Onun ismiyle ve yüzüyle ilk kez geçen hafta karşılaştım. Hitler nutkunu söylüyor, o da eğilmiş bir yandan o ünlü (Ve sonra 20. yüzyılın tabuları arasına girecek) filmini yönetiyor bir yandan da objektife bakıyor. Orta Almanya dolaylarından, sabah akşam eğilip eğilip ormandan meşe palamudu ve mantar toplarken türkü çığıran ortalama bir Alman kadını denilebilir, öylesine bi bakıldığında.Ama değil. 20. yüzyılın en büyük sinemacılarından ve fotoğrafçılarından biri olduğu, sinema yapmasına yasak konulduktan, sergileri protesto edildikten yıllar sonra, 1990’ların ancak ikinci yarısında kabul edilen bir kadın, orada buz gibi gözleriyle bakan. Hitler’i Hitler yapan ekibin yegane kadın üyesi. Leni Riefenstahl.

İLK YARI: BÜYÜK SANATÇIRiefenstahl, 1934’te, Hitler’in yükselişini anlatan “Arzunun Zaferi’ni çekiyor ve savaş sonrasında, önce utangaçça sonra daha yüksek sesle söylendiği üzere, sinema sanatının devrimci eserlerinden birini yaratıyor. Hitler filmde, miting meydanına bir uçakla geliyor; Riefenstahl bu sahneyi bir rüya imişcesine kurguluyor; bir kahramanın öte alemlerden dünyaya inişi gibi. Riefenstahl’ın 1936 olimpiyatlarını anlatan belgeseli ve bu film, sanatçının kullandığı tekniklerden ötürü, bugün artık Batı’daki pek çok sinema okulunun temel derslerinden biri olmuş durumda (Diye yazıyor orada burada, bilemem.)İKİNCİ YARI: DRAM OLAYI
Leni Riefenstahl’ın dramı ikinci dünya savaşından sonra başlıyor, eğer buna bir “ceza” değil de dram denilebilirse. Savaş bittiğinde önce hapsediliyor, sonra tımarhaneye kapatılıyor, en sonunda ev hapsine konuluyor. 1949 yılında ise affediliyor; ama kara listeye alınıyor ve bir daha hiç bir zaman sinema sanatına bulaşmasına izin verilmiyor.Rifenstahl 1960’larda, karışanı – bulaşanı olmadan sanat yapmanın yolunu buluyor yine de; fotoğraf sanatına atlıyor ve koltuğunun altında fotoğraf makinesi, memleketi Almanya’yı terk edip Afrika’ya gidiyor, Sudan’daki Nuba kabilesiyle yaşamaya. Yazılanlara göre, Rifenstahl’un en huzurlu dönemidir, Nuba’lar arasındaki hayatı. Bugün artık, 20. yüzyıl fotoğraf sanatının en önemli eserleri arasında gösterilen yapıtlarını yaratıyor, Nuba’lar arasında; ama “Eski bir Nazi her zaman bir Nazi’dir”, diye düşünüyor belki de haklı olarak Avrupalılar, ve Leni, Hitler için yaptığı filmlerden pişman olduğunu defalarca söylemesine rağmen, açtığı sergiler protestolar arasında unutulup gidiyor.Kısacası huzur, Afrika’da da bulamıyor Leni ablayı, “O zaman” diyor, “Daha sessiz yerlere gideyim ben” ve yaş 72’ye vardığında, denizlerin derinliklerine dalıyor. Bir deniz altı fotoğrafçısı oluyor hayatının sonlarında. Ama yaş da artık 90’a varmıştır. The End ufaktan yaklaşmıştır.Hayatının son yıllarını Münich yakınlarında yoksul bir biçimde geçirdiğini yazıyor yazanlar; “Suçum neydi?” diye soruyormuş gelenlere, “Nazi partisine hiç bir zaman üye olmadım; hiç Yahudi düşmanlığı yapmadım; öyleyse söyler misiniz, neydi benim suçum?”Neyse, 20. yüzyılın en büyük sanatçıları arasına, 90+5. dakkada giren bir şahsiyetti Leni abla. Öyle işte..