terk edilmek… bir trapezcinin partnerine duyduğu güvenin benzerini ruhunda büyütmektir sevdanın beynine ferahlık veren realitesi.ama işte o güvendiğin partner, ellerini çekivermiştir. parçalanırsın. ilişkine koruyucu ağ çekmeyenlerin sonu hazin bir parçalanmadır.jacques brel’in dikenli sesinden feryat figan ne me quitte pas’yı dinlerken kadehlerden birinin dolup, diğerininboşaldığını söylemek kehanet sayılmamalı. hele de parçalanmışsan… bourbon ya da rakı, belki viski… kanayan bölgelere alkolle pansuman yapılmalı.bir insana bağlanmanın riskini göze almak lazım. en büyük risk ise terk edilivermek apansız.hele bir de açıklama bol eslerle süsleniyorsa acılı bir tirat şeklinde: sen… biliyor musun… çok iyisin…ucuz arabesk bir bahane… katlanması daha zor gelir.niye, diye sormak faydasızdır. şah damarına kör bir bıçakvurmuştur son darbesini artık.kafanı yormadan, sevgilinin boynunda, dudaklarında koşturduğun soluğunun anıtlaşmış halini düşünmeyeceksin!bileceksin ki, her başlayan “şey” bitecektir. varsın, bu bitiş “mutsuz son”la olsun…ilişkine bu iki ucu samuray kılıcından daha keskin sonu göze alarak girersen, arzulanmayan sonlarda bile ruhunu yüceltecek bir yan bulabilirsin.”dost”oyevski ne demişti: ruhunu yüceltecek bir acı, ucuz bir mutluluktan evladır.