Çocuklarımız umudumuzu bağladığımız varlıklarımız.Ne varsa güzelliğe dair onlarda görmek mümkün.Ama bir çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de eğitim ne yazık ki her karışta aynı eşitlikte ilerlemiyor.Kimileri yoksulluğun pençesinde kalem tutarken,kimileri sağlıksız beslenerek giriyorlar okullarının kapısından içeri.Öyle güzel bir dilimiz var ki çocuklarımıza öğrettiğimiz.Dünyada bir eşi daha yok.Bu hikaye de burada başlıyor aslında.Yıllarca öğretmenlik yapan bir müfettişin yaşadıkları.İlginç gelmişti dinlediğimde ve paylaşmak istedim.Bu güzelim ülkede kuş uçmaz,kervan geçmez yerde eğitim vermeye çalışan insanlar,yürekler,öğretmenlerimiz var.Öğretmenliğe yeni başlamış bir insan.Sabah kalkar ve tek sınıflı,duvarları çatlak ve çoğu yerinde kışın izlerini taşıyan okuluna gider.Boyası eskimiş,yolları çamur bir köy okulu.Yağmur ve bahçesinde akan bir musluk.Siyah önlüklü,burunları kızarmış hatta bir çoğunun ayağında birbiri ile eş olmayan ayakkabılar.Öyle güzeller ki.İple bağlamışlar çantalarını sırtlarına.Çoğunun pantolonları da kemer yerine ip ile tutturulumuş bellerine.Öğretmen sınıfa girer.Beş sınıf bir arada.1,2,3,4 ve 5.İlk ders ortak yapılacak, andımız okunur ve başlar bembeyez saatler.Derken kapı çalar.beyaz saçlı,yılların yorgunluğu gözlerinden belli olan birisi girer içeriye.Kendisini tanıtır.Müfettiştir.Derse devam edilmesini söyler ve dinlemeye başlar.Mini mini birler,öyle küçük ki elleri.Burunları akıyor bir yandan.-Okumayı ve yazmayı öğrendiniz mi çocuklar-Eveeeet-Aferin size.-Peki kim okumak ister-Ben,ben,ben,ben öğretmenim-Peki sen gel bakalım,adın ne?-Sefa öğretmenim.-Peki Sefa.Şu duvarda bir resim var görüyor musun? diye sorar.Kaplumbağa resmini göstererek.-Evet görüyorum-Peki altında ne yazıyor resmin?Sefa’nın kızarmış burnuna yüzüde eklenmiştir artık.Cevap verir HECELEYEREK…-TOS-BA-ĞACanım dilim sen yaşadıkça bu ülke de yaşayacak.Bu ülkenin çocuklar bu dille büyüdü ve büyüyecek onurluca.Küçücük bedenler size olan güvenimizi hiç yitirmedik