Edebiyat tarihi boyunca feminizm ve kadınlara ilişkin konular, tüm dünyada hep önemli bir yere sahip olmuştur. Kadınların kendi kimliklerini bulma çabası ve çıktıkları bu yolda geleneksel rollerine ve kişiliklerine karşı çıkışları sanırım bu literatür içinde en çok ilgi çeken konular arasında. Özellikle 19. yüzyıl edebiyatında kadın, her zaman dönüp dolaşılıp üzerine yazılan ana sorun olarak ortaya çıkar. Aslında bu romanlarda kadının karşı çıkışı ve isyanı aslında bir nevi toplumun da isyanını yanıstır. Durum her ne olursa olsun, kadın için normlarla ve toplumsal baskılarla mücadele etmek her zaman zor olmuştur. Bu mücadelede asıl amaç, erkeklerle eşit olduklarını kanıtlamaya çalışmaktır çoğu zaman. O zamanın şartlarında ( ki aslında günümüzde de modern toplumlar dışında bu durumun değiştiği pek söylenemez) toplumun kadınlara yüklediği belirli bir yaşta evlenip, evinin kadını, çocuklarının anası olma rolü onların hayatını şekillendiren en önemli unsur haline gelmiştir. Kendilerini kocalarına ve çocuklarına adayan bu tür “ ideal kadın”lar dışında tüm sosyal baskılara ve normlara karşı çıkan kadınlar da yok değildi tabi ki. İşte çoğu feminist yazar, bu tür mücadeleler veren “ aykırı kadın”ları yazılarına konu edindiler.19’uncu yüzyıl Amerikan Edebiyatı‘na damgasını vuran en önemli feminist yazarlardan KATE CHOPIN de ataerkil normlar arasında sıkışmış bu tarz kadınları eserlerine konu edinen yüzlerce yazardan sadece biri. Çoğu eserinde oluşturduğu karakterlerinde genellikle kendi kadın kimliğini ortaya çıkaran Kate Chopin’in bana göre başyapıtı sayılabilecek eseri UYANIŞ( The Awakening) işte böyle “ aykırı kadın”lardan birini anlatıyor. Yazarın bu eseri zamanında pek değer bulmasa da sonradan tüm diğer hikayelerinde olduğu gibi byük ilgi gördü. 1991 yılında kitabın, “Grand Isle” adlı isimle bir filmi yapıldı.

Uyanış adlı öyküsünde aslında Kate Chopin okurları, iyi bir eş ve iyi bir anne gibi görünen Edna karakteriyle karşı karşıya kalıyorlar. Geleneksel bir ailede yetişen Edna başta tüm normları ve toplumsal baskıları kabullense de her zaman bir içsel sorgulama içindedir. İçinde bulunduğu “kendini bulma” isteği ve edinmiş olduğu kimlik ( toplumun ona atfettiği) aslında onun için büyük bir çelişkiden başka bişey değildir . “İdeal kadın” rolünü oynamaktansa, o, kendi kuralları, kendi istekleri doğrultusunda bir hayat yaşama arzusu içindedir. Tüm bu çelişkiler içinde kocasından ve çocuklarından ayrı geçirdiği tatil, kendi kimliğini bulması için eline geçen en büyük fırsattır. Hikayenin adından da anlaşılacağı üzere bu kısa tatil onun kendini bulması adına bir uyanışı temsil eder.Bu gerçekten bir uyanış mıdır yoksa aslında sonun başlangıcı mı ? Edna’ın uyanışında etken olan iki karakter bulunuyor hikayede. Robert, Edna’ya gerçekten değer veren, onu olduğu gibi kabul eden ve kocasının yaptığı gibi onu kendi malı gibi görmeyen ilk erkektir karşılaştığı. Gerçekten kadın olduğunun farkına varır ve kafasındaki sorgulamalar daha da karmaşıktır artık.

Edna’ın uyanışını Chopin, “deniz” sembolüyle anlatır hikayesinde. Denizde yüzmek Edna için uyanışın bir simgesidir. Daha derinlere yüzdükçe kimliğini bulmaya başlar. Biraz önce de dediğim gibi bu gerçekten bir uyanış mıdır acaba? Hikayenin devamında Edna kocasını ve çocuklarını terk eder tüm bu kimlik arayışı içinde. Amaç, sadece ona atfedilen rollerden kurtulmaktır. Karşısına çıkan ikinci karakter de Alcee’dir bu sırada. Alcee’yle yaşadığı cinsellikten öteye gitmemiştir hiçbir zaman. Robert gibi sevmemiştir onu. Fakat, artık onun için Robert ve Alcee’nin çok da bir farklı yoktur. İkisi de Edna’ya göre kadın olduğunu hissettirmiştir ona.Kendini bulma adına ve toplumun kurallarını yıkma adına, gitgide insanlardan ve toplumsal ilişkilerden uzaklaşmaya başladığında aslında kendi sonunu da hazırlar. Özellikle Robert’dan ayrıldıktan sonra, yaşadıklarının aslında sadece bir hayalden ibaret olduğunu ve gerçeği değiştirmeyeceğini düşünen Edna, bunu çıktığı yolculukta başarısızlık olarak görür. Çocuklarını düşünmekte ve onlarla ilgilenmesi gerektiğinin farkına varmaktadır. Fakat “ aykırı kadın” olma isteği hep ağır basmaktadır. Hikayenin sonunda ölüme karar verir Edna. Bu hayatın yapmak istedikleri için yeterli olmadığı kanısına varmıştır çünkü. Eğer bu hayat ona istediklerini vermediyse, ölümün dayanılmaz hafifliğini hayallerinin yıkılmasına tercih etmiştir. Sadece ölüm onu tüm bu sorumluluklardan ve kendince gereksiz rollerden kurtarabilirdi. Ölmek için seçtiği yol da aslında yine sembolik. Kendi kimliğini bulduğu denizde ölmeyi tercih ediyor Edna. Uyandığı yere geri dönüyor aslında. Bunu ben anne rahmine geri dönmeye benzetiyorum açıkcası. Anne karnında bebeğe hayat veren suya geri dönüş. Hiç yaşamamış olmayı isteme bir bakıma, özellikle de bir kadın olarak dünyaya gelmiş olmanın verdiği pişmanlık.Edna’ın yolculuğuna benzer yolculuklara çıkmak isteyen ya da en azından deneyen bir çok kadın var dünyada. Bu aslında sadece 19 yüzyıl ve öncesinin sorunu değil. Başta da belirttiğim gibi modern toplumlar dışında bir çok toplumda hala kadınlar, kimliklerinin, kişiliklerinin farkında olmadan, toplumların onlara yüklediği roller doğrultusunda hareket ediyorlar. Etmek istemeyenlere ne oluyor? Birçok doğu ülkesinde hala sadece kıyafetleri yüzünden cezalandırılan kadınlar var. Yine bir çok ülkede, kendi istekleri doğrultusunda yaşamayı isteyen kadınlara çok çirkin yakıştırmalar yapılıyor ve hayatları zindan oluyor. Edna’dan farkları yok aslında. Ya toplum tarafından hazırlanıyor sonları ya da baskılar zorluyor bir şekilde bu yolculuğa son vermeye onları.Yani sözün özü kadının adı yok hala bir çok toplumda….