gece leylâkve tomurcuk kokuyorbir basın işçisiyimelim yüzüm üstümbaşım gazetegeçsem de gölgesinden tankların tomsonlarınşuramda bir çalıkuşu ötüyoruy anam anamhaziranda ölmek zor!
ışıklar içinde yatsın… ekşi’de de biri bununla ilgili ilginç bir tesadüfe değinmiş;
yılın en uzun gününde (21 haziran), yani güneş ışığının kuzey yarımküreyi en uzun süre aydınlattığı bir günde ölmesi manidardır. biliyorsunuz güneş ışığı enerjidir, gerçek ışıktır, doğaya can verir. ampule benzemez.
insanlar, son birkaç senede bir çok haksızlığa uğradılar. iftiralar atıldı, 40 saate yakın sorguya çekildiler, sabahın köründe kapılarına dayanıldı, ülkelerinden uzaklaştırıldılar. kanser oldular tedavi bile edilmediler. intihar ettirildiler.daha önce erhan göksel gözlerini yumdu, ondan önce; ali tatar, türkan saylan, uçkun geray ve kuddusi okkır… ve daha sonra kim bilir kimler!
1 gecede 11 gencimizi kaybettik. 30 yılda bunun binlerce katı canı yitirdik. Yüzlerce faili meçhul suikast. Onlarca tahrik, toplumsal provokasyon. Yargılandığı iddialar, merhumun çektiği sıkıntılardan çok da ufak değildi. Suçsuz çıkar ise artık şansını (eğer inanıyorsa) ölümünden sonraki büyük mahkemede sorar. Bir de toplumun vicdanında. Fakat şayet suçlandığı iddialar kanıtlanır da belgeler mahkemece onaylanırsa, bu insanların geçmiş yaşamında çevirdiği entrikaları ve söndürdükleri hayatların yanında bu yaşadıkları iltifat bile kalacaktır.
“Nalları havaya dikersek bozulmayalım, olur böyle şeyler…”“Arabayla asfalt yolda giderken birden karşına bir levha çıkar:“Yol kapalı.”Bozulursun..Ama yapacağın bir şey de yoktur.Bugün pazar!..Pazartesi günü yürekten ameliyat olacağız, söylenenlere bakılırsa epey gıllıgışlı bir operasyonmuş, nalları havaya dikersek bozulmayalım, olur böyle şeyler…Son haftalarda “nalları havaya dikmek” deyişini çok kullanmaya başladım. Benim hoşuma gidiyor; kimisi sevimsiz buluyor; ama, Türkçe mizahın başyapıtlarından biri…İnsanlarla hayvanlar arasında eşitlik de sağlıyor…Bektaşi’ye demişler ki:- Nalları havaya dikenin nesine bakarsın?- Sırtına.. demiş..- Nasıl?- Ya eyeri vardır, ya semeri…Baba Erenler sınıfsallığı son nefeste bile unutmuyor, aşkolsun…Gerçekte “nalları havaya dikmek” eğlencelidir, matraktır; ama, bizim temel felsefede böyle şey yok..Ne var?Ne olacak:Enelhak…Hiçbir din felsefesinin erişemediği bir öz…Varlığın, evrenin, ruhun, maddenin, yerin, göğün, yaratanın, yaratılanın özdeşleştiği buluşmanın, birleşmenin, birliğin, tümleşmenin, eriyip kaynaşmanın dile daha yetkin ve güzel yansımasını düşünmek bile olanaksız…Ortalıkta ne nal var..Ne semer..Ne eyer..Neyin ne olduğunu bilen bilir, kimsenin kimseye malumatfuruşluk yapmaya hali yok, ayvayı bu dünyada yediğin zaman her şeyi anlarsın, edebiyata gerek yok…Erenlere sormuşlar:- Allah neden ölmüyor?..Yanıt:- Onun Allah’ı yok da ondan…Eskiden Adana’da kafası kızan, Allah’a söverdi…Ama bu Allah, kişinin öfkelenip bozulduğu keratanın Allah’ıydı:- Ulan, senin Allah’ını, peygamberini, kitabını, cüdamını, yedi sülaleni, yetmiş yedi ceddini, vesaire…Cevap:- Ulan, ben de aynen seninkini…Sonra?..Ya bıçaklar oynaşır..Ya ayırırlar..Şimdi kaldı mı bilmem, böyle öfkeler…Dur bakalım, şimdiden merak etmeye başladım.. yarın hekim takımı beni kesip biçecek, kolay iş değil, delip dikecek, ya da ben cahil kafamla öyle sanıyorum; peki ne olacak, gözümüzü tekrar açacak mıyız, yoksa ayvayı yiyecek miyiz?..Biliyorum şimdi kimisi diyor ki:- Aman canım, merak ettiğin şeye bak.. deli saçması…Doğrudur…Yaşamak nedir ki zaten?..Fasa fiso…Yaşamak nedir mi?..Bir sabah kalktın, sevdiğin kadının gözünün altında derin bir çizgi gördün..O da gördü mü?..Görmez olur mu?..Ya da henüz aynaya bakmadı..Soru:- Yaşlanıyor muyum?..Sen görmezlikten geldin diyelim, o düşünüyor, dupduru ten nasıl böyle oldu?..Nasıl olmasın ki, yaşıyorsunuz.Kim bilir, belki gözü de teni de daha güzelleşti.Ama şartlanmış bir kez.. Şartlanmışsınız.Çizgilerin, yaşlılığın insana güzellik verdiğini kişinin kültürüne aşılayan estetik kültürüne erişmek için, insanların daha ne kadar yaşamalarına gerek var? 100 yıl, 1000 yıl?İlkellik daha ne kadar sürecek?Sürse de alt gözkapağının altındaki bir yeni çizginin insanı bu denli düşündürüp oyalaması, işte insanın gözeneklerine dek yaşamasıdır…Yaşamak güzel şey Taranta Babu…Dünyanın bugünkü kepaze haline insan bozuluyor, bir yanda açlıktan ölen çocuklar, yoksullar, bir yanda sayılamayacak kadar çok kadın köleler…Öyle kadın köleler ki köleliklerinin bilincinde bile değiller…Ve bu kadınlar saraylarda yaşıyorlar…Dünya böyle kalmaz…Biz de böyle kalmayız…Hem kim kalmış ki canım..Kim kalır ki…Çok ermiş gelmiş geçmiş bu dünyadan…Biri, 13. yüzyıl şairi Âşık Paşa …Der ki:“Acı dirliğim isteyenTatlı dirilsin dünyayaKim ölümüm ister iseBin yıl ömür olsun ona”Yine de tekerlemeye geliyorum:Nalları dikmezsem..Daha görüşürüz…Dikersem, her ne kadar kusurumuz da olsa, affola…İkisine de eyvallah…”
14 Nisan 2008, Ameliyata girmeden önceki veda yazısı…
Mim Noktası…Özgen Acar’ın dünkü yazısını okudunuz mu?..Okumadınızsa okuyun derim…Cumhurbaşkanı Gül Kürt açılımına Norşin’den başladı…Neden?..Özgen Acar yazısında nedenleri bilimsel kaynaklara dayanarak sayıp döküyor…*Önce Norşin Kürtçe değil, Ermenice…Sonra Norşin Feto’nun kâbesi…Vakti zamanında Saidi Nursi’nin karargâhı imiş…Yetmez mi?..*Peki, Abdullah Gül neden Norşin’le yakından ilgili?..Anadolu çeşitli uygarlıkların beşiği, Osmanlı’dan beri de Rum, Ermeni, Kürt, Zaza, Arap, Türk vesaire bu topraklarda al gülüm ver gülüm yaşamışlar…Bu coğrafyada isim bolluğu doğal ve ibadullah…Norşin’i öne çıkarmak neden?..Gül zaten tarafsız değil, AKP’nin ikinci başkanı gibi çalışıyor, siyaset yapıyor…RTE ile Gül’ün son zamanlardaki derdi gücü Kürtlerle, Ermenilerle Obama’nın istediği gibi hemhal olmak…Kolay iş değil, ama iktidarda kalabilmek için AKP Amerika’nın talimatına uygun politikaları uygulamak zorunda…*Bugün Türkiye’de oy toplamı AKP’yi aşan iki muhalefet partisi var…Bunlardan biri AKP’nin son günlerdeki “açılım” stratejisi üzerine kısaca dedi ki:“- Vatan ihanetidir…”Şaka değil…MHP düpedüz AKP’yi vatan ihanetiyle suçluyor…Gerekçeleri bu yazıda irdelemeyeceğim; ama olayın, üzerinde durulması gereken yanı şu:- MHP liderinin, Kürt sorunu üzerinde anlaşılmaz manevralar yapmaya çalışan AKP’yi vatan ihanetiyle suçlamasının toplumdaki yankıları nedir?..Siz yalaka medyaya bakmayın!..Bu konuda elimizde bir ölçü var mı?..*Cumhurbaşkanı’nın AKP’nin açılımına AKP’liden daha çok sarılması; ama, bu işe Norşin’in adından başlaması ilginçtir…MHP’nin bu işe girişenleri vatan ihanetiyle suçlaması da ilginçtir…Türkiye olağanüstü bir döneme doğru sürükleniyor…Vaktiyle Anglo-Amerikalılar ülkedeki Ermeni ve Rumları kışkırtıp kullanarak Sevr’i tezgâhlamak istediler…Bu kez de Kürtleri kullanmak üzerine bir strateji göze çarpıyor, Anadolu’yu bölen haritalar elden ele dolaşıyor…*İşte bu ortamda MHP’nin AKP’yi vatan ihanetiyle suçlaması siyaset hayatında, demokratik düzende ve partiler rejiminde ilginç bir dönüm noktası oluşturuyor…MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bir noktaya mim koydu…
” Alici: Cumhuriyet Gazetesi Basyazari ILHAN SELCUKGonderen: Hale Ozgur KiyiciKatilinin GENERAL oldugu iddia edilen TAYLAN OZGUR un ablasiSize neler oldu diye bir soru sormayi dusunmuyorum. Zira siz 1991 yilindan itibaren baska biri oldunuz. Yoksa gercek yapiniz bu idi, de ben mi sizi yanlis algiladim. 40 yil oncesinden baslayarak size verilen onemi, bu kadar mi yok sayarak o yaziyi yazdiniz.”Ben iskencecilerimi affettim” Bu kadar kisisel yani Ilhan Selcuk’a yapilan!Ben affetmedim Ilhan agabey! (abi)Niye affetmedigimi size anlatayim, belki yureginiz birazcik olsun acir. Yoksa bu kelimeyi de mi, yok sayiyorsunuz.Ilhan Selcuk’a yapilan iskence hepimize yapilan iskencedir. Yoksa yanlis mi ogrendik!Iskenceciyi affetmenin sonu, katilleri de affetmeye kadar gitmez mi? Nerede biter? Kanli Pazar’da oldurulen Turgut agabeyden (Aytac) baslayarak, 12 Mart donemine kadar ve sonrasinda oldurulen, katledilen, asilan, Havan topuyla param-parca edilen, Ziverbey iskence hanesinde zulme ugrayan gencecik insanlar icin kac yazi yazdiniz?Bu yazilar arsivinizdedir umarim. Arsivinizi bir gozden gecirdiginizde hatirlamak istememenizi anlarim. Siz ruhunuzu simdi mi yok ettiniz, yoksa zaten yoktu mu demeliyiz.Evlat acisinin ne oldugunu bilemezsiniz, zira evladiniz yok yada yok mu demeliyiz? Sizi okuyarak, izinizden gidenleri sizi ornek alanlari ne sayiyorsunuz? Sizi gecmise goturup biraz hatirlatmak adina Ziverbey’e, Ist. Em. Md. 1.Subeye, Ank. Em.Md. 1. Subeye, Selimiye alt hucrelerine, Harbiye askeri muzeye, Mit’ in Ankara’ da bulunan Gazi ciftliginde ki iskence hanesine goturebilmeyi, cok isterdim.En yakinim anneme yapilani anlatayim mi? Biliyorsunuz annem Devrimci Kadinlar Birliginin Baskani idi. 12 Mart fasistlerinin 100 numarayla anonsunu yaparak aradigi bir kisi idi. Canim annemin tek itirazi numarasiydi. Radyo anonsunda 100 numara: Necla Ozgur anonsunu duydugu zaman …bu fasistler bunu kasitli olarak yapiyor.Derken Cerkezlere has bir cumle ile cevap veriyordu. M.Lutfi, Suat Dervis, Leokodya (Dr. Sefik Husnu beyin esi), Neriman Hikmet, Inga ( Danimarkali bir ogretim uyesi Suat ablanin arkadasi) ve ben 1971- 19 Haziran’da gozaltina alindik.Oglum Sinan Taylan’a 8 aylik hamile idim. Annem ise 24 Temmuz 1972’de gozaltina alindi. Ancak ele gecirebilmislerdi. Annemle beraber Sivas T.I.P kurucusu Guher Ablayi (Ozturk), Kardesim Tarhan, Edip Sakarya ve bir yigin insani da gozaltina almislardi. Ist. Emniyet muduru Sukru Balci, 1.sube muduru ise Mahmut Dikler idi. Emniyet Sirkeci’de bulunan Sansaryan handan Gayrettepe’ye tasinmisti. Iskencenin teferruati Istanbul’da burada yapiliyordu. Sukru Balci’nin hedefi Mihri Belli idi. Kardesim Tarhan ve Edip’e elektrik verip, 1969’da kahpece vurulan diger oglunu yitiren anneme seyrettiriyorlardi.Mihri Beli’nin nerede oldugunu soyletmek icin yapilan iskencenin arazlarini Edip daha sonraki yasaminda bedelini nasil odedigini biliyorsunuz Ilhan agbi.Bu yapilan iskencelerden sonuc alinamayinca; Sukru Balci …simdi anani ciril-ciplak soyup ….. Elektrik verecegiz. Sana 1 saat musaade. Dusun ve Mihri Beli’nin yerini soyle. Iste kardesim Tarhan bu nedenle gozlugunun camiyla emniyette intihara kalkisti.Annecigim yasami boyunca Sukru Balci’ yi bir elime verseler dedi…Eline geciremedi ama, ABD’de ki kanserle kivranan yuzunu TV de izlerken ne dedi biliyor musun?Allah bilir isini, muhallebi yerken kirar disini Annem inancli bir kadindi. Evlat acisinin, evladi gibi sevdigi gencecik cocuklarinin hep yasini tuttu. Onlarin Necla annesi idi. Annem yasami boyunca gencecik yaslarinda yasamdan koparilip kahpece oldurulen evlatlarinin katillerini affedenleri de affetmedi.Simdi size soruyorum bu affetme yetkisini mesrulastirmayi mi amacliyorsunuz. Siz ne gordunuz ki bu hakki kendinizde buluyorsunuz. Bence biraz haddimizi bilip bu af etmeleri 12 Eylul magdurlarina birakalim. Bizler ne gorduk ki…12 Eylul dozer gibi gecti gencecik insanlarin ustunden. Ne acilar yasandi, binlerce anne evlat acisi ile yanip-kavruldu. Biraz acimiza saygi lutfen…Bahcelievler’ de 7 gencin telleri bogazlarina gecirip bogan canileri mi af edecegiz. 16 Mart’ da universitenin bahcesinde katledilen evlatlari bombalayanlari mi af edecegiz.Hakan Senyuva, Hakan Yurdakuler, ve binlercesini hunharca oldurenleri mi af edecegiz. Bu cinayetleri Tore cinayetleri ile karistirmayin ayibin otesine geciyorsunuz.Bakkallarin veresiye defterinin degerinde bile bulmadiginiz bu acilarimizi anlamanizi beklemek niye… Sizin de goreviniz belli oldu. Turkiye’yi zor gunler bekliyor. Biliyorsunuz Hitler’de secimle gelmisti. CHP-MHP koaliyasyonu bu ulkeyi Fasizme goturecektir. Mustafa Kemal’in bile bas edemedigi bu ittihatci ekibin ekmegine yag-visne receli surmek icin cok mu zordasiniz?. .Zora dusurdukleri konuyu bizimle paylasin, ustesinden geliriz. Tahminimde yanilmiyorsam zor durumdasiniz. Handan abla sizi bu zor durumlardan kurtarmayi hep basarirdi. Ama ne yazik ki bu yasama evlada dedi.Nasil unutulur; Maras, Corum katliamlari. Hamile kadinlarin, coluk-cocugun katledilmesi. Bir Fransiz atasozu vardir, eminim biliyorsunuzdur . Hafiza; siddete ugrayanlara verilen, bir tanri kralligidirCevik Bir denilen kisinin Cumhuriyet koridorlarinda gordugum zaman, sizin yaniniza ust kata aglayarak cikmistim. Gazete hala konakta idi. Gazetenin genel yayin Yonetmeni de o gunun tanigidir. (Ibrahim Yildiz) Ziverbey’in Albayi Cevik Bir Danismaniniz olmustu.Siz bu af etme muhabbetini yeni soyluyor degilsiniz. Gazetenin icinde bazi yalakalar hala sizi asansorun kapisinda karsilayip ..Ah agbi yaziniz ne guzeldi. Elinize saglik diyorlar mi bilmiyorum. Size birileri gercegi soylemeli. Yazilariniz artik okunmuyor.Zira yeni bir sey yazmiyorsunuz. Gecmis yazilariniza bir bakarsaniz goreceksiniz ki o yazilardan eser yok. Podyumlardan- sahnelerden patron karariyla transfer olmus gazeteci lerin yorumlari gibi… Formasyon aynen bu…Size Ugur Mumcu’nun kaleme aldigi Ey halkim unutma bizi yazisini tekrar okumanizi, ama her yazi yazmadan okumanizi oneririm. Simdi yapmam gereken bir gorevim oldugu kanisindayim. (c)lhan Selcuk kosesine cekilip oturmali ! seferberligi. Ramada otel de anilarinizi anlatacak birilerini bulabilirsiniz. Veya yaninizda goturebilirsiniz.Bir daha bizim acilarimizi hafife alarak bir benzetme yapmayin. Ilhan Selcuk’a yapilan iskenceyi kisisel olarak alip, hafifletmeyin! Buna hakkiniz mi var mi saniyorsunuz?ilhan Selçuk’un şahsına özel kaleme alınan bu mektup, “kamuoyu ile paylaşmak bir vazife haline dönüştüğü” için, yazarının özel izniyle yayınlanmıştır.Katilinin GENERAL oldugu iddia edilen TAYLAN OZGUR’un ablasi
Ustaya saygı duruşu Dün yaşamını yitiren usta yazar İlhan Selçuk ifadesinde işkenceyi akrostişle anlatmıştıE mperyalizme savaş açtığı yazıları 68 gençliğinin elinden düşmüyordu.Y ön dergisinde Doğan Avcıoğlu ve Mümtaz Soysal’la birlikte ’devrim’çağrıları yaptı.V atan’dan Nadir Nadi’nin çağrısı üzerine Cumhuriyet’e geçti aynı yıl.A rdından Doğan Avcıoğlu ile birlikte Devrim dergisini çıkardı.L aiklik yine yazılarının değişmez motifiydi.L akin yazdığı sert yazıların bedelini ağır ödedi.A rt arda hakkında davalar açılmaya başladı.H oş Geldin Tanzimat Kafası başlıklı yazısı 12 Mart cuntasının büyük tepkisini çekti.İ lhan Selçuk cezaeviyle de ilk kez 12 Mart rejimi döneminde tanıştı.L anetlediği askeri yönetim tarafından gözaltına alındı.H akaret ve işkence gördüğü ünlü kontrgerilla merkezi Ziverbey Köşkü’nde verdiği ifadede yazı ustalığını kullandı.A krostiş yöntemini kullandığı ifadesinde, her tümcenin sondan ikinci sözcüğünün baş harfi yukarıdan aşağı sıralandığında “işkence altındayım” tümcesi çıkıyordu.N asıl işkence gördüğünü ve davalardaki hukuksuzluğu, “Ziverbey Köşkü” kitabında anlattı.A ncak yargılandığı bütün davalardan aklandı.B asının duayen ismi yazıları nedeniyle 12 Eylül’de de sıkıyönetim mahkemelerinin müdavimiydi.İ lhan Selçuk’un 12 Mart ve 12 Eylül’de yaşadığı polis sorgularını son 84 yaşında Ergenekon’da da görmüştü.
İlk yazısı “Başlangıç”İlhan Selçuk, 8 Nisan 1962’de Cumhuriyet’in ikinci sayfasında yer alan “Başlangıç” adlı yazısında dünyadaki teknolojik gelişmelerin evrimine atıfta bulunarak, Türkiye’de yaşanan sosyal ve ekonomik sorunlara dikkat çeker.“Başlangıçta herşey kelm idi” der, Mukaddes Kitaplardan birinin ilk cümlesi… Kelam… yani söz.Önce söz vardı. Evren, söz üstüne bina edildi. Her binada pencere vardır. Penceresiz bina, ya mezardır ya sığınak! İkisi de hayatın değil, ölümün komşusu.Evren, söz üstüne bina edildi. Ve insanlar bu binada yeni binalar kurup, yeni pencereler açtılar kendilerine… Pencereler önce küçüktü. Sonra büyüdüler, büyüdüler… ve büyüdüler. Pencereler büyüdükçe aydınlık çoğaldı. Bu, aklın aydınlığıdır.İnsan aklının aydınlığı gittikçe aydınlattı dünyayı… Ve hangi ülkede akıl varsa, orada ışık arttı.Ve gün ışığı yetmedi insanlara… mum ışığı dediler. Ve mum ışığı yetmedi insanlara… Lamba ışığı dediler. Ve lamba ışığı yetmedi insanlara… Elektrik ışığı dediler.Ve elektirik ışığı yetmedi insanlara…- Daha ışık… dediler, biraz daha ışık!Bu yetmezliğin özleminde yeni pencereler açtılar evrende..Ve insanlar son pencereyi bir füzenin kapsülünde açtılar.Bu pencereden evreni seyretti insan gözü:“- Ve evren masmavi, yeryüzü yuvarlağı turuncu idi. Yıldızlar güneş gibi parlıyorlar idi.”Böylece insan, gökyüzünde bir pencere açtı. Ve gökyüzünden yeryüzüne baktı. Yeryüzü yuvarlağının, öküzün boynuzlarında durmadığını gözleriyle gördü.Ve insan, öküzün boynuzlarında durmayan dünyada, öküzün boynuzlarında duran dünyalar gördü… İnsan, bin yıllık karasaban önünde bir çift öküzün boynuzlarında duran dünyalar gördü.Her insanın penceresi kendine benzer. Deli Petro, Rusya’ya Batı’nın penceresini açmıştı. Einstein, fiziğe atom devrinin penceresini açtı. Freud, psikolojiye şuur-altı’nın penceresini açtı. Rönesansın penceresinde hümanizmanın ışıkları yankılandı.Her insanın penceresi kendine benzer. Bizim pencerelerimiz de kendimize benziyordu, kafes kafes…Kafesli pencere, bakmak ve görmek için değil, gizlenmek ve saklanmak içindi… Işıktan, aydınlıktan saklanmak…Ve kafeslerin odundan örgüleri altıyüz yıldanberi bu pencereden bakan insanların beyinlerinde çapraz dokusunu örüyordu.Atatürk ihtilali, aklın ışığına engel olan bu tahtaperdeleri kaldırmıştır bizim penceremizden… Artık Atatürk, ihtilalinin ilkeleri çizmektedir bizim penceremizin çerçevesini…Bu pencerenin çerçevesinden baktığımz zaman artık gerçekler görünmektedir. Ve bu pencereden baktığımız zaman görünen gerçekler nelerdir?İtiraf etmeliyiz ki bu pencereden görünen manzara, her Türk vatandaşının ve her insanın yüzünü kızartacak kadar geridir.Geri de değildir, ilkeldir. Çünkü Türkiye’nin geriliği, sosyal yapısının ilkel oluşundan doğmaktadır. Türkiye’nin sosyal yapısı ile hukuki yapısı arasında ayrılık vardır. Çok kadınlı evlilik, ağalık, seyyitlik, toprak köleliği, kabile hayatı, irtica okulları, göçebelik, Türkiye’nin yarısına yakın düzeyinde sürüp gitmektedir.Anayasa’nın temeli sayılan sosyal devlet anlayışı ve vatandaşın sosyal hakları kağıt üzerinden toplum yaşayışımıza doğru henüz yürümemiştir.Ve binlerce yıl öncesi gibi, hala karasabanın peşinde ve bir çift kara öküzün himmetinde ekmeğini derlemeğe çalışan köylümüzün acıklı hali, gerçeklerin penceresinden bakan vatandaşların yüreklerini yakmaktadır.Her insanın penceresi kendine benzer. Atatürkçülerin penceresindeki mimaride devrimlerin çizgileri vardır. Atatürk devrimlerinin Türkiye’ye açtığı pencerede ne ahşap ev pencerelerindeki kafesler, ne saray pencerelerindeki ağır perdeler, ne konak pencerelerindeki pancurlar, ne tapınak pencerelerindeki vitraylar vardır…Atatürk’ün Türkiye’ye açtığı pencereden ışık düpedüz girer… Aklın ışığı!
Her ölenin arkasından hakaret eden adam!Bulduğu her fırsatta bana sataşır ama Engin Ardıç hakkında bugüne kadar bu sütunlarda tek yazı bile yazmadım.Nedeni belli:Tartışma kültürü olmayan adamla tartışmaya çalışmanın boşa kürek çekmek olduğunu bilecek yaştayım.Bir kez hakkında tazminat davası açtım ve 5 bin TL kazandım. Parayı alıp yardım kuruluşlarına bağışlamak için kararın Yargıtay tarafından onanmasını bekliyorum.***Bu kuralı bugün bozacağım… Çünkü dün İlhan Selçuk’un ardından yazdığı yazıyı okuyunca, insan olarak utandım.Daha önce de başta rahmetli Ercan Arıklı olmak üzere, bir çok kişinin ölümünün ardından akla hayale sığmaz yazılar yazdı.İlhan Selçuk’a saldırmak için de ölmesini bekledi!Dünkü cenaze törenine katılanları peşin peşin “faşist” ilan ettiNeymiş; İlhan Selçuk, sadece kendi hayatını değil; ona inanan, ona güvenen, etkilediği yüzlerce çocuğu da bir vehme kurban etmiş…***Bu adamla aynı mesleğin mensubu olmaktan utanç duyuyorum!
affettiği işkencecileri gibi yiğit bir mhp li ülkücü idi, floresanlar içinde yatsın.tanrı dağı kadar türk, ararat dağı kadar ermeni, alp dağları kadar laikccc ilhan reyiz ccc
teacher07 DİYOR Kİ, (24 Haziran 2010 09:27)Bu yazar da bu linki koyan da kendilerini ne sanırlar acaba… Öküz diyemiyorum, öküze hakaret olur çünkü.
Yazdığın cümle, bu okuduğun ve canını acıtan gerçeklere cevap mıydı? 1930 yılında seni bıraktığım düzeydesin hala ezberci tiçır. Kapasitenin ve düzeyinin maksimum noktasında olduğun için sana tavsiyede bulunulması bile abes.
Ey Türk faşisti!Birinci vazifen Türk matbaalarını yıkmak, makineleri ısırmak, demirleri dişleyip duvarlara saldırmaktır.Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli, gazeteleri çamurlara serip üzerinde ağzın köpürünceye kadar tepinmektir. Bu temel cumhuriyet halk partisinin hazinesidir.Bir gün nümayiş yapmak için emir alırsan, bütün polisleri yanıbaşında bulacaksın.Meydanlarda, kitaplarını yaktığın, namuslu insanlar, bütün dünyada eşi emsali görülmemiş şekilde işkenceye tabi tutulabilir. Emniyet müdürlüğümüzde dövülebilir. Demir Ahmet tarafından sövülebilir. Bütün malları mülkleri zaptedilmiş matbaaları yıkılmış, gazeteleri kapatılmış, evleri tarumar edilmiş, çoluk çocuğu dağıtılmış, haneleri işgal, kendileri perişan edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere Amerika’dan borç dahi alınabilir. Hatta bu borç alınan paralar ziyafetlerde yenilebilir.Ey faşist yumurcakları! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi bütün bu yapılanları kafi görmeden, vazifen matbaaları yıkmak, makineleri ısırmak, namuslu vatanperverleri parçalamaktır. Muhtaç olduğun kazma, balta, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ambarlarında mevcuttur.5 Şubat 1948Aziz NesinZincirli Hürriyet
KATLİAM BUGÜN İÇİN YAPILDIBugün Sivas Katliamı’nın 17. yıldönümü…17 yıl önce bugün yobazlar, Sivas’ta aydınların kaldığı Madımak Oteli’ni ateşe verdi. Olaylarda 37 kişi hayatını kaybetti.O gün olayların içinde bulunan Refah Partili Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu ile televizyonda tartışan Aziz Nesin, katliamdan sonra halkı “dincilerin iktidarı ele geçirmek için devlete sızmaları” konusunda uyarmıştı.
http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=8973www.acikistihbarat.com08.07.2010(Açık İstihbarat : “Kör” ölünce “badem gözlü” diye ağıt yakanların dikkatine; İlk Kurşun Gazetesi’nden Serdar Ant’ın “Cumhuriyet’in Gerçek Sahibi” başlıklı yazısını sunuyoruz)———————————————————————————————-86 yıl önce Cumhuriyet gazetesi yayına başladığında, Yunus Nadi ilk sayıdaki“Cumhuriyet’i Okuyuculara Sunuş” yazısında şunları söylüyordu:“Cumhuriyet’in siyasi programı isminden belli olduğu gibi, onu yayımlayanların siyasi hayatlarından da bellidir. Cumhuriyet, Türkiye’de büyük kavgalarla elde edilmiş tarihi bir sonuçtur. Biz elde edilmiş bir amaç uğrunda fiilen çalışmış insanlarız. Memlekette bu muzaffer ve galip fikrin çok kuvvetli taraftarları vardır. Cumhuriyet memlekete mal olmuş bir fikirdir. Biz onun temsilcisi ve koruyucusuyuz. Bu temel düşünce göz önünde tutulduktan sonra kesin olarak söyleriz ki, gazetemiz ne hükümet gazetesi ne de bir parti gazetesidir. Cumhuriyet, sadece cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın ifadesiyle demokrasinin savunucusudur.”Yunus Nadi’nin 1924’teki saptaması dikkat çekicidir:“Cumhuriyet’in siyasi programı isminden belli olduğu gibi, onu yayımlayanların siyasi hayatlarından da bellidir.”Bugünün Cumhuriyet gazetesinin siyasi programı nedir peki?Mustafa Balbay’ın “Ergenekon Savcıları”na hak verir tarzda Ankara Temsilciliği’nden alınması, son birkaç yıl içinde Bertan Onaran, İzzettin Önder, Korkut Boratav gibi yazarlar gazeteden uzaklaştırılırken, bugün Kürşat Başar ve Tuna Kiremitçi’nin Cumhuriyet’te kalem oynatmaya başlaması, Cumhuriyet’in siyasi programının ne olduğu ve gazetede kimin borusunun öttüğü konusunda düşünmeyi zorunlu kılıyor.Mustafa Balbay’ın gazetenin Ankara Temsilciliği’nden alınmasını “ilk müebbed cezamı aldım” şeklinde değerlendirmesi bile, aslında Cumhuriyet’te yaşananlar hakkında bir fikir vermeye yeter.Balbay’ın maruz kaldığı muameleye tepki gösteren Oktay Akbal ve Ataol Behramoğlu’nun yazılarına son vermesi de yeteri kadar aydınlatıcıdır.Ne var ki adı Cumhuriyet ile özdeşleşmiş yazarların çoğu bu gelişmeler karşısında ya suskun kalmış ya da görünüşü kurtarmaya yönelik sıradan açıklamalar yapmakla yetinmişlerdir.Örneğin Hikmet Çetinkaya, 19 Nisan tarihli Cumhuriyet’te yayınlanan“Balbay Cumhuriyet’in Başının Tacıdır”başlıklı yazısında şöyle diyordu:“Bu gazetenin milyon dolarları, parası pulu yoktur. Sadece okurlarına güvenir. Balbay’ı satmadık, satmayız. Satmak isteyenler olursa, ilk karşı koyacak olan yine bizleriz.”Oysa Balbay, Cumhuriyet için ne anlama geldiği konusundaki düşüncelerini “İlk ağırlaştırılmış müebbedi bana gazetem verdi!” diyerek bizzat kendisi açıkladı.Onun için Çetinkaya ve bazı Cumhuriyet yazarlarının, Mustafa Balbay için köşelerinden övgüler düzmesi görünüşü kurtarmaya yönelik olmaktan başka anlam ifade etmiyor.Çetinkaya’nın ifade ettiği gibi, Cumhuriyet Balbay’ı sattı mı, satmadı mı, bunun tartışması ayrıdır. Ama şurası açıktır ki, Cumhuriyet gazetesi Balbay’dan da Çetinkaya’dan da İlhan Selçuk’dan da önemlidir ve esas olan onun satılmamış olmasıdır.Bu bağlamda Çetinkaya’nın “bu gazetenin milyon dolarları, parası pulu yoktur. Sadece okurlarına güvenir” sözleri daha da anlam kazanıyor.Gerçekten öyle midir peki?Cumhuriyet, gerçekten okurlarına mı güvenir?İlhan Selçuk’un sıklıkla yinelediği gibi Cumhuriyet bir holding gazetesi değil midir gerçekten?Bu sorulara kişisel önyargılardan bağımsız bir şekilde yanıt verebilmek için İlhan Selçuk’un, Saygı Öztürk’ün Belgelerle Ergenekon (Doğan Kitap, İstanbul 2008) isimli kitabında tamamına yer verilen (s.339-363) ifadesinde yer alan kimi açıklamalara bakmak gerekir.22 Mart 2008 tarihinde Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde alınan ifadesinde İlhan Selçuk’a soruluyor:“Soru: 22.02.2008 günü Murtaza Çelikel ile yaptığınız telefon görüşmesinde Murtaza Çelikel’in “Aysel Hanım sizi evinde yemeğe çağırıyor, elçiye zeval yoktur. Osman Berkmen, Mehmet Emin Karamehmet, bir de Sanayi Odası Başkanı gelecek” dediği tespit edilmiştir. Görüşmeyi yaptığınız Murtaza Çelikel kimdir?İlhan Selçuk: Murtaza Çelikel bir işadamıdır. Bülent Ecevit’in yakın dostudur.Soru: Yemeğe katılacak olan Osman Berkmen, Mehmet Emin Karamehmet ve Sanayi Odası Başkanı ile aranızda nasıl bir ilişki vardır? Yemeğe katıldınız mı? Yemekte hangi konular konuşuldu? Açıklayınız?İlhan Selçuk: Osman Berkmen, Mehmet Emin Karamehmet’in çok güvendiği bir işadamıdır. Benim de dostumdur. Mehmet Emin Karamehmet, holdingteki ortağımızdır. Aynı zamanda medya grubu başkanıdır.” (Belgelerle Ergenekon, s. 353)Murtaza Çelikel, Osman Berkmen, Mehmet Emin Karamehmet gibi işadamları İlhan Selçuk’un dostlarıdır. Üstelik Mehmet Emin Karamehmet “holdingteki ortağımızdır.”Peki, bu holding, hangi holdingdir?“Holding gazetesi” olmadığı iddia edilen Cumhuriyet’in holdinglerle ve holding patronları ile işi ne?“Cumhuriyet gazetesinin şu andaki hissedarları ve gazete yönetimi” hakkında İlhan Selçuk’un verdiği bilgiler şöyledir:“Cumhuriyet gazetesinin asıl sahibi Cumhuriyet Vakfı’dır. Cumhuriyet Vakfı’nın iştiraki olan birden çok şirket vardır. Gazeteye finansman temin etmek amacıyla vakfın bünyesinde Yenigün Holding AŞ isimli şirket, bu şirketlerden birisidir. Bu şirketin hissedarları; Turgay Ciner, Mehmet Emin Karamehmet, Aydın Doğan’dan İnan Kıraç’a kadar yaklaşık 185 kişidir.”(Belgelerle Ergenekon, s.343)İlhan Selçuk bu durumu,“laik Atatürkçü işadamlarımızdan destek alıyoruz. İlhan Kıraç Vakıf Danışma Kurulu Başkanımız oldu. Ayrıca Koç Grubu’ndan Hakan Gören isimli şahıs da Vakıf Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. Biz Vakıf yönetim Kurulu’nu ismen daha da zenginleştirmeye çalışıyoruz”sözleriyle açıklamaktadır. (Belgelerle Ergenekon, s. 354)Böylece Turgay Ciner, Aydın Doğan, Rahmi Koç gibi işadamları “Atatürkçü” oluyor ve Cumhuriyet de onlardan destek alıyor!İlhan Selçuk’un bahsettiği isimler genelde kamuoyunun bildiği tanınmış işadamlarıdır.Peki, Hakan Gören kimdir?Bu konuda Mustafa Balbay’ın olduğu iddia edilen günlükler ilginç bir ipucu vermektedir. Medyada Ergenekon davasının “İkinci İddianame”si olarak bilinen ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne 2009/188 no ile sunulan iddianamenin dayandığı ve mahkemeye kanıt olarak sunduğu kaynaklardan biri olan, Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi ve yazarı Mustafa Balbay’a ait olduğu iddia edilen günlüklerde yer alan GUNMAR05.TXT adlı dosyada, ‘İS’nin 21-25 Mart Ankara Ziyareti’ başlığı altında yazılanlar Cumhuriyet’in geçtiğimiz yıllarda sermaye kesimi ile kurduğu ilişkiler hakkında ilginç ipuçları vermektedir.Balbay günlüğüne şunları kaydetmiş:“İlhan Selçuk 21 Mart gecesi saat 23.00 sıralarında Ankara’ya karayoluyla geldi. Telefonla yolda konuştuk, ‘haberler iyi, otelde konuşalım’ dedi. 23.30 sıralarında odadan konuştuk. KOÇ iki temsilcisini göndermiş, Hakan Görür, Bülent Özaydınlı ve bir kişi daha.‘İlhan Abi, biz görevli geldik…her türlü desteği veriyoruz. İki milyon dolarlık destek…Bunu reklam avansı olarak veriyoruz…İşbirliğini sürdürmek istiyoruz.’İlhan Selçuk çok sevinçli, ‘Yırttık Balbay, bu iş tamam, haydi hayırlısı’ dedi.”Mustafa Balbay’ın olduğu iddia edilen bu günlüklerde adı geçen Hakan Gören, İlhan Selçuk’un “Vakıf yönetim kurulu üyeliğine seçildi” dediği Koç Grubu’ndan gelen Hakan Gören isimli kişi midir acaba?Hikmet Çetinkaya ya da herhangi bir Cumhuriyet yetkilisi, önce çıkıp bu soruya yanıt vermelidir!Eğer bu iki isim aynı kişiyse, Koç Holding 2 milyon dolarlık reklam avansı karşılığında bir adamını Cumhuriyet Vakfı’nın Yönetim Kurulu’na sokmuş ve Cumhuriyet de bu şekilde “yırtmıştır”!Ama dostlar arasında 2 milyon doların lafı mı olur?“Solcu” ve “emekten yana” olduğu iddia edilen İlhan Selçuk değil midir, “Rahmi Koç benim dostumdur” (Belgelerle Ergenekon s. 353) diyen? Turgay Ciner, Mehmet Emin Karamehmet, Turgay Ciner, Şevket Sabancı gibi ünlü işadamlarıyla dostluk ve iş ilişkileri içinde olan İlhan Selçuk değil midir?Ne ilginçtir ki, Mustafa Balbay’ın olduğu iddia edilen günlüklere göre, İlhan Selçuk’un bu Ankara ziyaretini yaptığı yıl içinde, Türk sanayiinin amiral gemisi TÜPRAŞ özelleştirme adı altında KOÇ-SHELL ortaklığına devredildi.Ve “solcu” ve “emekten yana” olduğu iddiasındaki Cumhuriyet gazetesi ve İlhan Selçuk, TÜPRAŞ özelleştirmesini alkışlarla selamlıyordu.Örneğin Cumhuriyet yazarlarından Orhan Bursalı, 15 Eylül 2005 tarihli yazısında şunları söylüyordu:“TÜPRAŞ, Koç’a hayırlı olsun. Cesareti ve kararlılığı için kutlarım. Stratejik davrandığı için de… ”Hemen ertesi gün İlhan Selçuk da, Orhan Bursalı’yı destekledi:“Orhan sevinmiş. Ne yalan söyleyeyim, ben de çoğu kişi gibi sevindim, bu milletin malını kökü dışarıda şeriatçılara ucuza pazarlamak isteyen bu iktidardan korkuyorum… Koç, yüreğimize su serpti, TÜPRAŞ’ı kurtardı.” (Cumhuriyet, 16.9.2005)Cumhuriyet’in TÜPRAŞ özelleştirmesini alkışlaması karşısında birçok Cumhuriyet Okuru şaşkınlığını gizleyememiş, tepki göstermişti.Zira yazılarında “emekten yana” ve “antiemperyalist” olduğunu söyleyen İlhan Selçuk nasıl böyle konuşabilirdi?“Emekten yana” ve “solcu” İlhan Selçuk, Türkiye sermayesinin ağır topu Koç’un TÜPRAŞ’ı satın almasını nasıl alkışlayabilirdi?Üstelik işin içinde SHELL ortaklığının da olması, bu talanı “yüreğine sular serpilerek” alkışlayan İlhan Selçuk’un antiemperyalistliğini sorgulanır kılıyordu.Bir yazsısında“Solu ben şöyle tanımlıyorum: Emperyalizme karşı durmak… Alın terinden yana olmak…” (Sol, Cumhuriyet, 8.4.2004) diyen İlhan Selçuk, şimdi alın terinden değil sermayedar Koç’tan yanaydı ve İlhan Selçuk’un alkışladığı Koç’un yanında da emperyalizmin ağır toplarından SHELL vardı!Ama ilhan Selçuk rahattı!“Satılmadık Bir Cumhuriyet Kaldı…” başlıklı 20 Mart 2005 tarihli yazısında“Adı lazım değil, bir gazetenin manşetinde fotoğrafımı gördüm, altındaki haberi okuyunca anladım ki ben Cumhuriyet’i satıyormuşum…”diyor ve soruyordu:“Satıldı mı Cumhuriyet ?”Sorunun yanıtını şimdi öğreniyoruz!Meğer Koç, sadece İlhan Selçuk’un yüreğine su serpmekle kalmamış, Cumhuriyet’e de 2 milyon dolar serpmiş!Eh doğal olarak İlhan Selçuk da “komşuda pişer, bize de düşer” düşüncesiyle olsa gerek, TÜPRAŞ KOÇ’a gidince seviniyor:“Dostu düşmanı çatlatan bu sonuçtan elbette mutluyuz; Bugün borcumuz harcımız yok, keyfimiz tıkırında…” (Cumhuriyet, 20.3.2005)Öte yandan Cumhuriyet Okurlarını uyutmak için bildik masallar yineleniyordu:“CUMOK nedir? Cumhuriyet Okuru’nun kısaltılmış adıdır… Elinizdeki gazetenin satılıp satılmadığını herkesten önce o bilir. Nerden bilir? Başyazısından, köşe yazılarından… Haber başlığından… Noktasından, virgülünden, havasından, renginden, kokusundan…”Gerçekten de Cumhuriyet Okuru daha sonra gazetenin yazılarına, yazarlarına, rengine, kokusuna baktı ve Cumhuriyet’in satılıp satılmadığını gördü.Çünkü Cumhuriyet’in KOÇ’tan aldığı avanslara karşılık verdiği hizmetler sadece TÜPRAŞ özeleştirmesi için şakşakçılık yapmakla sınırlı kalmadı.Örneğin özeleştirme uygulamalarına karşı çıkan ve TÜPRAŞ’ın özelleştirmesini de eleştiren ekonomi yazarlarından Prof. Dr. İzzettin Önder’in yazılarına son verildi. Daha sonraki süreçte Korkut Boratav gibi sosyalist ekonomistler uzaklaştırıldı. En sonunda da Bertan Onaran gazeteden dışlandı.Ama İlhan Selçuk’un 10.12.2005 tarihli Cumhuriyet’te yayınlanan“Yaşanan Olayın Püf Noktası”başlıklı yazısına bakılacak olursa“…Cumhuriyet sermaye gazetesi değildir… Bizde patron yok!”Ve bugün de aynı masalları Hikmet Çetinkaya okuyor:“Bu gazetenin milyon dolarları, parası pulu yoktur. Sadece okurlarına güvenir.”“Öyle yalanlar vardır ki kabahati, söyleyen ağızdan ziyade dinleyen kulaktadır”der bir Arap atasözü…Ne yapalım ki Cumhuriyet Okurları, bu tür masallar dinlemekten hoşlanıyorlar!Oysa sadece “okurlarına güvenen”(!) Cumhuriyet, Bertan Onaran’a dayanamadı, İzzettin Önder’i hazmedemedi, Korkut Boratav’ı benimseyemedi.Bu üç yurtsever aydınımız da, “solcu” ve “Atatürkçü” Cumhuriyet gazetesinden uzaklaştırıldı.Neden?Onaran, Önder ve Boratav, belki birçok konuda farklı düşünüyor olabilir, ama üçünün de ortak paydası sermayeye karşı emekten yana olması ve ulus-devletin kazanımlarını savunmasıdır.Bu yazarlarımızın yazılarında AB’ye övgüler bulamazsınız, sermaye kesimine dalkavukluk yoktur.Onun için bu üçlünün, İlhan Selçuk’un“Cumhuriyet AB’ye girmekten yanadır; bu fikir çeşitli zamanlarda dile getirilmiştir.” (Cumhuriyet, 21.12.2005)şeklinde tanımladığı Cumhuriyet’te yeri yoktu.Bu nedenle son birkaç yıl içinde, Cumhuriyet okurunu uyutarak atılan adımlarla, Korkut Boratav, İzzettin Önder ve Bertan Onaran Cumhuriyet’ten koparıldı.Boratav, Önder ve Onaran’a katlanamayan Cumhuriyet, Tuna Kiremitçi ve Kürşat Başar’ı bağrına bastı ama!Kamuoyu, Kürşat Başar’ı televizyonda yaptığı programlardan tanıyor. Bir programda, yemek masası etrafına topladığı konuklarla sohbet ediyor “yazarımız”…Bir başka kanalda ise “Başka Yerde Yok” isimli eğlencelik bir sohbet programı yapıyordu. Ama sanırım birçok kişi Kürşat Başar’ın, şu anda yayınlanmakta olan İkinci Cumhuriyetçi, mandacı TARAF gazetesinin öncülü olan Yeni Yüzyıl gazetesinde yazarlık yaptığını unutmuştur.Kürşat Başar, Cumhuriyet’ten önce TARAF’ta yazıyor olsaydı eğer, yer yerinden oynardı herhalde…Çünkü bugünlerde Taraf’a muhalif olmak moda!Ama Başar’ın, geçmişte Yeni Yüzyıl’da kalem oynatmış olması o kadar tepki yaratmıyor. “Hafıza-ı beşer nisyan ile malul” çünkü…Şöyle meraklı biri Yeni Yüzyıl arşivlerini bir karıştırsa, Kürşat Başar’ın eski yazılarında ne inciler bulur kimbilir!Cumhuriyet’in bağrına bastığı diğer “yazarımız” da Tuna Kiremitçi…Onu da tanıtmaya gerek yok, zira yeteri kadar “ünlü”…Ama Tuna Kiremitçi’nin “ulusalcı” ve “Atatürkçü” Cumhuriyet’e nasıl uyum sağlayacağını gösteren ufak bir örnek sunalım hemen.Radikal gazetesinin AB’yi pazarlamak için çıkardığı parasız ek, Kriter dergisinde 1 Eylül 2008 tarihinde yayınlanan bir söyleşide Tuna Kiretmiçi’ye soruluyor:“Türkiye’nin üyeliğini engelleyen en önemli nedenler nelerdir?”“Cumhuriyet’in çiçeği burnunda yazarı” şöyle yanıt veriyor:“Ulus devlet olmayı tam başaramadık. Gerçi “ulus devlet” dediğimiz de pek matah bir şey olmadığından bu iyi mi oldu kötü mü oldu açıkçası emin değilim.”Cumhuriyet Okurları, Mustafa Kemal’in 1924’te Yunus Nadi’ye“İstanbul’a git, Cumhuriyet’i çıkart”demiş olmasıyla övünür dururlar, bu tür örnekler vermeyi pek severler.İşte şimdi, 1924’te Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet’te “ulus devlet dediğiniz de pek matah bir şey olmadığından…” diye laflar yumurtlayan biri yazacak.“Başka yerde yok”!Bütün bu gelişmeler çerçevesinde yanıtlanması gereken bir soru daha var sanırım:İyi de neden şimdi?Bu bağlamda “Mustafa Balbay’ın olduğu iddia edilen günlüklerde geçen İlhan Selçuk ile yapılmış bir konuşma daha bir anlam kazanıyor. Mustafa Balbay’ın notlarına göre“İlhan Selçuk 14 Eylül Pazar akşamı Ankara’ya geliyor.”Akşam Kent Otel’de baş başa Balbay ile görüşüyor. Şunları söylüyor Selçuk:“Diyelim ki ben bir gün… öldüm. O gün ne olacak? Karar verin. O gün gazetede herkes bir tarafa gidecektir. Kimi Koç’a, Sabancı’ya gidecektir. Kimi, Çapan’a, zaten gazete içinde adamları var.Benim yaşadıklarım, tecrübem, en güvenilir olarak Turgay’ı (Turgay Ciner-S.A) gösteriyor. Hiç beni aldatmadı. Ne dediysem yaptı. Gözü kara, dediğini yapıyor. Bana Sabah’ın bilançolarını gösterdi, hep kârda…”Allah uzun ömür versin, İlhan Selçuk daha ölmedi.(Açık İstihbarat : Yazı İlhan Selçuk’un vefatından önce yazılan bir yazıdır. )Ama gazetede yapılan şu son operasyon çerçevesinde etkin olduğu iddia edilebilir mi?Bu soruya ister “evet”, ister “hayır” şeklinde yanıt verin, sonuç değişmeyecektir!1924’te Yunus Nadi,“Cumhuriyet’in siyasi programı isminden belli olduğu gibi, onu yayımlayanların siyasi hayatlarından da bellidir… Gazetemiz ne hükümet gazetesi ne de bir parti gazetesidir”diyordu.Bugünün Cumhuriyet’i ise “Atatürkçülük”, “solculuk”, “emekten yana olmak” gibi sıfatlarla çizgisini ve tarafını gözlerden saklamaya çalışan bir sermaye gazetesidir artık!İlhan Selçuk, yıllar önce yazdığı bir yazısında şunları söylüyordu:“…Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yüzümüzü döndüğümüz Batı, bu yurdu istila etmek isteyenlerin Batısı değildi. Atatürk’ün Batısını anlamak isteyenler Kemalizm’in ne olduğunu bilmek zorundadırlar. Kemalizm, ekonomisiyle, hukukuyla, ahlakıyla, eğitimiyle, sömürgecilik ilkelerine bağlanmış bir Batı’yı örnek almadı…Biz bu Batı’yı önce yurdun topraklarından kovmuştuk. Ama silah kuvvetiyle bu ülkenin topraklarına giremeyen Batı, yıllarca sonra kılık kıyafet değiştirerek dost kılığında gelmiş başköşeye kurulmuş…Hangi Atatürk? Biz Atatürk’e de, Kemalizm’e de ihanet edeli yıllar ve yıllar oluyor… Atatürkçülük bir laf değildi… Varlığımızı kaybetmek pahasına yaşadığımız bir büyük tarihi serencamdan çıkarılmış bir netice idi. Biz onu bırakıp, on beş yıldan beri, fosilleşmiş sömürgeci Batı’nın peşine takılmışız. Bugün çektiğimiz büyük ıstırapların sebebi başka nedir ki ?”(Batı” , Yeni Krallar… Yeni Soytarılar, Çağdaş Yay., İstanbul, 1974 , s.9-11)Ama “aynı” İlhan Selçuk, üstelik bir de alay eder gibi, Cumhuriyet’in ilanının 81. yıldönümünde, 29 Ekim 2004’te yazdığı bir başka yazısında, AB hakkında artık şu değerlendirmeyi yapıyordu:“AB’nin durumu daha ilginç! Bu örgütün laik ve demokratik kurallar temelinde bir uygarlık oluşumunu simgelediği kesindir; Türkiye bu uygarlık hedefine yönelik pusulayı Atatürk ‘ten beri benimsemiştir; yol haritamızı değiştirecek değiliz…”(İlhan Selçuk, “Kurtuluşun Önkoşulu” Cumhuriyet, 29.10.2004)Nereden nereye… “Fosilleşmiş, sömürgeci Batı”yı, şimdi, büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk’ün “çağdaş uygarlık” hedefi ile paketleyip, “bir uygarlık oluşumu” olarak milletin önüne koyan Cumhuriyet gerçekten bağımsızlıkçı ve Kemalist midir bugün?Yanıtı yine İlhan Selçuk veriyor:“Hangi Atatürk? Biz Atatürk’e de, Kemalizm’e de ihanet edeli yıllar ve yıllar oluyor… Atatürkçülük bir laf değildi… Varlığımızı kaybetmek pahasına yaşadığımız bir büyük tarihi serencamdan çıkarılmış bir netice idi. Biz onu bırakıp, on beş yıldan beri, fosilleşmiş sömürgeci Batı’nın peşine takılmışız.”“Cumhuriyet Okurları” şimdi otursunlar da düşünsünler bakalım:Gazetenin gerçek sahibi kimdir?Cumhuriyet satılmış mıdır, satılmamış mıdır?
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
Allah rahmet eylesin.
Yediler adamın başını. :(( mekanı cennet olsun…
Aklıma ilk gelen bu oldu nedense…
allah rahmet eylesin.
ışıklar içinde yatsın… ekşi’de de biri bununla ilgili ilginç bir tesadüfe değinmiş;
başımız sağolsun. o tam bir aydındı, 85 yaşında ve neredeyse Cumhuriyetimizle yaşıttı.İşte Okurlarına Son Sözleri böyleydi…
Allah rahmet eylesin.
Yeaa bak nasıl da öldü.
sen de ben de öleceğiz nasılsa bakmaya gerek yok o açıdan.
Etme bulma dünyası. Adaletine gurban olduğum rabbim.
Allah taksiratını affetsin…Cumhuriyet gazetesinde köşe yazılarını okurdum arasıra…
bir yıldız daha kaydı…
toprağı bol olsun. birer birer göçüp gidiyorlar…haberi şimdi burda duydum çok garip.teşekkürler uykusuz
insanlar, son birkaç senede bir çok haksızlığa uğradılar. iftiralar atıldı, 40 saate yakın sorguya çekildiler, sabahın köründe kapılarına dayanıldı, ülkelerinden uzaklaştırıldılar. kanser oldular tedavi bile edilmediler. intihar ettirildiler.daha önce erhan göksel gözlerini yumdu, ondan önce; ali tatar, türkan saylan, uçkun geray ve kuddusi okkır… ve daha sonra kim bilir kimler!
1 gecede 11 gencimizi kaybettik. 30 yılda bunun binlerce katı canı yitirdik. Yüzlerce faili meçhul suikast. Onlarca tahrik, toplumsal provokasyon. Yargılandığı iddialar, merhumun çektiği sıkıntılardan çok da ufak değildi. Suçsuz çıkar ise artık şansını (eğer inanıyorsa) ölümünden sonraki büyük mahkemede sorar. Bir de toplumun vicdanında. Fakat şayet suçlandığı iddialar kanıtlanır da belgeler mahkemece onaylanırsa, bu insanların geçmiş yaşamında çevirdiği entrikaları ve söndürdükleri hayatların yanında bu yaşadıkları iltifat bile kalacaktır.
14 Nisan 2008, Ameliyata girmeden önceki veda yazısı…
15 Ağustos 2009, Son yazısı…
Bazilari nasil sevinirler simdi, “Pencere” kapandi! Diye… Oysa bilmezler ki onlara da isik saglayan, nefes aldiran, aydinliga cagiran, gercekleri gosteren, demokrasiye, esitlige, haklara, hukuka acilan pencereydi o pencere…
hükümet mi öldürmüş kendisini .yazık
Kaynak
Kaynak
kapanmaz sandığım pencere kapandı.
Allah rahmet eylesin hem kalemi hem yüreği güçlü biriydi
Yaşıyor muydu?
Bu yazar da bu linki koyan da kendilerini ne sanırlar acaba… Öküz diyemiyorum, öküze hakaret olur çünkü.
kaynak
saglam adamlar yavas yavas terk-i diyar eyliyor ! Allah rahmet eylesin …..
Yazdığın cümle, bu okuduğun ve canını acıtan gerçeklere cevap mıydı? 1930 yılında seni bıraktığım düzeydesin hala ezberci tiçır. Kapasitenin ve düzeyinin maksimum noktasında olduğun için sana tavsiyede bulunulması bile abes.
Linkten..
.” Selçuk, kitapta yaşadığı işkenceyi şöyle anlatıyordu: “Gözlerim bağlı olduğundan hiçbir şey görmüyordum. Birileri beni yere yatırmışlar, çoraplarımı çıkarmışlardı. Ayak bileklerime bir alet geçirilmişti. Bir manivelanın ya da vidanın sıkıştırıldığını duyumsuyordum. Öyle bir an geldi ki, bacaklarımı kıpırdatamaz oldum. Bir yağ mı sıvı mı sürüyorlardı tabanlarıma sonra sopa inip kalkmaya başladı.çağlar öncesine takılı kalan Anthro , bu adam darbeden çekmiş, darbe mi ister… gülünç olma.
ilhan amca münker ve nekir geliyor sorgulamaya , tehlikenin farkında mısın?
… yasamak
Yargıda yapma olanağı bulamadığı savunması;
savunmanın devamı:
bi üyelik silinmeden diğeri mi, yok artık
hakikaten benim de dikkatimi çekti bu. tek kullanımlık hesap usulü mü bunlar da? kullan-at alışkanlığı artık burada hesap açmaya da bulaşmış. her hesabıyla ayrı yorum. çok ilginçsin ©©© reyiz copyright ©©©
İyi bilmezdik, o bir darbeciydi, cuntacıydı…
savunmanın devamı: