Bir adam düşün ki ekose desenli klasik ceketinin içinde dar boğazlı siyah bir kazak var. Boynuna doladığı atkısından arta kalan boşluğu nefes alıp vermek için değerlendiren bir adam. Ayaz bir gecede boğazın en dar yerini seyre dalmış bir bankta; gemileri selamlıyor. Deniz kokusu karışmış zuladaki şarabına ve yıldız yağmış kasketine, sigarasının dumanı rüzgara kapılıp gitmiş. Evinin yolunu kaybetmiş çocuklar gibi, dokunsalar ağlayacak hale gelmişte; gözyaşları gecenin karanlığına yitip gitmiş bir adam. Puslu havaların; uluyan kurtlarının eksikliğini denizin her sahile vurduğunda çıkardığı hırçın sesle doldurmuş bir adam. Kısık ateşte pişen kahve tadında bakan gözlerinle, karanlık dehlizlerin çıkış yolunu arayan ve insanlığı en ince detaylarına kadar öğretirken hiçbir ücret talep etmeyen bir adam… An gelir kalkar yerinden, yürür sahil boyunca… Soğuyan terinin, boğazın serinliğine direnç gösteremediğinde bankına geri döner ve oturur. “Sırtında inceden bir sızı”, yalnızca sırtı değil kaşları da ağrıdı! Feryat figan bir adam…