rahibini arayan bir haç gibi geçtim sokaklardan müslüman mahallesinde.bir ipekböceği yürüyor damarlarımda şimdi.damarlarım atmıyor sen yokken bu kasabada,labada toplayan haminnem elimden tutarken…yalan, doğruların ıssız kalbi değil mi?yalan, doğrunun üvey evladı değil miydi, yuvaları kerpiçten yapılmış çocukları esir/geyen yuvalarda?…altına aldığın kezzaplı bir azaptı hislerim, yara bere ve tere içinde sereserpe uzanmaya çalışırken pirinç bakraçlara…jules verne bir gecede john steinbeck sabahını yere düşürdüm kafka eskilerini afaki bir balmumuna kiralarkenyok pahasına…bir romanı yazmaya başlamak gibi, bir ormanı içerden görmek, bir gözünü bir başka gözle kör etmek gibiyditeninde kaydırdığım gençliğim, ellerim… cinlerim…korkunç ile güzel nasıl bir araya gelirdi?!”korkunç güzel” kifayetsizliğinde alafranga helâda ıkınmak misali melez bir lisanı kırbaçlardık michel tournier elimizde…bataille öte ve berimizde…başlı başına bir suçtu akşam yemeğini plastik bir topla değiş tokuş etmek…kararan havayı ciğerlerime doldururken avuç avuç, evlerin ışıkları kandilim olurdu: hoş geldin ya varoluş!temsili halk kuvvetleri istikrarlı bir cehaleti okşarken koşar adım, adım adım komplo ithalatına yol veriliyordu çeki ve düzenin önderliğinde…burnum kırlmadı anne, ağlama ama! âmâ bir efeleniş sanma!gururum kırıldı seni tozun toprağın içinde bekler görünce, sefertasıyla seferber olmuşken kıç kadar mutfağımızda…elektrikle oynamayı severdim bilirsin. elektrikli trenimi hepiçimden geçirirdim…bir gece dağıldı saçlarımda. en güzel, en uzak ülkeler gibiydi ölüm…saçlarım armağan olsun…saçlarım armağan olsun bu dümbelek hayata!