Gülenler çok gülünç görünüyor. Hemen ve her şeye gülebiliyorlar. Ve belkide gülme tarzı yaratabilmek için ayna karşısında dakikalarca gülüyorlar. Ve bununla birlikte somurtan insanlarda çok gülünç görünüyor. Her şeye somurturlar. Gülene muhalefet… İki tarzdan birini yakalaman gerek. Seçim yap. Seçim şansı…. bok çuvalı… Bakalım hangi bok seçilmeye uygun..?Gülen ve somurtan biolojik yaşıtlarımla birlikte sıralara bağlanmışım. Ve asla algılayamayacağım rakamlar ve rakam-harfler (x,y nadiren de z) asılı duran tahta parçasından “gencecik” beyinlerimize empoze ediliyor.- Hocam 2x in yanındaki rakam gözükmüyor…- Hocam yavaş yazın yetişemiyorum….- Yaaaa ucum bitti o,5- Hocam cevap x=4 mü?…Gülemiyorum ve somurtamıyorum… Nasıl bir telaş ? Öğreten ve öğrenen de yada öğretmeye ve öğrenmeye çalışan da??? Belgesel izler gibi bakıyorum onlara. Sorulan soru’yu ilk kimin yapacağına dair tahminler geliştiriyorum. Çok kolaylaştı sonraları tahminler. Hep kısa boynuzluyu yiyordu aslan. Soru’da çok rakam varsa cevabı Cesi bulur harf varsa Aytaç. Ve mutlaka eline,beline az erkek eli değmiş bir kız öğrenci defteriyle Hoca ya gidip yakınır. Tek isteği bir kez olsun soruyu ilk kendinin cevaplayabilmesidir.Hava ya çok güzeldir yada çok çirkin okul dönemi… Dışarı yı seyrederim.. Hararetle sayfalar çevrilir. Kalemle vuruşur sonra… bu gusel müziktir. Sağır olmak işe yarıyor bazen… Mutluyum beynimde x,y ler uçuşmadığı için… Derste kalemim varsa karikatur çizerim yoksa uyurum. Olmadı bi şekilde attırırım kendimi…Aynıyım… Onlar değil…On dakikalık nefes alma döneminin adamıyla kırk dakikalık ezberleme azminin ileri gelenleri aynı değil… Farklı sebeplerden yeni telaşlar icat etmekte ustalar. Sorun kimin daha iyi ezberlediğimidir? Kimin daha iyi çözdüğü mü? Yoksa yazdığı mı? Sorun değil sonuç olarak üç sorunun cevabını da aynı isimlere bağlamak mümkün.. Doğuştan yetenek , pür dikkat , disiplin , irade… Sargısız mumya…vücut ölümü yaşanmış…beyin yeni keşfedilen bir teorem le henuz doğmakta…Sıkılıyorum. Sıkılmamak elde değil… Kızlar bile daha çirkin matematik dersinde…Sanki ilke nin bacakları kısalmış. Gözetlemek ve dahilinde düşlemek bile tat vermiyor. Nasıl bir işkence bu? Pisagor duy sesimi…! Hırsız herif üçgeni sen değil Mısır’lılar buldu.. Zaten gerçek şu ki Pisagor’un babası Mısır’lı bir köle… Annesi zencilerin ne işe yaradığının bilincinde… Yasak çocuk doğuyor. Ve gerçek babası anlatıyor yarık üçgenlerin sokuş açısını.. Adam tecrube… İş mi bu? Ne ihtiyacın var açıya çak gelişine…. Ama adam diğerlerinin bilmediği bir şeyler bilmese zaten Pisagor doğmazdı.Ve benim gibilerin algılayabilmesi , diğerlerinin heyecanlanması için havuzlar dolar boşalır. Ahmet’e borçlar verilir. Elma ile Armut nektari oluşturur. Ama ben yinede anlamaz…Yüksek yerlerde bir tanıdık edinmeden önce matematikçi olan bir başka hırsız(ilk matematikçi hırsız Pisagordur) müdürümüz rast gele avını seçer. Zeki olmayanı seçer ona göre… Böylelikle konuşma ritmine kendi zekası davul olacaktır. Ama zeka oranını karne notlarının gösterdiği sanrısındadır….- En sewmediğin ders hangisi ?- Hepsi- Kötünün kötüsü?- Matematik- Neden?- Saçma çünkü bir havuzum olursa onu boşaltmam. Tut ki boşalttım doldurursam da yuzde bilmem kaçını değil tümünü doldururum…- Uzay bilimini düşün matematik sayesinde yıldızların koordinatları bile hesaplanabiliyor…- Din hocamız Tanrı’nın işine karışılmaması gerektiğini söyledi….Ve zil…Nasıl olurda aynı melodi hem insanı boğazlayıp hem serum verebiliyor anlamıyorum..? Zaman. Zaman? Bir çok şeyi anlamıyorum…Hoca bir yandan anlamadıklarınızı sorun diyor…Benim gibi düşünen bir kişi daha yok mu bu sınıfta..?- Hocam arkadaslarımın neden benim gibi düşünmediğini anlamıyorum?- Neden Serkan sen X’i kaç buldun ki?