2. birasını açtıktan sonra saate bakmak için dolabının içindeki dedesinden kalma köstekli saate baktı saat 9’u 20 geçiyordu –köstekli saat deyince çok şaşalı bir şey değildi; kabzasında bir lokomotif resmi ve anlamını bilmediği bir kaç rusça yazı bulunuyordu -herkesin rus pazarlarında bulabileceği bir şeydi.Dedesi, faniliği tıbben olan bu alemden göçerken sadece ona bir adet saat ve paslanmış bir dolmakalem bırakmıştı. Matyus anne ve babasını küçük yaşlarda kaybetmiş ve babaannesi ve dedesi tarafından büyütülmüşdü. Büyükannesi ona her gece garip garip öyküler anlatırdı. Genelde cinlerden bahsederdi, bir keresinde de taksici tarafından bileziklerini çalmak için kolu kesilen bir kadından bahsetmişti; hatta bu kadınım 3 tane de kızı vardı.Matyus severdi gereksiz ayrınıtları, saati yerine koyduktan sonra birasından bir yudum daha aldı ve bir sigara yaktı. Bu sefer en sevdiği şeylerden biri olan daha once okuduğu kitaplardan birini seçti ve sevdiği bölümlerden birini okumaya koyuldu. Müzik devam ediyordu sunucu rachmaninov’dan lilacs’ı sundu; matyus kitabı kapattı ve birasını yanına koyup müziği dinlemeye başladı. Bu müzik ona shine filmini hatırlattmıştı. Daha sonra aklına bir tenor aranıyor adlı opera çıkışı tanıştığı bir pianist bayan geldi. Matyus operalarda en sevdiği şey canlı müzik olmasıydı ve operalarda çok az insan oluyordu; soğuk kış günlerinde kanyağını alıp operaya gider arka tarafa geçip izlemeye koyulurdu eğer opera 4 perdeyse şanslıydı çünkü 3-4 saatini güzel bir şekilde geçirebilecekti. Böyle günlerden birinde ikinci perde sonundaki arada, dışarıya sigara içmek için çıkmıştı ve bir arkadaşı onu gördü yanında da bir kız vardı, arkadaşı kızla onu tanıştırdı ve kız operadan bahsetmeye başladı. Bu eserin bir çok opera eserine gönderme olduğundan ve arada söylenen aryaların cidden zor aryalar olduğundan söz ediyordu ve matyus’a dönüp sizcede çok güzel dimi? Diye sordu. Matyus operanın adını bile bilmiyordu ve müzik dinlemek için geldiğini ve ne italyanca ne de aryanın güzel olup olmadığını söyledi. Kız şaşkın bir biçimde matyus’a baktı. O arada ara bitmişti ve içeri girdiler. Matyus bir sure kızı düşündü insanların neden operadayken böyle şeylerden konuşup garip bir şekle büründüklerini düşünüyordu, bir yandanda violanselci kıza bakıyordu bu gün kız mutsuz gözüküyordu ve içten çalmıyordu. Sonra 4. perde bitince yine karşılaştı arkadaşı ve o kızla, kız arabası olduğunu söyledi ve onuda bırakabileceğini; matyus olur dedi ve arabaya bindiler 3’ü. Arkadaşı daha once indi ve kızla arabada yalnız kaldılar, kıza arabada sigara içip içemeyeceğini sordu. Kız içebileceğini söyledi ve matyus ağır hareketlerle pardusesinin cebinden sigarasını çıkardı ve sarı renk çakmağıyla yaktı. Kız istersen ben bir yerlere gidip bir şeyler içeceğim dedi, istersen sende gel. Matyus olur dedi.Beraber bir café tarzı bir bara girdiler. Kız oturacakları yeri seçti ve bir şişe şarap istedi ve de bir peynir tabağı, Matyus garip bir şekilde kıza baktı ve bir bira ve bir bardak vişne suyu istedi. Kız, neden vişne suyu istediğini sordu. O arada matyus kızın kıvırcık saçlarının kıvrımlarına bakıyordu. Birden zaman kazanmak için efendim dedi. Kız soruyu tekrarladı, matyus ta vişne suyuyla biranın güzel olduğunu söyledi karıştırınca, kız ilk defa duyduğunu söyledi ve içkilerden, filmlerden, kitaplardan, müziklerden bahsetmeye başladı, matyus onu dinler şekilde başını sallıyor ve arada konuşmasına devam etmesi ve konuya katılmak maksatlı bir kaç soru soruyordu. Bu arada kızın konservatuarda piano hocası olduğunu öğrendi. Ve ona bana Beethoven’dan moonlight sonata yı çalarmısınız diye sordu bir gün. Olur dedi kız zaten yeterince içmişti kız ve bize gideriz dedi evimde piano var, çalarım size dedi. Matyus memnun olacağını söyledi. Kız hesabı ödedi ve kızın evine gittiler. Kız tek başına yaşıyordu ve geniş bir holü vardı matyusun evindeki gibi ve ayakkabılarını çıkarmadan paspasta temizleyip içeri girdiler kız yürürken sallanıyordu. Kız önden yürürüp sen ileri geç salona ben içecek bir şeyler hazırlayıp geliyorum dedi. Matyus salona geçti ve pianoyu gördü, kızın evi temiz ve düzenliydi duvarda ünlü resimlerin imitasyonları vardı. Piano kuyruksuz bir duvar pianosuydu. Pianonun sandalyesine oturdu ve tablasını açtı. Ve tuşlar üzerinde yavaşça ellerini gezindirmeye başladı sonra kafasını pianonun üstüne koydu ve tuşlara bakmadan tuşlara dokunmaya basmaya başladı. O sahneyi çok seviyordu immortal beloved filminden ; Beethoven’ın duymadan çaldığı sahneyi hatta gary oldmanında o sahneyi oynarken ufak çaplı bir kriz geçirdiğini biliyordu. Birden kız içeri girdi viski bardaklarında içinde viski olduğunu düşündüğü bir şey getirdi kız. Matyus sandalyeden kalktı ve bardağı kızın elinden aldı, o anda göz göze geldiler ve öpüşmeye başladılar ikisi. Sonra salondaki bir kanepede sevişmeye başladılar, kızdan garip bir koku geliyordu matyus biraz tiksinmişti kızdan ama kızın onurunu kırmak olurdu sevişmeyi yarıda bırakmak ve kıza sert bir öpücük verip ben banyoya gidip hemen geliyorum dedi. Kız kanepede sarhoş ve durumundan hoşnut bir vaziyette tamam aşkım dedi. Matyus banyoya gitti ve elini yüzünü iyice yıkadı ve en mantıklısının biraz daha içme teklifinde bulunup kızın uyumasını beklemekti. Matyus anlamamıştı kız güzeldi ama çok garip kokuyordu. Sonra salona geçti ve içmeye başladılar kızın elleri matyusun üzerindeydi. Matyus kızın başını omuzuna koydu ve saçlarını okşamaya başladı ve kız 5-10 dakka içinde uyuya kaldı. Matyus sanki bu durum her zaman başına geliyormuş gibi kızı güzelcene kanepeye yatırıp. Mutfaktaki dolaptan kanyak şişesini viski doldurup evi terketti. Ve evine doğru yürümeye başladı. Tam bu anda shostakovichten Russian waltz çaldığını fark etti ve birayı kafasına dikip tuvalete gitmek üzere yatağından kalktı.