Hayalleriniz yıkılır, kızarsınız, üzülürsünüz, kırılırsınız oysa bunlara neden olan madde, mana ya da cisim her ne ise hiç sallamaz bunları. Sallasa bu kadar küfreder miydi benliğinize. Bazen biriyle karşılaşırsınız sizin için maddedir o ham, tanımsız şey sadece bir madde. Sonra aklınızda şekillenmeye başlar cisim olur. Daha da ileri giderse ki bu sizin için zor mudur, kolay mıdır orasını bilemem ama bir manası vardır artık. Manalı bakışlar olmuştur en anlamsızları, içten olmuştur en sahte gülümsemesi, her hareketi tavrı bir anlam taşır sizin için, iyiyse ne ala eğer kötüye yormaya başlarsanız umudunuzu kaybediyorsunuz demektir. Emin oluyorum artık her şeyin herkesin içine doğduğuna, insanın bir üçüncü gözünün daha olduğuna ve bu gözün en anlamsız şeylere fevkalade anlamlar yüklemekle yükümlü olduğuna. Size bakar “nasılsın” der “çüş” dersiniz “insan bu kadar yakın olduğuna nasılsın diye sorar mı hiç sadece nasıl olduğunu sormadan onu daha da iyi hissettirmeye çalışır insan.” dersiniz ve kızarsınız bu masum soruya.(hiçbir şey masum değildir hiçbir aşkta) Yavaş yavaş kalkmaya başlar sis perdesi gözleri eskisi kadar buğulu bakmaz daha bir delicidir daha bir aşık eder kendine siz yanlış anlamaya devam ederken onu. Artık sevmiyordur sizi, en çok güldüğü hareketiniz onu gıcık etmeye başlamıştır, en hoşuna giden jestleriniz lüzumsuzluktur “niye ki” der gibi bakar gözleri “çok saçma” diyordur. Siz yanlış anlamaya devam edin sevgi böcekleri. Alaycıdır artık, bir zamanlar sizi üstinsan zanneden o altinsan yavaş yavaş nefret bile etmeye başlamıştır sizden. Her hareketi size batan bir insan sizde de nefret uyandırır ya hani. Artık zamanı gelmiştir ama sizin yanlış anlamalarınıza son vermesinin, artık olaylara bir açıklık getirecektir. Çok sakin bir iç çekersiniz sessiz ve derinden, çok fena hırpalar sizi içten, içinizi kaşır kaşır da kanatır, kanamaya başlarsınız. O kadar şey nasıl da farklı anlamlar teşkil etmeye başlar bir anda sizin için. Ne kadar yanlış tanımışsınızdır onu. Birkaç ay nefes alamazsınız, böyle yaşayabilmeniz de aşkın mücizeviliğini kanıtlar bir kez daha size. Sonra o “mana” yavaş yavaş bir cisme dönüşmeye başlar. Geldiği yolu geri gidecektir artık vakti gelmiştir. O önceleri şekilsiz bir madde olan şey sizin için nasıl değerli bir taşa dönüştüyse zamanla şimdi de kanlı bir bıçağa, hançere ya da böyle hallerde kullanılılan diğer klişe metaforlardan herhangi birine dönüşmüştür. Nefret edersiniz, hayallerinizi yıkmıştır, kızdırmıştır sizi, kırmıştır, üzmüştür ve daha bir sürü şey. Benliğinize küfretmiştir hem de en ağza alınmayacak küfürleri kullanmıştır çok masum ufacık bir çocuğun size ana avrat sövmesi şoka sokmuştur sizi. Kişiden kişiye değişir sonraki evre maddeden maddeye, etkiden etkiye farklılaşır birkaç ay, belki birkaç yıl sürer tekrar şekilsiz anlamsız bir madde olması. Geri dönüşüm kutusuna atma vakti gelmişse onu artık sorun yoktur. Bilirsiniz biri tekrar alacak, tekrar işleyecek üstüne anlamlar yükleyecek, ödenmesi imkansız pahalar biçecek ve gerisi bildiğiniz gibi. İşte bu ahval ve şerait içinde bir fikir gelir insanın aklına. (o insan benim, sensin, o, öteki, beriki…) Geri dönüşümsüz aşklar. “Evet!!! Aynen öyle geri dönüşümsüz aşklar yaşamak istiyorum” diyorsanız şu an, size koca bir nah çekiyorum ey insanlar. Geri dönüşümsüz aşk bir kere yaşanır hatta yaşanmaz hala yaşanıyordur çünkü asla bitmez… Onu kaybetsek bile aşkımız ölümsüzdür, bitmez. Geri dönüşümsüz bir aşk yaşadım denilemez… Di’li geçmiş zamanla işi olmaz aşkın.