Tuareg kabilesinin sergilendiği bir gösteriye ait kartpostal
Tuareg kabilesinin sergilendiği bir gösteriye ait kartpostal

Sömürgecilik ve insan teşhiri
İnsanat bahçeleri isimlerinden de anlaşılacağı üzere insanların teşhir edildiği gösteri yerleri. Bu yerlerde teşhir edilen insanlar genellikle farklı etnik gruplardan yada yapısal olarak normlara uymayan kişilerden oluşuyor. Avrupalıların bu ilginçliklerle ilk defa karşılaşmalarının ve zihinsel olarak bu insanları aslında tam olarak insan saymamalarının müsebbibi olarak sömürgecilik insan teşhirciliğinin temelini oluşturuyor. Kristof Kolomb ve taifesinin yeni dünyada buldukları yerlileri Avrupa’ya getirip insanlara göstermeleriyle insanat bahçeleri tarih sahnesinde ilk defa vücut bulmuş oluyor. İnsanın kendinden farklı olana, ucube addettiğine olan vahşi merakı; günümüze kadar bu utanç verici mirasın taşınmasına yardımcı olmuş. İlk defa bu tarz gösterileri gerçekleştirenlerin bu insansı yaratıkların sergilenmesini herhangi bir Avrupalı insanın sergilenmesiyle aynı kefeye koymadıkları aşikar. Amerika’daki İspanyol yağmasına temel teşkil eden buralardaki yerlilerin bir ruha sahip olmadıkları iddiası, sonraları Sosyal Darwinizm ve Bilimsel Irkçılık tarafından sahiplenilmiş bu insanların ilkelliğine kanaat getirilerek ileriye götürülmüş. Sonuçta insanların teşhir edilmesi hayat tarzları arasındaki hiyerarşiye olan inanç ve kültürel farklılığa yönelen bir merakın eseri olarak halen yürürlükte.

Joice Heth'in teşhir edildiği gösterinin afişi
Joice Heth’in teşhir edildiği gösterinin afişi

Joice Heth vak’ası
Joice Heth’in kim olduğuna geçmeden önce sanırım Phineas Taylor Barnum’un kim olduğundan bahsetmemiz gerekecek. Mr. Barnum Amerika’nın ilk şovmenlerinden. Kendisi hayatı boyunca halkı aldatmaya yönelik birçok harekette bulunmuş ve hali hazırda işler durumda bir sirke de sahip. Sirkinden bahsederken “iyi bir sirkte herkes için bir şeyler olmalıdır” diyor. İnsanları manipule etmek üzerine çalışan bu şarlatan, politikacı, reklamcılık tarihinin ilklerinden şahsiyet ayrıca Barnum etkisi tabir edilen bir psikolojik vakıaya da ismini vermiş. Ama bu Amerikalı’nın bizi ilgilendiren tarafı ilk insan teşhiri girişimcilerinden biri olması. Bir başka esir tacirinden satın aldığı sağır ve felçli bir esir olan Joice Heth’i şehir şehir dolaştırıp teşhir ediyor. Bunu yaparken esir teyzemizin George Washington’ın dadısı olduğunu ve aslında 161 yaşında olduğunu söylüyor. Bu size şimdi ilginç gelmeyebilir ama Mr. Barnum zamanında bu yolla epey para kazanmış. Ve belki de işi daha ilginç kılmak için Joice Heth’in aslında insan olmadığını lastik bantlarla kaplanmış bir makine olduğunu ileri sürmüş. Bir müddet sonra yaşlı kadın öldüğünde ise son olarak Joice Heth’in gizemini ortaya çıkaracak otopsi oyununu sahneye koymuş. Otopsi sonucunda kadının 80 yaşından daha yaşlı olmadığı ortaya çıkmış. Barnum ise bu durum karşında otopsi yapılanın Joice Heth’in cesedi olmadığını söyleyerek işin içinden sıyrılmayı denemiş. Barnum ve Joice Heth olayı belki de Amerikan toplumundaki ucube merakını en açık şekilde ortaya koyan şeylerden biri. Yıllar sonra Woody Allen bu duruma Zelig’de tersinden bakıyordu. Bunların ışığında ortaya çıkan ortak tavrı ise farklı olana karşı zorbalık olarak özetleyebiliriz. Amerika özelinde.

Hotanto Venüsü
Hotanto Venüsü

Afrikalı bir kadın: Saartjie Baartman
Saartjie Baartman‘ı tanımak için Elif Erdoğan’ın Birikim dergisinde yayınlanmış olan yazısına kulak verelim:

“Güney Afrika’nın en eski yerlilerinden olan Kikuyu kabilesine mensup Sawtche, bir çiftçinin kölesiyken aşırı gelişmiş kalçaları ve cinsel organı nedeniyle genç bir cerrahın ilgisini çeker. O dönemde Avrupa’da normal dışı görünümlü, egzotik olarak addedilen farklı ırklara ait insanların sergilenmesi moda halindedir. 1810 yılında ingiliz cerrah tarafından bu genç kadın Londra’ya getirilir. Chester piskoposunun özel izniyle Saartjie Baartman olarak vaftiz edilir. Kadın kısa sürede bir gösteri, sergi nesnesi olarak defalarca alınıp satılır. İlk önce İngiltere’ye, daha sonra Hollanda’ya, en son olarak da Fransa’ya götürülür. Şov dünyasında kendisine Hotanto Venüsü ismi takılır. Sirklerde, fuarlarda, müzikhollerde, yüksek burjuvazinin salonlarında bir merak ve seks objesi olarak sergilenir. Büyük kalçaları ve anormal boyuttaki cinsel organı şehvetle karışık bir merakla izlenir. İzleyenler kadının vücudunu eller, çimdikler, kalçalarına iğneler batırırlar. Bu yabancı beden onlarda açgözlü, doymak bilmez bir ilgi uyandırdığı gibi, aynı zamanda da bir Avrupalı için “daha aşağı bir ırktan” bir insan, hatta bir hayvan olduğu için; bu yaratık kendilerini daha üstün hissetmelerini sağlar. Bir yanda medeni Avrupa diğer tarafta cahil, olsa olsa Avrupalının eğlencesi, kölesi, oyuncağı olan bir hayvansı yaratık vardır. Saartjie artık bir insan, bir doğal varlık değil, kamunun merakını tatmin eden bir nesnedir. Bir süre sonra halk bu tuhaf varlıktan bıkar. Derken bu hilkat garibesini bilimadamları incelemek ister; bu sefer de kadın bilimsel bir vakka, bir inceleme nesnesi haline gelmiştir. Dokuz ay sonra kadın alkolik bir fahişe olarak sefalet içinde ölür. Naaşı da huzura kavuşamaz. Canlıyken kendisini inceleyip bir rapor yazan zoolog ve karşılaştırmalı anatomi uzmanı Baron George Cuvier kadının cansız bedenini teşrih eder; beyni ve cinsel organı çıkartılıp kavanozlara konulur. Bedeninin alçıdan kalıbı ve vücudundan geriye kalanlar Paris’teki Musée de l’Homme’da sergilenir. 1994’te Güney Afrika’daki ırkçı rejim sonrasında Kikuyu kabilesi Nelson Mandela’dan Saartjie’nin bedeninden arta kalanları talep eder. Bu talep Fransız bilim çevreleri tarafından ilk önce reddedilir. Ancak 2002’de Fransa naaşı iade etmeyi kabul eder. 2002’nin Mayıs ayında başbakan, birçok bakan ve kabilenin ileri gelenlerinin de bulunduğu bir tören yapılır ve Saartjie’nin yeniden biraraya getirilmiş bedeni halkının adetleri gereğince bir ot yatak üzerine ateşe verilir.”

Bu yazının devamında eğlence sektöründe hayvanların kullanımı ayrıntılarıyla inceleme konusu yapılıyor. Saartjie’nin hayatına geri dönecek olursak onun Güney Afrikadaki sömürgecilik serüveninin sembollerinden biri olduğunu görüyoruz. Burada Güney Afrika Başkanı Mbeki’nin onun hakkındaki mektubu bunu açıklar nitelikte. Ayrıca şurada da Saartjie için yazılmış bir şiir ve daha ayrıntılı bilgiler bulunabilir. Son kaynakta naaşın Güney Afrikaya iadesi hususunda alıntılanan Fransız bir bakanın şu ifadesi de ayrıca dikkate değer:

“Fransa, aşağılanmış bir kadın ve sömürülmüş bir afrikalı olarak Saartjie Baartman’ın itibarını bu şekilde iade etmek istemektedir.”

Seylanlılar doğala özdeş İnsanat Bahçelerinde
Seylanlılar doğala özdeş İnsanat Bahçelerinde

Daha çok İnsanat Bahçesi
Bu iki insan teşhiri örneğinden sonra tam anlamıyla İnsanat Bahçesi ifadesini karşılayan gösterilere ancak 1870’lerde geliyoruz. O yıllarda Avrupa’nın birçok şehrinde yüz binlerle ifade edilen seyircinin katıldığı gösteriler düzenleniyor. Bunlardan belki de en ünlüleri Carl Hagenbeck’in düzenledikleri. Mr. Hagenbeck aslında bir hayvanat bahçesi sahibi. Bu konuda ilerlemeci olduğu bile söylenebilir. Hayvanların kafeslere kapatıldığı eski tarz hayvanat bahçeleri yerine onlara doğal ortamlarında hissettirecek geniş ve parmaklıksız bahçeleri kuruyor. Ama onu asıl dikkate değer kılan insanlar üzerine yaptığı işler. 1876 yılında Carl Hagenbeck bir grup hayvanın yanı sıra Mısır’dan Nubian yerlilerini getirtip gösteriye onları da dahil ediyor. Nubian yerlileri doğal ortamlarına benzetilmiş olan bölmelerinde yemek yer, avlanır ve dans ederken gösteriliyorlar. Bu gösteri başarıya ulaşınca Mr. Hagenbeck egzotik ülkelerden bu şekilde gösteriler düzenlemek için birçok yerli grubu getiriyor. Ama zamanla bir sorun baş gösteriyor. Yerliler modern hayata alışmaya ve yerlilikten kurtulmaya başlıyorlar. Belki de bu sebeplerden bu gösteriler 1930’lara doğru tarih sahnesinden çekiliyor. Fransa’da ise İnsanat Bahçelerinin bir başka çeşidi vücut buluyor. Sömürge ülkelerden getirilen egzotik eşyalar ve hayvanlarla beraber oraya ait insanlar da getiriliyor ve Paris Fuarında gösteriliyor. Bu gösterilerde yerliler çıplak yada yarı çıplak olarak gösterinin ismine yaraşır bir şekilde sergileniyorlar. Bu yazıda ise bahsi geçen sömürge mizansenleri ve sömürgecilik hususu inceleniyor.

Londra Hayvanat Bahçesi'nden insan manzaraları
Londra Hayvanat Bahçesi’nden insan manzaraları

Günümüz
Günümüzde hala İnsanat Bahçelerinin izlerini görmeye devam ediyoruz. Sömürgecilik mirasını devam ettiren Belçika Fuarı bir Kongo köyünü 1958’de gösterime açmış. Ayrıca 2005 yılında Ausburg hayvanat bahçesi gösterim programına bir Afrika köyünü de dahil etmiş. Ama Londra Hayvanat Bahçesi daha farklı bir yaklaşımla “gerçek” insanların sergilendiği bir mizansen kurgulamış. Burada gönüllülerden oluşan insanlar üzerlerinde sadece yaprak şeklinde ufak giysiler olduğu halde gösteriliyorlarmış. Akşamları evlerine dönen gönüllüler İnsanat Bahçesinin kendileri için iyi bir tatil seçeneği olduğunu düşünüyorlarmış. Yetkililer bu gösteriyle insanın doğa içerisindeki yerini yeniden düşünmeyi ve bu şekilde farkındalık yaratmayı amaçladıklarını söylemişler.*


“Human zoo” adlı bir fotoğraf