick sakız, haribo ayıcıklı şeker, muhteşem milka çikolata, bulaşık süngeri ( scotch brite ), şu sarı bezler var şimdi, hani toz bezleri onlardan, hani 1 lira atıp alınan minik çok zıplayan toplardan, file torbalarda satılan misketlerden, fa deodorant, hatta şampuanlardan, alıp İstanbul’ a geliyordu. O zamanlar İstanbul’da bunların hiç biri olmadığından, getirdikleri büyülü bir ülkeden gelmişte orda ki insanlar uzayda filan yaşıyormuş gibi şaşırırdık. O hediyeleri alınca, adeta mutluluktan gözlerimiz yaşarırdı.Hariboları buz dolabında saklardık, bitmesin diye tane tane ağzımızda eriterek yerdik. Şimdi kızıma haribo alalım mı diye sorduğumda, burun kıvırıyor. Bana çocukken cennet meyvesi gibi gelen şekere burun kıvırdığı için çok şaşırıyorum. Çok çikolata yiyerek büyüdüm ben. Babama işi dolayısı ile yurt dışından, çalıştığı insanlar bolca çikolata getirirdi, ama Milka bambaşkaydı. Şimdi anlıyorum ki, fark çok sütlü olmasındaydı.Onu da annem eşit olarak pay eder, yine ağzımızın içinde eriterek yerdik.O minik toplara çok sevinirdik, çünkü onlar çok zıplardı. Var gücümüzle yere çarpar, topun tavana ve sonra tekrar yere çarpıp deli gibi sağa sola kaçmasını gülerek seyrederdik. O topların, çok güzel renkleri olurdu. Kendimizce en güzelini seçer, keyifle oynardık.Ama, bu hediyelerin zirvesi, hiç kuşkusuz o minik file torbadan çıkan misketler olurdu. Filede, bir tanesi diğerlerinden oldukça iri, 20- 25 kadar misket vardı.Ama bizdeki gibi saydam değil süt beyazı.Kardeşim, onları alıp sokağa çıktığında, çok sükse yapardı hatırlıyorum.Bizim sakızlarımız balon yapıp patlatınca ağzımızın kenarına yapışırdı, çokta zor temizlenirdi. Onlar hiç yapışmazdı, tatları da öyle hemen kaybolmazdı.Yurtdışı denince hiç unutamadığım ve sıkça anlattığım bir anımda renkli vesikalık fotoğraflarla ilgili. O yaz ( 1984 ya da 1985), yazlıkta ki, en yakın arkadaşlarıma, Amerika Chicago’ dan, 2 kuzenleri gelmişti. 1 ay kadar da kalmışlardı. O süre içinde, aramızda, çok şeker bir dostluk gelişmişti. Onlar evlerine dönerlerken, o zamanlar, adet olduğu üzere, o güzel yazı ve birbirimizi hatırlatmak için, birbirimize, vesikalık fotoğraflarımızı vermemizi önermişlerdi. Kabul ettik tabi, bizim vesikalıklarımız, her zaman alıştığımız üzere, siyah beyaz ve asık suratlıydı her şey formaldi. Vesikalık fotoğrafta böyle olmalıydı. Zinhar, gülümseyerek vesikalık çektirilmezdi. Biz onlara bu fotoğrafları uzattık. O ikisi ise, bize parlak kağıda basılmış rengarenk sevimli tişörtleriyle çektirdikleri fotoğrafları uzattılar. 32 dişlerini gösterecek şekilde sırıttıkları fotoğraflarda çok mutlu görünüyorlardı.Onlar, mutlu Amerikalı çocuklar, biz mutsuz Türk çocuklar.Öyle farklıydık ki, durum hem onlar, hem bizim için şaşkınlık vericiydi. Nasıl bir zihniyetti o, asık suratla fotoğraf çektirme fikri, hala şaşarım. Neyse ki, bu anlattığım her şeylerin hepsi, bizim lehimize çok değişti.Şimdi ancak anılarımızdan bahsettikçe hatırlıyoruz.