Gamez–part I(prelude)
Aklima bundan yaklasik 4 yil önce, bi magic dergisinde okudugum bir yazi geldi. Bir disinin kaleminden, fantezi aleminin minik Elricleri hafif parodize edilerek, gözlemlenmisti. Dişi yazarimiz bu ilgi dünyasinin hayale aç müsterilerinin “Elric kompleksinden” sözediyordu. Yazi konusu olarak “Elric” gibi bi karakterin seçilmesi de bosa degildi tabi.
Böylesine çelimsiz, hastalikli, incecik bir albinonun destansi kahramanliklarindaki yarim kalmislik hissi, gerçek hayatta okuyucularin dünyasinda tamamlaniyor gibiydi. Dergideki yazi, ceplerinde özenle biraraya getirilmis kart desteleri ve renkli zar keseleriyle dolasan bir grup “oglancigin” zayif hallerindeki “Elric kompleksine” deginmis, itilip kakilmis bir kitlenin kendi dünyalarinin bir anlik kahramanlari oluşlarini hicvetmisti. Bu yazi aklima gelince birden biçok seyin ne kadar birbiriyle ilintili oldugunu farkettim.
Elric meselesine dönelim.. Moorcock tüm dehasiyla, hitap ettigi okuyucu kitlesinin, o kitleyi “sahsina münhasir” yapan noktasina dokunmus bulundu. Bu nokta, ilk ve orta ögretim hayatinda daha irice olanlar tarafindan pataklanma korkusunun hassasiyeti gibi kabaca bir temele dayandirilabilecek kadar basit. Elric ürkütücü, kara ve onu tutan ellere 1000 kere hükmedebilecek “muhtesem” kiliciyla kazandigi bütün zaferlerde sanki bir kat daha çelimsizlesir. Hastaliklidir. Bir yandan gemi seyahatlerine bile zor dayanan, sanki her an mide bulantisindan sararip soluverebilecek zavalli bir albinodur, diger yanda ise tüm bu özelliklere gerçek hayatta sahip olsa, balon gibi sönmüs egosuyla savasmak durumunda olan acikli bir kisiligin hiçbir zaman yapamayacagini, çelimsiz bileginin hakkiyla, üstelik de kirmizi gözleri ates saçarak basaran bir kral.. Bu fantazi, birçok yeniyetmenin hayal edebilecegi, etmek isteyip de Conan hayaliyle yarim birakabilecegi türden bir gerçeklik tasir. Koskoca bir dev gücünde, daglari yerinden oynatabilecek gibi hayvansi kükreyislere sahip kasli kahramanlarin zaten önüne çikani bir fiskesiyle devirebilecegi açiktir. Ama gerçekte kimse “the rock” degildir. Elric’teki acikliya varan gerçeklik, gerçekten meraklisini da ilgisizini de kendiliginden temsil etme niteliginde bir anlatimdir. Elric hikayesinin bu kadar üzerinde durmamin sebebi “kendi dünyasinin kahramani” olma meselesine baglanmasinda yatiyor. Bu mesele de “oyun”un içinde olanlarin tarafindan bakildiginda o kadar avam kaçiyor ki, etraflarinda kendilerine bi “freak show” izlermis gibi bakan yabanci gözlerin sordugu sikici bir sorudan öteye gidemiyor. Her genel zevk ve tarz dışı, hobi, eglence anlayisi veya bos zaman aktivitesine bir “alt.kültür” yaftasi yapistirip, maden bulmusçasina merakla incelemeye koyulan adini koyamayacagim bir grubun ilk sordugu soru gibi görünse de “bir anlik öznel kahramanlik” meselesini o saçma “gerçek dünyadan bir kaçis mi?” sorusunun ötesine götürmek istiyorum. Çünkü burda genelgeçer fikirdeki yanlislik göz rahatsiz ediyor, dil sürçmesi yapiyor. Olayin kaçista degil, kaçmaya gerek kalmadan “bulusta” oldugu çok açik.
Benim gibi bu isin “çekirdeginden” içinde olmayan bir kızcaızın söyledikleri içeridekilerde burun kivirma istegi yaratir. Ben de bunu baska alanlarda sikça hissedip sinirle “sen ne anlarsin ki” diyivermisimdir. Ama gelisen dünyanin oyuncaklari içerdekiler kadar disardakilerin de igisini gidikliyor. Ve bu “oyuncaklarin” kullanimi aslinda popüler kültürle ilgili bir sürü noktayi açiklayabiliyor.
En basta sundan bahsetmek isterim ki, teknoloji dünyasinin gerçek hevesli müsterileri belli olsun.. Bu kusak ilk bilgisayarla büyümüs kusaktir. Ilk televizyonlu eve gözünü açan kusak, dogdugundan itibaren radyo kültürünün içinde büyüyen kusak ve hatta ilk matbaa nimeti paperback lerin kolay ulasimiyla tanisik hayata baslayan kusak gibi, bilgisayarla büyüyen yavrularin da belirli özellikleri olusmustur. Bir kere bilgisayar denilen aletle yapilabilecek isler tek kisiliktir, kullanicinin bir basina ugrastigi bir aktivite olmasi özelligiyle tamamen kisisel bir ugrastir. 8 yasinda bir çocugun uzaktan kumandali arabasini diger çocuklarinkiyle yaristirmasi, barbie lerin evlendirilmesi v.s gibi minik grup aktivitelerinden farklidir. Bu da eglence anlayisini daha minicikken içsellestirmeye denk düser. Bilgisayarlar oyunlarin öznel hayal dünyasina somut bir çizgi getirir. Diger grupca oynanabilecek oyun türlerinin aksine çocuklar bilgisayar oynamaya tesvik de edilmez. Bilgisayar basinda geçirilen zaman degersizdir. Zaman zaman zararlidir da. O gereksizce harcanan saatlerde ders çalisilmasi, akraba ziyaretine gidilmesi, ödevlerin tamamlanmasi, dogru düzgün yemek yenmesi gerekebilir. Böylece bilgisayar, sanki gizlice kullanilmasi gereken bir eglence kutusuna dönüsür. Ve her gizli seye has çekiciligi olaganca hiziyla üzerinde toplar. Çocuklar için bu böyleyken, kendi kararlarini verme yasina erismis gençler için bu zararsiz tercih “nerd” damgasindan kendini ne yapsa siyiramaz. Her teknoloji dünyasina ilgisiz insan, klavye üzerinde Rachmanninoff parmaklarindan hizli gezinen ellerin anlamsiz sözcük ve harf dizinleriyle çözdügü sorunlarin ancak bir üstün zekalinin yapabilecegi türden bir is olduguna inanir. Üstün zekalilarin durgun zekalilar dünyasinda yaratacagi etki açiktir. Aslinda her elektronik alette oldugu gibi, bilgisayarlar da belirli bi sisteme sahiptir. Bu sistemin hatalarini çözmek için üstün zekali olmaya gerek yoktur. Tesisatçilarin musluk açmak için zekalarinin gelismesine ihtiyaç duymayacaklari gibi, bilgisayari rahatça tamir etmek için de bilgiden baska biseye ihtiyaç yoktur. Ne olursa olsun bilgisayar, ekmek kizartma makinasindan daha kompleks özelliklere sahiptir ve beraberinde daha farkli bir ilgi alanina hitap eder. Temel ihtiyaçlari karsilamaya yönelik degildir. Ortaya çikisindaki temel olgu isleri hizlandirmak, düzenlemekten öte bir sey degildir. Isleri hizlandirdigi dogrudur. Hizlandirdigi tek sey ofis isleri de degildir hiç kuskusuz. Basta bahsedilen çocuklarin oyunlarini hizlandirmasi, yeni nesile farkli bir tatmin anlayisi getirir. Artik o çocugun yaptigi seyden zevk alabilmesi, daha geç sikilmasi v.s için daha fazlasina ihtiyaci olacaktir. Bir sey ne kadar hizli olursa arkasindan gelecek olan da o kadar gecikmesiz olmalidir. Yoksa bekleme anlari gereksiz bir sikintiya, tatminsizlige yol açar. Bilgisayar oyunlariyla eglenen bir çocugun özel bir zevki yoksa oyuncak treninin ray sistemini kurmakla ugrasmasi beklenemez. Hersey “simdi 8 saat bunla mi ugrasicam” a gelir. Tüm bunlarin yaninda bir bebek evinin, ne kadar minik ayrintilarla donatilmis olursa olsun, çocugun hayallerini uzaya tasimayacagi açiktir. Bilgisayar ekrani kare kare pixel lerin içinde çok daha sinirsiz bi hikaye dünyasina sahiptir. Media dünyasinin süsleye süsleye pazarladigi kahramanlarin her birinin yerine geçebilme fisati, sarisin bi barbienin donuk gülümsemesinden, evin kedisini kovalayan pilli bir yaris arabasinin kullanicisi olmaktan daha heyecan vericidir. Action-man oyuncagi en fazla odanin halisindaki dünyayi kurtarir, bilgisayar ekranindaki Indiana Jones yerine geçildiginde ise durum tamamen farklidir.
Iste tüm bunlarin olusturdugu arka plan, üzerinde durulan kitlenin toplumdaki yerini kabaca belirleyivermistir.
Fazla uzayan bu yazının gidişatını da burda belirlemek gerekirse, başlı başına ayrı tartışılması gereken “net” mevzusuna part II de bulaşmak daha uygun bir tercih olacaktır.. Sabrınıza saygılar..
(following)
part II– “the net” ……
yorumlar
yazıyı biraz bölsek başından, anasayfada uzayıp gitmese…
Eyvah, devami da varmis. Valla ben bu yazida hic yeni bisiy goremedim; kusura bakmayin Epiph Hanim. “Evri badi novs, det muving fast”. Wired’da zaman zaman cikan yazilarin kotu bi taklidi olmus bu. Yani yazida bi fikir bulunmadigi gibi, “statements” bile yok. Ustune ustluk tuhaf cumlelerden gecilmiyor. Ornek: “Bu mesele de “oyun”un içinde olanlarin tarafindan bakildiginda o kadar avam kaçiyor ki, etraflarinda kendilerine bi “freak show” izlermis gibi bakan yabanci gözlerin sordugu sikici bir sorudan öteye gidemiyor.” Sikici bi sorudan oteye gidemeyen nedir? Ne oncesinde ne daha oncesinde bisiy yok. Daha neler neler. Yazar hanim yazi aralarina kendi dusunce surecine ait cumlecikleri de sikistirmis. Bize ne bunlardan? Bunlar o kadar subjektif saplamalar ki, anlatilmaya calisilan konunun da icine ediyor. “Bu yazi aklima gelince birden biçok seyin ne kadar birbiriyle ilintili oldugunu farkettim” ibaresinden sonra yazi “donelim tekrar Elric”e diye devam ediyor. Donmeyiniz Epiph Hanim. Orada kaliniz. Madem bi baglanti var, bize once ondan sozediniz. Istediğim yerde istedigim cumleyi kullanirim vaziyeti de, herhalde Epiph Hanim’in post-modern simarikligiyla ilgili bi konu. Laflar bi torbaya atilip karistirilmis, sonra da servis edilmis. Ne antre var ne ana yemek ne tatli. Kendileri buna ragmen usta bi asci edasiyla yazilarinin basina “prelude” demisler. Epiph Hanim’a onerim, bu tur konular uzerine diil, bu tur konularin kendisinde uyandirdigi “duygulanim”, “duyarlanim”, “sayiklanim” uzerine “fictif” seyler yazmasi.
Hafif guruhuna da bisiy diyeyim. Kardesler, kardeslerim, aziz hemsitelilerim… Bi b..a benzemeyen bu yaziya neden evet oyu verirsiniz? Plani, programi ve muhteviyati bulunmayan yazilara, sirf “havasi” var diye +1 verilir mi? Sayin hemcins hemsitelilerim… Bi kadina havasi icin veya ambians ugruna +1 hatta +111 vermeyi anlarim. Ama yazi ciddi istir, gozunuzu seviyim.
bile. çok uzun. hevesi kırıyor.
sinirlenmeyin bu kadar. özür dilerim, okumaya uğraşmışınız.baymış. kim verdiyse +1 i onlarla tartışmak lazım problemi heralde.. yok part II filan.. paralanmanıza gerek yok.
“postmodern şımarıklık” da ayrıymış.. “Prelude” u de sildim sanmıştım kalmış orda. Ne saçmalık!
kimse yazar olmak zorunda değil, fikir beyan edilmiş işte… Bu yazı makale diye bir dergide çıksa tamam, eleştirilir ama burası “hafif.org” ….
makaleyi iki bölüme ayırırsak (ki aslında ilk bölüm elric mevzusu bir giriş niteliğinde sadece), ikinci bölüm çok da tutarsız değil,.. yeni birşey söylemiyor, evet, ama yanlış birşey de söylemiyor,.. hatta eleştirmek gerekiyorsa bu da eleştirilsin,..
yerse tabii, amiyane tabirle,..
denilen böyle bir şey olsa gerek, Baby700. Akıl haklıdır, o yüzden hep böyle otoriter bir sesle konuşur. Akıl der ki, bu yazı saçmadır (ana sayfaya koyma) ve bu arada sigara öldürür, esrar süründürür (yasakla), şu iyi müziktir, şu kötü müziktir, şu iyi yazardır, şu kötü (beyinlere şırıngayla pompala), şu şöyle, bu da böyle. O kada.
Oysa iyi yani bence bu yazı; bi tattır, bi dkdr, hiç olmmsndnsa, olması iyi dirmi? (Akıl der ki, “Türkçe’nin m.na kodun”! Ben de derim ki, “daima”.)
baby 700’ün özü şu sözüne “Yani yazida bi fikir bulunmadigi gibi, “statements” bile yok…..Bize ne bunlardan? Bunlar o kadar subjektif saplamalar ki, anlatilmaya calisilan konunun da icine ediyor.” sığan düşüncesi için bu kadar uzun uğraşması hakikaten de terör estirmekten başka ne amaç taşıyor anlamadım.
ha amaç, hafif guruhuna seslenmektiyse onu da bi paragrafta anlatmış zaten.
epipahny postmodern şımarıklık lafını kullanmak icin izin istiyorum. tam uymuş sitedeki iki üç kendi çapında eleştimen bilgice.
Hayal kirikligina ugrattiniz beni hemsiteli hemcinslerim. Epiphanim’i koruma/kollama gudunuzu anlamak zor. Sizden bi erkek dayanismasi icinde olmanizi da pek beklemiyodum; ama neden bi sinir icerisindesiniz hic cozemedim. Nedir bu teror, otorite laflari falan, n’oluyoruz beyler? Su kutuk gibi ana yazi tepenizde duruyor; onunla ilgili bi kac dusunce kirintisi serpistirseydiniz bari. Kaptan Bey akil ve otoriteden bahsetmisler bir negasyon olarak. Neden? Bu klise yaklasimlarla bi sey dusunemezsiniz, anlayamazsiniz Kaptan Bey. Akil ve otorite kotudur, bunlara karsi duran seyler iyidir gibi klasmanlar yapan asil sizsiniz. Epiphanim’in yazisinin neresinde bi tat buldugunuzu soylerseniz, donup orayi yaliycam.
Patates Bey ise benim yazdigim yazinin uzun bi ugras sonucunda ortaya ciktigini, halbuki icinde bi cumleden baska dise dokunur bi sey bulunmadigini seyetmisler. Peki o bulamadiginiz ve onemi olmayan diger cumleler sizi nasil terorize etti? Yoksa siz terorize olmadiniz da, hafif ahalisi adina mi endiselendiniz? (Ya, bi de su italik, bold, kapital falan; yapmayin allaaskina bizim gasteler gibi)Yani yaziyi ciddiye alip okumusuz, biseyler demisiz, bunlarin neye dayandigini gostermisiz. Ee, nedir derdiniz?
Vic Bey, sizi sona sakladim. Ama tesekkurlerimi ifade etmek icin. Iyi ki Hafif Bey’in yazisini bizlere hatirlatmissiniz. Boylelikle ayni temadaki iki yaziyi hemen karsilastirma firsatimiz dogdu. Iyi yazi ve kotu yazi arasindaki farki net bicimde gormus olduk. Bi de sonuna ‘yiyosa bunu elestir’ gibi bi sey eklemissiniz. Estagfirullah; siz joystick tutarkene, ben Hafif Bey’in yazi yetenegini de takdir etmekteydim efenim…
Bundan boyle herkes yazi yazmadan once ayagini denk alsin, ona gore. Karismam sonra.
b.ktan bi yazı olmuş
Yukarda eleştirilerini okuduklarımın arasında baby700 dışında yazıyı baştan sona okuyan olmadığı hissine kapıldım.. Gerçekten okumadılarsa da haklıdırlar.. Oldukça uzun.. Ama her ne olursa olsun, buraya uzun bir blog girmenin sebebinin, “aklıma şöyle bişey geldi, tartışalım beraber” gibi birşey olduğunu sanıyordum.. Ne kadar ağır olursa olsun baby700 en azından yazıyı okuyup açıkça eleştirmiş. Arada beni de yazı dışında, kişisel olarak fazlaca eleştirmiş ama olsun, bunun için kabuslar görmemeye çalışırım.. Bunun dışında “terapi” gibi “boktan bir yazı” şeklinde bir satır yazmanın anlamı olmadığını düşünüyorum. Ne kadar kötü olursa olsun, tüm cümle düşüklükleri, tüm boş laflar ve berbat fikirler birarada uzayıp gitmiş de olsa bu yazı buraya en az 16 üyenin oyuyla geldi. Birileri oyunlar hakkında, bilgisayarla büyüyen çocuklar hakkında v.s. konuşur belki diye oraya koyuldu. “boktan”, “iğrenç”, “çok başarısız,yokedin şunu” tarzi ahkamları yazmaya zahmet etmenizi anlayabilmiş değilim. Bırakın birkaç gün sonra anasayfanızdan kalksın gitsin yazı. Eleştirilerinizi açıkça, kızdığınız, sevmediğiniz noktalara, boktan bulduğunuz fikirlere yöneltseniz herkes için daha yapıcı olur. Yazının yeni birşey söylemediğini düşünüyorsanız, bunu söyleyip bırakacağınıza siz yeni bişeyler ekleseniz..mesela..
Daha güzel olabilir sanki..
Buarada baby700 ün herkesin cinsiyetini vurgulayarak hitap etme obsesyonundan kurtulmasını diliyorum.. Oldukça rahatsız edici..
Bi yazı girdikten sonra, ahkamlara karşı yazıyı ve kendini savunmaya çalışman yannış. Yazı yayınlandıktan sonra yazarın olmaktan çıkar sonuçta.
Baby700’e de teşekkür etmen lazım, heralde harbiden de tek okuyan o yazıyı. Btw, ben de okudum yazıyı, ama fazla yorum yapmak istemem,ilgimi çekmedi pek, gazetelerin pazar eklerindeki kadın yazarların light pazar yazılarına benziyor biraz.
Baby700’in ahkamları çok komik, bundan sonra adamım kendisi bu sitede. Bi de beğenmediği bi yazıya karşı tüm nefretini gerekçelendirmeye çalışarak kusması hoşuma gitti, bişeyi sevmiyosan sevmediğini söylersin de mi. Hem sözün yazıya, yazana ne? Ama postmodern mostmodern gibi laflar ediyosan, biraz daha açıklama yapman lazım, yoksa anlayan anlamıştır deyip bırakırsan o eleştirdiğin şey olursun, yani portmodern.
Bu arada birisi bana posrmodernizmin ne olduğunu açıklayabilir mi??
Les Bey
Postmodern: Modern bir post
Portmodern: Modern bi kapi
Posrmodern: Modern bi onek
Ben buyurdugunuz gibi ikinci gruba giriyorum.
ben kenardan dolaşmam, bana göre bi yazı b.ktansa ona b.ktan derim, iyiyse iyi. Ve bu yazı benim yorum yapma hakkımın olduğu yerde yayınlanmışsa sonuna kadar da bu hakkımı kullanırım.
Şimdi ahkamın ile ilgili cevaplara gelelim :
—————————
Ne kadar kötü olursa olsun, tüm cümle düşüklükleri, tüm boş laflar ve berbat fikirler birarada uzayıp gitmiş de olsa bu yazı buraya en az 16 üyenin oyuyla geldi.
—————————-
Ne yapayım yani bu 16 üye beğendi diye ben de mi beğenmek zorundayım? Kaldı ki bir yazı göndermeden önce şöyle yazını şöyle bir oku da, kendi yazın hakkında cümle düşüklüğü var, boş laf var vb. düşünceler sarf etmek zorunda kalma.
—————————–
Eleştirilerinizi açıkça, kızdığınız, sevmediğiniz noktalara, boktan bulduğunuz fikirlere yöneltseniz herkes için daha yapıcı olur
—————————–
Benim bu yazıyı sevmediğimi, kızmadığımı ve içindeki fikirleri b.ktan bulmadığımı nereden çıkartıyorsun? Çok yanlış çıkarımlarda bulunuyorsun. Ben bu yazıya karşı duyduğum hisleri, emin ol, en samimi halimle belirttim.
—————————-
Yazının yeni birşey söylemediğini düşünüyorsanız, bunu söyleyip bırakacağınıza siz yeni bişeyler ekleseniz..mesela..
—————————-
Yeni bir şöyler söyleme iddasında ve çabasında değilim; özellikle bu konu hakkında. Bu senin iddian. Seni eğitmek, pışpışlamak, yol göstermek benim görevim değil. Çünkü yazında zaten öyle bir hava ve talep yok. Yazın “bildirmek” ile meşgul. Ve hatta yazında “tartışalım” havası da yok. Dediğim gibi daha çok “buyuruyor”. Böylesine iddialı bir yazı yazılıyorsa sonuçta bu yazının yazarı da gelebilecek her türlü yoruma karşı sorumluluk alabileceğinin iddiasında olmalıdır.
Son olarak :
1. Ben de ana sayfaya “kültür” konusunda bir “makale” gönderirsem, o yazıyı b.ktan bulan herkes bu fikrini belirtmekte özgür olacaktır.
2. Seni çok üzdüysem beni gözün görmez olur biter.