“Arkamdan bakıyorsun biliyorum, gözlerinin değdiği içim… Acıyor!”
… Hani o gidişlerin var ya…Sessizce…Suskun…… Kırılan olduğum halde… Kendisiymiş gibi… Hani o arkasına dahi bakmadan gidişler…Hani senin “o an” “oracıkta” “ancak” arkasından baka kaldığın… Anın durması için yalvardığın, tutup ucundan geri çevirmeye çalıştığı an var ya, hani yapabilsen o merdiveni, hani yapabilsen o kapıyı, hani yapabilsen o sokağı tutup ucundan geri çevirmeye canını bile verebileceğin o an
İşte o… En acıtanı o…Lüzum görülmemiş, anlaşılamamış aykırılıklar sahanındayım. Daha doğmamış çocukların duaları aşkına. Sebepsiz yitmişler, sebepsiz yaşanmamışlıklar sevdalığındayım… Giderken; hediyem olsun anlamsızlığım sana. Kara kitaplarda, tozlu raflarda sakla. Adını krizantem koyup rengini kırmızı, abuk sabuk benzemeler telaşındayım. Beni hüzün sarılığında anla. Derin yaran olayım; olgunlaşmamış ruhunda kana. Dondurulmuş duygular, doldurulmuş hayatlar, dondurulmuş tereddütler yaşındayım. Bilme sen, mahcubum adıma ve aldırma sakın savrukluğuma.