Etrafı kaplayan denizin arasında değil sen, ağaçlar bile görünmüyordu. Bana gelişine dikkat edemeyişim bundan olsa gerek. Ayaklarını gömerek yürüdüğün alevimde, ayak izlerinin simsarı olamazdım ki. Kasırgayı andıran hayat iksirinde, sunak yaptığın çarmıha gerebileceğim bir ruhum yok ki. En fazla kendime ibadet ediyorum kilisede, yahova’ Nın bana yakarışını dinliyorum yaktığım mumlarda.Ramses gibi bakışlarımda savaşçı ruhumu göremeyen kötürüm gözlerin bilmesi kaypaklığımı, sahip olmalısın hesapsızca saf karanlığıma. Sana öfkeli olduğumu sanma, ben hiç bir kadına kızmadım bu güne kadar. Kim eğlencesine kızabilir ki?Gömdüğün ayaklarının izini yazılarımda arama, kendini de kaybedeceğin kara deliklerde sancılanırsın. Biraz ilerimde oturuyor, afişlerin tespih çektiği duvarları sayıklıyorsun, bir, iki, üç… sen sonsuzluktan ne anlarsın, hiç ellerin olmadı ki bana dokunan.Kaygılanıyorum bir gün öldürebileceğim melek kalmamasından. İşte o gün şeytanımı katledecek mızrağımın kör ucu. Ama hayır, onun katli zaten kendine daha fazlasını ona veremem ki.Garip, tuaf ilerisi boşluk, yalnızlık mı? o hiç benim olmadı ki. Leyla’nın ayak tabanları Mecnunu sızdırmasaydı yollar olmazdı ki. Ve sen beni hiç sızdırmadın ki, sadece ezmeye bastın, dikenime dokunduğunda duyamadığım hırladın. Zehri emen derim hiç beden panzehiri arzulamaz ki. Kim kustu bu güneşi, sadece benzer ateş böceğine. Geceyi nal çaktığım dizginsiz atlar koşuyorken cehenneme. Kim kustu bu güneşi, ateş böceği becermede.Siluetin ayyaş kaldırımı sarsarken hala beni düşünüyorsun bana benzemeyen başkalarında.Seni zehirlediğim beni kusuyorsun dişlilerinin çarkına.Çabaların kangren boşluk, bağcıklarını unuttuğun kökler kadar yokluk, yalvarma konuşamazsın, dilin küflü gecelerime kazınmışken.