Filistinde olan bitenleri anlatmak bu kadar aşikar olmasına rağmen bir o kadar zor. O yüzden Edward Said’in söyleşilerinden ve yazdıklarından kısa bir derleme yaptım. Aşağı kısımda belirttiğim yazı tamamen Edward Said’in kendisi tarafından yazılmıştır. İlgili olanlar kaynakta belirttiğim kitabı okurlarsa daha ayrıntılı bilgi edinebileceklerdir. Hasılı kelam sözü Edward Said’e bırakıyorum:Beklemek ve bitmek bilmeyen beklentiler ve hiçbir zeman gelmeyecek olan, ama bu süreçte herkesi hemen hiç değişmeyen bir mekanda eli kolu bağlı, palyamçomsu, zavallı bir bayağılık durumu içinde donduran bir şeyin gelmesinden önceki an.Salman Rüşdü hakkındaki fetva ile ilgili gündem esnasında İslami tahammülsüzlük üzerine söyleyecek çok şey bulmuş olan Yahudi ya da Yahudi olmayan batılı libareller bugün Yossi Sarid ve Mahmut Derviş’e yöneltilen saldırılar karşısında ağızlarını bile açmamışlardır. İsraillililrin bu histerik tepkisi nedendir ve burada söz konusu olan ne türden bir kırılgan kimliktir ki Filistinlilere ait bir şiir nosyonuna-sadece nosyonuna- bile tahammül edilememektedir? Resmi Siyonizm 50 yıl boyunca Filistin halkının varlığını reddetmişti, ama sonunda Filistin varlığını tanıma olanağı ortaya çıkınca Yossi Sarid İsrailli öğrencilerin bir Filistinlinin şiirini okumalarının iyi bir fikir olabileceğinin önerisini yaptı….Son bir zirve mi?Filistinliler şimdi Nablus, Ramallah ve Eriha’da bulunan insanlar olarak gösteriliyor;oraya nasıl gittikleri, bazılarının ortaya nasıl 1948 ve 1967’nin neticesinde geldikleri, Tiberias ve Safad’ın bir zamanlar nasıl Arap ağırlıklı oldukları, kısacası bu türden her türlü uygun görülmeyen bilgi ders kitaplarından basitçe çıkarılmış durumda. Bir altıncı sınıf tarih kitabında Arafat’a sadece Filistin yönetimi’nin başkanı olarak değiniliyor, FKÖ başkanı olarak tarihine, Amman, Beyrut ve Tunus günlerine hiç değinilmiyor.Başka bir kitapta Filistin çocuklara boş bir dikdörtgen olarak sunuluyor.Tarih gerçekte neyin yaşanmış olduğunu belirlemeye çalışan tarihçilerin çabalarıyla değil, büyük güçlerin (ABD ve İsrail gibi) tarihte neyin içerilmesine müsaade edip etmediklerine göre yazılmak isteniyor.Irak 1990 ve 1991’deki birkaç aylık işgalin bedelini Kuveyt’e hala ödemeyi sürdürüyor ve bu tazminat olması gerektiği biçimde. O halde İsrail tüm süistimallerine karşı tazminat ödemekten mucizevi bir şekilde muaf? Güney Lübnanlı yurtlaşlardan topraklarının 22 sene işgal altında tutuluşunu ve hepsi İsrailli uzmanlar ve onların Lübnanlı işbirlikçileri tarafından denetlenen ve sürdürülen Khiam zindanı dehşetini, işkenceleri, tecrit hücrelerini ve insanlık dışı koşulları bağışlamaları nasıl beklenebilir?Edward Said ve Ari Shavit söyleşisi-Profesör Said, pek çok İsrailli ve yalnızcaİsrailliler değil başkaları da, sizin seçkin bir akademisyenin Lübnan sınırında İsrail ordu birliklerine taş attığınızı duyduklarında şaşkına döndüler. İsrail birlikleri Güney Lübnan’dan zorunlu olarak çekildikten sonra isiz bu kadar sıra dışı bir eyleme iten nedir?
Bir yaz ziyareti için Lübnan’daydım. İki seminer verdim ve ailem ve arkadaşlarımla birlikte oldum. Ardından oldukça etkileyici bir insan olarak gördüğüm Hizbullah’ın manevi lideri Şeyh Hasan Nasrallah ile buluştum.

Çok sade bir adam, oldukça genç, kesinlikle zırvalamıyor. İsrail’e karşı, Vietnamlıların Amerikalılara karşı geliştirdikleri türden bir strateji uygulamış: Onlarla savaşamayız çünkü orduları, donanmaları ve nükleer seçenekleri var, o halde yapabileceğimiz tek şey ölümü enselerinde hissettirmek.Ve tam olarak yaptığı da bu.Edward Said ve David Barsmian söyleşi-Filistin ihtilafı hakkında yazı ve konuşmalarınızda sürekli 1948 merkezi önemine değiniyorsunuz.
1948’de nelerin yaşandığı anlaşılmadığı sürece, bugün nelerin yaşanmakta olduğunu ve Filistinlilerin durumunu anlamanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Filistin’de esas olarak Araplardan oluşan bir toplum köklerinden koparıldı ve yıkıma uğratıldı. 870.000 kişilikArap nüfusunun 3‘te 2 si bir tasarım sonucu dışarı atıldı. Siyonist arşivleri bu konuda oldukça nettir ve birçok İsrailli tarihçi bu konu hakkında yazmıştır. Tabii, Araplar bundan sürekli söz ediyorlar. 1948 ihtilafının ardından Filistinliler kendi memleketlerinde bir azınlık durumuna düştüler. Bunların 3 te 2 si mülteci oldu ve onların çocukları bugün 4.5 milyonluk nüfuslarıyla Arap dünyasına, Avrupa, Avusturalya ve Kuzey Amerika’ya dağılmış durumdalar. Geriye kalan insanlar 1967 yılında Batı Şeriya, Gazze ve Kudus’ün İsrail tarafından alınmasıyla askeri işgale maruz kaldılar. 1948 Filistinin kendi kaderini tayin hakkı arayışının başlangıcıdır. Bu arayış 1967 ile başlamaz. 1967 İsrail işgalinin tamamlandığı yıldır.1948 yılında Filistinli Araplara ait toprakların neredeyse tamamı, kabaca yüzde 94’ü İsrail tarafından Yahudilere tasis edilmek üzere askeri işgale uğradı.Bu şekilde, geriye kalan ve İsrail nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan Arapların toprak sahibi olma haklarıda ellerinden alınmış oluyordu. Şimdi İsrail topraklarının büyük bölümü devlet tarafından yahudi halk için kontrol altında tutulmaktadır. 2. si, 400 küsür arap köyü kibutzların inşaa eden İsrailli sözde yerleşimciler tarafından yıkılmış ve yeniden imar edilmiştir. İsraildeki her kibbutz 1948’de el değiştiren arap mülkü üzerinde kurulmuştur.1948’in yaraları ağırlaşarak varlığını sürdürmektedir, çünkü İsrail Filistinlilerin başına gelenlerin karşısında hiçbir sorumluluk kabul etmediğini, bu insanlarınlideri öyle istediği için gittiklerini söylemiştir. İkincisi, temmuz ayında Camp David’de Filistinlilerle yapılan son toplantılarda dahi 1948 yılında yerinden edilen her filistinlinindönüş hakkının dikkate alınacağına dair İsraillilerin hiç bir girişimi yoktur. Meselenin özü budur.-İsrail’in “savunma”da olduğu söyleniyor.
Doğru, İsrail ordusu İsrail Savunma Güçleri şeklinde adlandırılıyor. İsrail ordusunun bir savunma ordusu olduğu iddia ediliyor. Medya İsrail ordusunu İsrail’i Filistinlilerden koruyormuş gibi gösteriyor. Filistinlilerin polislerin sahip olduğu bazı hafif silahlardan başka hiçbir şeyi yok. Ortada İsrail kurşunlarına, helikopterlerine, tank ve roketlerine karşı taş atan gençlerin oluşturduğu bir nufus var. En önemlisi, tüm çarpışmaların İsrail askeri işgali nedeniyle Filistin içinde cereyan etmesi. O halde burada “savunma” sözcüğünün kullanılması soytarılıktır. Söz konusu olan Filistin topraklarındaki bir işgal kuvvetidir ve Filistinliler işgale karşı direnmekte, İsrail ise işgali uzatmakta ve sivil halka direnişin bedelini ödetmektedir.“Terörizm” hakkında neler söyleyeceksiniz?
Bu son derece çirkin bir çatışma ve Siyonistlerin 1920’lerde Filistin’e terörizmi sokmalarından beri devam ediyor. Bu ilk Siyonist aşırı grupların başvurdukları standart yöntemlerden biriydi; Arap pazar yerlerine bomba koymak ve halkı terörize etmek, 1930 ve 1940’larda, Siyonistler tarafından İngilizlerin Filistin’den Çekilmelerini hızlandırmak amacıyla kullanıldığında doruk noktasına varıldı.o zamandan beri çok şey yaşandı. Ortada korkunç can kaybı var ki canlarını kaybeden masum insanları geri getirmek ya da bu kayıpları mazur görmek mümkün değildir. Buna karşın, Filistin kayıplarının daha büyük olduğu unutulmamalıdır. Örnek vermek gerekirse: şu son altı haftanın rakamlarına bakıldığında (kasım 2000) 180 Filistinli ve 14 İsraillinin öldürüldüğü görülecektir. Öldürülen 14 İsrailliden 8’i askerdir. Öldürülen Filistinlilerin hepsi sivildir. Bu bağlamda, terörizm Filistinliler açısından zayıf ve baskı altında tutulanların silahlarına dönüşmüştür. Son derece sınırlı ve münferittir, ama kendilerini her zaman kurban olarak göstermeye çalışan İsrailliler tarafından gülünç ölçülerde şişirilmektedir. Onlar bu çatışmada kurban değiller. Onlar ezenlerdir.ABD adil bir arabulucu gibi tarif ediliyor?
İsrail bugün yeryüzünde kabaca toplam 170milyar dolara ulaşan ABD ekonomik ve askeri yardımı alan tek ülke. ABD’li her politikacı, ister New York eyaletinin kuzayinde küçük bir bölgede kampanya düzenlesin isterse başkan adayı olsun, kendisini İsrail’in koşulsuz destekçisi ilan etmek durumundadır. Çünki İsrail lobisinin gücünü, İsrail yandaşı, duyarlı ve politik açıdan becerikli bir cemaatin varlığını dikkate almak durumundadır. ABD politikası her yönüyle İsrail’in korunması ve desteklenmesi üzerine odaklanmıştır. İsrail’in işkence, sivil halka karşı ateşli silah kullanma, yerleşimler ve yasadışı ilhak gibi uluslararası hukuku hiçe sayan eylemleri nedeniyle Birleşmiş Milletler’de engellenmemesi için ABD, Güvenlik Konseyi’nde 60 kadar veto kullanmıştır.ABD’nin adil bir arabulucu olduğunu söylemek akla aykırı bir tanımlamadır. ABD İsrail kampına çok fazla yakındır. Ayrıca barış sürecine katılan Denis Ross, Martin Indyk ve Aron David gibi çok sayıdaki görevlinin İsrail lobisinin eski adamları oldukları unutulmamalıdır.KAYNAK : Yeni Binyılda Filistin Sorunu-Edward SAİD