Ağustos, kirli bir ay. Daha yarılanmadı bile üstelik.Tatil dediğiniz muazzam bir şey. Ağustosun ortasında da aralık ayının sonunda da. Geçen yıl, iznim aralık ayına rastlamıştı. Bir haftasını Antalya’da beş yıldızlı bir otelde geçirmeye karar vermiştik arkadaşımla. Sancılı süreç: Telefonlar, rezervasyon numaraları, havaleler, biletler, faturalar …

Görünüşünden etkilenerek Queen Elizabeth’te karar kılmıştık. Güzel cümlelerle andığım yedi gün kaldı geriye …

Otelde mimari on numara, bu kadar mı güzel tasarlanabilir, bir yapı. Tamamı kurgu değil sonuçta, feyz alınan bir gemi var sonuçta ama otele ilk girince acayip etkilendiğimi hatırlıyorum.İnsanın bu tür binaları gördükçe, mimar olası geliyor, düşünsenize tasarlayıp yapılar inşa ediyorsunuz, insanlar oralarda yaşıyorlar, eğleniyorlar, geziyorlar … Çok hoş.

Ve elbet açık büfe mevzuu. Ne zaman böyle bir tatile çıksam dönüşte kafayı yiyorum, sanki aynı çeşitlilik evde de sürecekmiş gibi. Tabii alakası yok, sendeliyor insan.Hâlâ izinden işe dönmenin sarsıntısı içindeyim. Bu yazı da bunu gösteriyor.

Not: Tüm fotoğraflar queenelizabeth.com.tr adresinden alınmıştır.