Geçen gün arabada giderken, arka kapının içinde ki cepte bir şeylerin takırdadığını fark ettim. Eğilip, takırdayan şeyi aldım.Bu bir misketti.Saydam camdan değil de hani süt beyaz da üstüne kırmızı çalınmış olanından.
Bu misket nereden geldi dedim, geçen gün yeğenim arabaya binmiş, o burada unutmuş olmalı dedi kocam.Bu misket beni çocukluğuma götürüverdi.Ne büyülü bir oyuncaktı misket. Ben, erkek kardeşim olduğu için, çok misket oynadım. Ancak beni esas etkileyen oyundan çok, o büyülü şekilleri olmuştur. Her birini tek tek elime alır, ışığa doğru tutar , saydam camın içinden yansıyan renk renk misketlere uzun uzun bakardım.
Kardeşimin çok misketi vardı. O dönem herkesin çok misketi vardı. Ama mesela annem ve babamın çocukluğunda misket yokmuş, onlar bu oyunun benzerini, bahçede ki cevizlerle oynayarak büyümüşler. Annem, o oyundan cevizcik diye söz ederdi. Onlar, ağaçtan topladıkları cevizleri aynı miskette olduğu gibi yan yana dizer, biraz uzaklaşır ve en baştaki cevizi vurmaya çalışırlarmış. En baştakini vuran tüm cevizleri toplarmış. Annem, eteklerimiz cevizle dolardı oyundan sonra diye anlatırdı.
O süt beyazı olan misketi ise, ilk kez 70 lerin sonu 80 lerin başında gördüm. O yıllarda, kuzenim İsviçre’ye yerleşmiş ve orada çalışmaya başlamıştı. Her yıl yaz tatillerinde ailesini ziyarete gelirken, bizleri de unutmaz o zamanlar bize mucize gibi gelenb ir şeyler getirirdi.