Meselası bol bir hayal kuruyorum. Gözlerim dalıp gitmiş gökyüzündeki yırtık bulutlara. Acınası bir durum. Acıyorum gözlerime. Mesleğinin gerektirdiğini yapamadı ömrünce. Sustu çoğu zaman. Hani dilin anlatamadığını anlatan gözler var ya. Lal oldu işte. Sustu. Karşısındaki gelinciğe boşluğa bakar gibi bakıyor. Siyah ve kırmızı onu hiç ilgilendirmiyor. Sadece süzüyor gereksizce. Sessizce… Umursamıyor sahibinin ayaklarına tırmanan karıncayı. Görmüyor, görmek istemiyor. Karınca kendinden emin bir şekilde ilerliyor. Nasıl olsa onu görecek olan gözler boşluğun esareti altında…Bakışlar daha da derine inmeye başlıyor. Görmeye çalıştığı görünmezlikte tuhaf şeyler oluyor. Hava kararmaya yüz tutmuş. Yağmur hazır olda! Dalda kurumaya meyilli keyifsiz bir yaprak. Ha düştü ha düşecek. Tek tırnakla kuru bir dala tutunması zor olsa gerek. Biraz ileride iki papatya var. Rüzgârın etkisiyle savruluyorlar. Canları yanıyor belli ki. Hoşnut değiller. Başlarını önlerine eğmelerinden belli… Küsmüşler sanki. Delice savruluyorlar, ağıt yakan bir kadın gibi. Mağlubiyeti olmadığından adını mücadele koyamadım bu çabaların…Şimdi de hayal kurma sınırımı ölçüyorum. En ulaşılmazı en mükemmeli hayal etmeye çalışıyorum. Olmuyor. Yapamıyorum. Ulaşılmaz yok ki dünyada. Mükemmel yok ki. Herkesin kaybettiği bir oyunu var. Kaybettiği oyunların anısına yollarında ufak çakıl taşları var. Mükemmel dedikleri şey kaybedişlerin sonucu değil midir? Mağlubiyetlerin acısını çıkarabilenlere mükemmel demiyorlar mı? Yanlış biliyor herkes. Kusursuza demezler mükemmel diye ki zaten kusursuz olabilmek için kusurlarını fark etmek gerekir. Çelişkidir bu. Açıklaması yok. Sonuç bulan çabalara mükemmel denilmeli. Güzel olanlar güzel görülmeli. Gözleri güzel olanların yüzeri gülmeli… Çirkin göz yok misali herkes tebessüm etmeli!Karıncada aldı nasibini. Yedi bitirdi. Eve gitme vakti de geldi. Kalk artık kuşum. Yolun uzun!