Biz değil, şarkılar yaşadı aşkımızı, sen de fark ettin mi bilmem… Ah, hatırlayabilsem ilk hangi şarkıyla seni sevmeye başladığımı; o kadar şarkı geçti ki üstünden… Fakat senin beni sevdiğini anladığım parça, neydi adı, Twist in My Sobriety, Tanita Tikaram‘dı, değil mi? Benim doğduğum yılın şarkısı… Belki de benim sende doğduğum anın şarkısı… Aslında hiç alakası yoktur o şarkının aşkla, nasıl da anladık ama değil mi, o şarkıdan sonra her şeyin değişeceğini… Değişti de… Şarkıları daha bir iyi anladık o şarkıdan sonra.
Ama ben de ne unutkanım… Her sözü seni hatırlatır diye de o şarkıların çoğunu silmişim aklımdan… Onlar hakkında bir öykü yazmaya çalışırken, elimde şarkılar yok. Zaten hiç elimde olmadılar ya, hepsi uçup gitti, tıpkı sözler, sözler gibi… Söylediğin sözler, verdiğin sözler… Bazen seni anlamadığımı anlıyorum şimdi, şarkılardan… O zaman dinlediğin şarkılara anlam veremezken, şimdi içinde yaşıyorum o şarkıların… ‘Kolay değil, rol yapsan da bazen beni hiçbi’ şey güldürmüyor; sorun değil, çünkü artık zaten beni hiçbi’ dert öldürmüyor…’ Bu durumu yaşadım ben de, sen bırakıp gidince.
Giderken söylediğin sözler neydi peki, hafızam çok kötü, seni silmek isterken neden şarkıları da siliyorum sanki… Ama hatırlıyorum ki o zaman şarkılarımız anlamadı birbirlerini… Sen Nilüfer’den Esmer Günler’i dinle demiştin o zaman, ama benim aklımda kaç gündür olan şarkı Ağlıyorum Yine’ydi… Kızmıştım o zaman sana, ayrılma vakti geldiğini de tastamam anlamıştım… Her şarkıyı yaşadığım gibi, bu şarkıyı da yaşadım, şarkılar beni anlattı yine, ben de kendimi anlattım onlara, arkadaşlarım, daha da değerlendiler gözümde senin yokluğunda.
Bobby Mc Ferrin… 80li yıllar yani yine… Bana seni hatırlatan çok şeyden biri hem de en çok acıtanı belki de… Adam da Don’t Worry be Happy diyor. Ona uymaya çalıştım ben de, bir süre… Baktım olmuyor, eski arkadaşım Ezginin Günlüğü karşıladı beni. Ne yapsam ne etsem işin içinden onlar çıkmıyor mu, deli oluyorum. Aşkı da ayrılığı da yalnızlığı da yaşarken o şarkılar yanıbaşımda. Onları da seni sever gibi sevdim, tek farkla, onların beni, benim onları anladığımı bilerek… Onlara sarılıp uyudum her gece, onlar da bana sarıldı, yine de, hep sen vardın içlerinde onların, ayıramadım onları senden… Seninle ilgisi olmayan şarkılar bile gelip içimde yer ediyordu.
3 ay ha geçti ha geçmedi, karşılaşıyoruz tesadüfen… Yine görüşelim diyorum, hayır demiyorsun. Özledim diyorum, seni görmeyi özledim sanıyorsun, hâlbuki paylaştıklarımızı özlemiştim ben, şarkılarımızı özlemiştim. Bilmem beni anlamazdan mı geliyorsun ki sen, sonra hemen ardından Twist in My Sobriety ne de güzel şarkı deyiveriyorsun, utanarak da olsa… Söylemeye cesaret edemediklerini yine şarkılar söylüyor senin yerine… Aptallığım unutuyor bazılarını, yer eden şarkılar kalıyor aklımda, yüzlerce şarkıdan yalnızca birkaçı… O yüzden sevemiyorum seni eskisi gibi, Twist in My Sobriety de vermiyor eskiden verdiği tadı. O şarkı benim doğduğum yıla aitti, ben gibi o da eskidi sanki.
Yine de ne seni bırakabiliyorum ne şarkıları, sıkıştım kaldım. Seni bıraksam şarkıları da bırakmam gerek, bırakamıyorum. Neden sanki sen de çok sevdin şarkıları bu kadar? Belki o zaman seni sevmezdim ben, sevmeseydim de her şey farklı olurdu. Ya da ben şarkıları sevmeseydim, o zaman yaşayabilir miydim acaba? Yok, ölürdüm kesin. Olmazdım zaten. Şarkılar da olmazdı belki ben onları bu kadar sevmeseydim…Ben değil şarkılar yaşıyor hayatımı. ‘We were living for the love we had, living not for reality… Just my imagination, it was…’ yine bir şarkıda dediği gibi…5 Haziran 2007