bildirgec.org

terk edilmek hakkında tüm yazılar

Oluruna Bırak(mam)!..

fatimafatma | 09 April 2011 15:08

Her ayrılık aynıdır derler, evet ama benimkisi farklı… Kiminki farklı değil ki?

Peki Sıla’nın şarkı sözünde dediği gibi mi yapmalı? “Oluruna bırak”. İnsan nasıl becerebilir bunu? İnsan nasıl bu kadar kalender olabilir? En azından ben beceremiyorum hem kendime zulm ediyorum hem çevreme… En çok annemi üzüyorum, sanki onun suçu neymiş?

Sonunda konuşmaya karar verdim; Karşımda konuşmaya bile üşenen biri var… Bütün cesaretimi toplayarak onu anlamaya çalışıyorum ama onda bu gayretin zerresi yok buz gibi bana bakıyor… Anlıyorum ki, bir an önce bitsin bu işkence de gideceğim yere gideyim havasında…

Beyinsiz Aşk

tarik09 | 04 July 2010 14:08

Zaman aramızdaki en büyük düşmandı. Saate bakmak gelmezdi içimden. Çünkü akreple yelkovan başımı döndürürdü. Hiç istemezdim geçsin zaman yanında, isterdim ki donsun kalsın dünya, herkes başka kimse kalmasın. Nedir bu? Çocukça bir aşk mı yoksa? Eğer öyleyse diyebilirim ki çocukların yüreği herkesinkinden büyük ve kuvvetli. Dünyaları alır içine eğer bu çocukça bir aşksa.
Bilirim ki bu aşk bir tek zaman dayanamazdı. Her şey boşa geçiyor biz nerdeyiz, ne yapıyoruz? Hay Allah saat gene kaç olmuş gitmek zorundayım… Ve işte yalnızlık bir kez daha uzun bir gecenin ardın gene kavuşmayı bekleyecektik başka çaresi yok. Ta ki her şeye bir şeyler olana kadar.
İnsanların yaptıkları en önemli hatalardan biri sürekli suçlu aramaktır. Hayatta kötü şeyler vardı ve var olacaktır. Kötü olmadan hayatta olmaz en azından bir anlamı kalmaz. Haksız mıyım? Ama insanların yaptıkları tek şey o kötü şeylerin sorumlusunu bulmak. Ve sürekli şikayet etmek. Oysa ne fark eder bilmiyor. Bu yazıyı okuyan şunu unutmasın ki eğer bir duygu değiştiyse o duygu değişmiş demektir. İnsan doğası bu çözemezsin. Bitti gitti yani. Ben de elimden gelen her şeyi yaptım ama olmadı olamadı olamıyordu hehe.
Bunu Antalya’yla ilgili bir videoda duymuştum.

Zamanda Sarmaşıklar ve Aşk Bağları

astral | 26 March 2010 15:35


Yeni evine gelen Bek ile dışarı çıktık. Yaza girmek üzereydik. Muhteşem bir hava bizi sararken, çiçekler dallarında kudurmuş ‘Daha ne kadar güzel olabilirim!’ dercesine botanik bahçesine çevirmişlerdi dört bir yanı. Buraları çok severdim eskiden beri. Biraz uzaklara yürüdük. Belki kendimle karşılamak istiyordu bir yanım, diğer yanım ezilse de…

Uzaklara yürüdük, zamanında aşık olduğum bir adamla aşk bahçelerinden çıkıp, bağlardan geçip evimize ulaştığımız bir yer vardı. Hep kalacak sanırdım. Hep birlikte olacağız, hiç ayrılmayacağız. Gerçekten kuşkusuz inanırdım buna. Hiç şüphem yoktu. O vardı, sadece. Düş de değil, sadece gerçek yeterince güzeldi. Öyle zamanlardı.

Ruhun Dehlizlerinde Onsuzluk Kartpostalları…

astral | 22 March 2010 10:47

Bazen bir telefon, şeytan misali işkence yapar insana. Bunu anlatan zamanlar olurmuş.

Aşk, ayrılık ve sindirememek üçgeninde bir dostun isyanında kendini bulursun ansızın. O ağlar benim içimden yaşlar dökülür, bilmem nereye… O sızlanır, benim sızlanamadığım ne kadar zaman oldu hatırlamıyorum.

Her şeyden uzak, dertten uzak keyifli bir Pazar içindi her şey, her şey Umuyordum açıkçası. Aşk bitince, biter miydi her şey. Silinir miydi bir silgi gibi. Öyle kolayca devam edilir miydi hayata. Bunları düşünmek istemediğim bir pazardı ama yanıtları alacaktım o an için bunu bilmiyordum…

küstah aşk…

astral | 15 March 2010 13:33

hayatıma çıkan en iyi şeysin…

(Oldukça iç bayıcı olduğundan önceden haber veriyorum. Arabesk, bilindik, sıradan, acı içeren, edebi dili az bir aşk yazısı okumak isteyenler içindir sadece…)

En büyük küstah içimizde bulunuyor. Bedenimizin içinde, sol tarafta… En rahat tavrı ve huzur içeren haliyle… Küstah olan bunca aşkı isteyen kalbimiz. Aşk, unuttuğumuz bir kelime. Ne demekti, dilimize pelesenk ettiğimiz; her fırsatta sen ‘bu’sun dediğimiz, son tirene beş kala ortadan kaybolduğumuz…

Hiç şaşırtıcı değil. Yalancı, ‘Ben yalancıyım’ demez. Demek ki, her şey normal.

GÜLÜŞÜNDE ISINMAK

mavilikler | 02 March 2010 09:40

Gülemeyeceğim, kusura bakma! Bugün de yine o günlerden biri çünkü. Gözlerimi kapayıp güzel rüyalara dalmak yetmiyor ne yazık ki yeni bir günü başlatmaya. Herşey aynı kalıyor yine. Dönüşü olmayan yollara girilmiş bir kere çünkü. İnsanlar yapmışlar çoktan seçimlerini.

Yani anlayacağın, birilerinin seçimleri yüzünden bu halde yüzüm… Seninle bir ilgisi yok. Sana böyle kapkara bulutlarla yüklü gelmeyi hiç istememiştim. Aksine tek isteğim; bir parça güneşti… Gülüşünde ısınmak için gelmiştim ben buraya… Bulutlarımdan birer birer arınmak için…

saniye, okyanus, kadın

astral | 06 January 2010 17:07

Karşımda yeni aldığım Atatürk’lü bir saat. Saniyesi duruyor, tüm saat duruyor. Kalkıp saniyesini gevşetiyorum tekrar çalışıyor, sanırım ilgimi istiyor; erkekçe bir kapris olmalı. Saniyeler küçük ve önemsizdir. Lakin saniye durunca saat duruyor. Zamanı sorgulamak duruyor. Zaman duvarda asılı kalıyor, geriye kalan saniyeden öte sadece bir iki çubuk oluyor. Artık ne akrebin önemi ne yelkovanın adı kalıyor. Kalkıp ya ilgi göstermek gerekiyor ya da duvardaki saatin sadece asılı duran bir objeye dönüşmesini yadırgamamak.

Saniyeler önemsizdir, küçüktür; paylaşımsız olacak kadar küçük ve mütevazidir kimi zaman ama saniye dediğiniz o ince çubuk durursa akrep çalışmıyor; zamanın durması akrebe değil saniyeye bağlı, o küçük paylaşımlarda/ o küçük zaman aralıklarında/ önemsenmeyecek kadar küçük zaman aralıklarında/ çoğu zaman hiç de önemsemediğimiz zaman aralıklarında.

ZAFER SAYDIKLARIN K..INDA PATLADIĞINDA, GÖRECEKSİN ZAFERİ!

astral | 31 December 2009 12:28

httpfirenzegold.files.wordpress.com200903tears.jpg
httpfirenzegold.files.wordpress.com200903tears.jpg

Ki, ben beni biliyorsam geleceksin; kim ki gelmedi? O açılmayan telefonların sahibi kişi; kim zamanı geldi, ikna etme çabasına girmedi, tekrar?

Duy zaman! Hiç mi yok, inkarın, ihtimalin? Teninde fermandım ki, ben anında gün batımında yaldızlı ışıktım ufkunda, terinde; nerede? Neredesin? Ey zaman! Konuş benimle, konuş ki, zaman dursun biraz. Durmalı bu gönlümdeki isyan. Sana ‘yok’ gelen bu çağrı, benim son haykırışım zamana…

CANIM

astral | 30 December 2009 12:09

httpimg.blogcu.comuploadsMeLye_uzuntu_Neden_Tek_Kisilik.jpg
httpimg.blogcu.comuploadsMeLye_uzuntu_Neden_Tek_Kisilik.jpg

Şimdi bir düşün yanmış isiyim…
Geride kalmış buzdolabında içilmemiş/içilememiş hevesle alınmış, hevesli akşam/ geceler için saklanmış alkoller…

Soğuk bir ‘Nasılsın canım…?’ olmuş-um. Susakaldım, diyeceklerimi unuttum. ‘Bu muyum ben?’ dedi kendim kendime bin kere, saniyenin bin de birinde.

Susakaldım, canım lafından nefret ettim, hayatım boyunca artık canım lafından nefret edeceğimi anladığım andı.