Kulağa ne kadar da basit geliyor değil mi? Ne var ki bunda? İnternete girmeden uzunca bir süre yaşayabilirim; eskiden internet mi vardı; Pek tabi ki, sadece üç gün değil, haftalarca dahi internete girmeyebilirim diye düşündüğünüzü hisseder gibiyim. Kuruyup yanan gözlerden, iki büklüm olmuş omurgamızın verdiği ağrılardan, hareketsiz kalmaktan erimiş boyun kaslarımızın yerine kafamızı taşımaktan yorulmuş boyun omurlarının verdiği acıdan kim kurtulmak istemez? En önemlisi, kuytu bilgisayar odasından çıkıp, güneşli bir günde harika bir sahil yürüyüşüyle kim ruhunu dinlendirmek istemez ki? Aslında insan doğası ile hiç de bağdaşmayan bu teknolojiden mahrumiyet durumunda, teorik olarak büyük bir rahatlama ve mutluluğa erişmemiz gerekir. Fakat insan doğasındaki diğer bir unsur malesef mutluluğa giden bu yolu engelliyor; Bağımlı olma potansiyeli! Farkında olmadan gelişen bir tür bağımlılıktan bahsediyorum: Teknoloji ve internet bağımlılığı.Bazen tüm bu teknolojiyi kendine özgü karakteri olan farklı bir canlı varlık gibi algılıyorum. Örneğin sürekli gelişmesi, hayatımıza her geçen gün biraz daha derinlemesine nüfuz etmesi, hayatımızı kolaylaştırma vaadiyle bir şekilde bizimle güçlü, kopmaz bağlar kurması. Belki de en önemli karakteri sizinle sürekli dost olmaması. Bazen size küsüp ortadan kaybolması. Kendini kesintiye uğratması. Böylece ona en çok ihtiyacınız olduğu anda arıza, enerji yetersizliği, abonelik süresi bitmesi, kota aşımı, sizin onu anlamayarak yanlış şeyler yapmanız vs. gibi bahanelerle sizi yalnız bırakıp, yokluğu durumunda hayatınızda nasıl bir boşluk meydana geldiğini size hatırlatması. Teknolojinin küçük oğlu internete gelirsek, bu özellikleriyle aynı babasına çekmiş desek yanlış olmaz heralde.Peki teknoloji ailesinden kendimizi ne kadar koparabiliriz? Hemen arkasından neden koparmak isteyelim ki diye de sorabiliriz. Bu devirde sürekli bir kopma zaten imkansız ama en azından kısa süreli bir ayrılığın, kendimizi sorgulamaya, hatta onun da ötesinde bağımlılığımızın hangi boyutta olduğunu anlamamızı sağlayacağına inanıyorum. İsteyen deneyebilir. Mesela cep telefonsuz üç güne ne dersiniz? Ya da bilgisayarımızın güç düğmesine dokunmadan, yorgun gözlerimizin monitörden uzak, pazar keyfi çattığı internetsiz üç gün? Kulağa nasıl geliyor? Korkutucu mu yoksa sıcak mı? Kim bilir belki de hazır cep telefonunu ve bilgisayarı kapatmışken akşam elektrikler de gider ve mumlar eşliğinde 18. yy romantizmi için yeni bir fırsat yakalamış oluruz. Ya da sadece ciddi bağımlıların başına gelen şu meşhur yoksunluk belirtileriyle kıvranır dururuz. Kim bilir…