Kürsünün yanında ayakta duruyordu. Yoğun ders programından bunalan öğrencilerini bir süre izledikten sonra saatine baktı. Teneffüs zilinin çalmasına yirmi dakika vardı. Tok bir sesle ” Serbestsiniz, ama ne yapacaksanız, yerlerinizde sessizce oturup öyle yapın.” diye seslendi.

Öğrencilerin büyük kısmı kendi aralarında sohbet ediyor, birkaç kişi kitap okuyordu. Bir kısmı ise bu serbest zamanı çok sevdikleri oyunu oynayarak değerlendirmeye karar verdiler. Son günlerde teneffüslerde sürekli bu oyunu oynamalarına rağmen sıkılan yoktu aralarında. Nihat gruba seslendi ” Haydiiii bastııııır. Oğlum Hulki, geçen sefer sen olmuştun Mim Kemal Öke. Bu sefer sorular benden.” İtiraz yoktu. Hemen ikili ve tek kişiden oluşan iki grup oluşturuldu. Bir müsfette kağıt bulundu. İçlerinde çizgisi en iyi olan Orhan’dı. O çizdi yine bal peteği oyun tablosunu. Tek başına yarışmayı seçmişti bu sefer. Karşısındaki rakipleri hiçbir zaman küçümsemedi. Arhan ve Hulki sınıfın başarılı öğrencileri sıralamasında üstlerde yer alıyordu. Ama korkusu yoktu, daha önce de ikisine karşı tek yarışmış ve yenmişti.Oyun Nihat’ın ” Hangi M, dünyayı dolaşan ünlü denizcinin adıdır? ” sorusuyla başladı. Soruya cevap vermek için sıraya avuçiçi ile vurmak yeterli idi. Gayet tabii aralarında önce ben bastım/vurdum tartışmaları da yaşanmaktaydı. Fakat cevap hakkının kimde olduğunun kararı sunucuya bağlıydı. Yarışma gayet eğlenceli ve çekişmeli şekilde ilerliyordu. Oyunu oynayan dörtlü, serbest zamanlarını kendilerini geliştiren, öğretici bir bilgi yarışmasıyla değerlendirdikleri için gururlu ve mutlu idiler. Sohbet eden, birbirleriyle kavga eden, uyuyan arkadaşlarına bakıp, ulen iyiyiz beah diye iç geçiriyorlardı.

Oyuna neşe katmanın iyi olacağını düşenen Nihat, aralara muzip sorular sıkıştırmayı severdi. ” Hangi P, babası olmayana denir? ” bu sorulardan biriydi. Orhan bir hışımla sıraya avucu patlarcasına vurdu ve beklemeksizin cevapladı soruyu. O ana kadar sınıfta varolan uğultu, sadece cevap esnasında kesilmişti. Böyle anlar hep olurdu. Ani sessizlikler, herkesin birbirine bakıp gülüştüğü anlarla sonlanırdı. Ama bu sefer öyle olmadı. “Piiiiiiiiç” cevabı sessiz sınıfta bir duvardan diğer duvara yankılandı. Bütün gözler Orhan’a çevrildi. Ağzından küfür duymanın imkansız olduğu düşünülen, çalışkan, uslu, başarılı Orhan’a yönelen gözlerin hep bir ağızdan söylediği tek şey utaaaanmaaaz, terbiyesiiiiiz idi. Çok utandı Orhan. En çok da çok sevdiği öğretmeniyle gözgöze geldiğinde. Arkadaşlarının aksine öğretmenin gözlerinin anlattığı, sadece şaşkınlık ve hayalkırıklığıydı. Bu daha da yaraladı küçük öğrenciyi. Açıklanabilir miydi bu durum düzgün bir dille ? Hayır, hayır saçmalamaktan öteye gitmezdi.Sadece “Senin yüzünden” diyebildi Orhan, Nihat’a bakıp dolu gözlerle…!