Yaşlanmak buydu işte! Bir kapıyı açıp girmek ve bir gölge gibi süzülmek içeriye… Gülüşün, bakışların oradaki yüzlerden tekinde bile bir yansıma bırakmadan; aynasız kalarak oradaki sandalyelerden birine ilişivermekti.Oturur oturmaz çantasına saldırdı ve el aynasını çıkarıp büyük bir susuzlukla yüzünü seyretmeye başladı. O ayna günlerce çıkmazdı o köşedeki yerinden. Gözler kendisine bu kadar küskün değildi o zamanlar. Kendinden izleri bol bol görebiliyordu her yerde. Bir gülüşte, fazla uzayan bir bakışta saçlarının evden çıktığı kadar mükemmel göründüğünü keşfedebiliyordu.Göz kenarları ona ihanet edeli beri çantasını daha çok açar kapar olmuştu. Aynanın yerini de değiştirmişti. Daha ulaşılabilir bir yerdeydi artık. Yüzünü ona hatırlatmak üzere orada bekliyor olduğunu bilmek az da olsa ferahlatıyordu içini.Orada gördüğü kadın hala bir kalbi çarptırabilir miydi? Buradakilere bakılırsa sorunun cevabı açık bir şekilde hayırdı. Ama bir hastaneydi burası. Diğer yerlerle bir tutulmamasını gerektiren özel şartları vardı. Buradaki insanlar bir kafede ya da yolda rastladıklarından farklı bir yere konmalıydı bu yüzden. Hastalar ya da hasta yakınlarından oluşan bu grupta, varlığının bir kalpteki etkilerini ölçmek neresinden baksan komik bir çabaydı.Yaş kompleksi buna diyorlardı herhalde. En olmayacak şeyde artık yaşlı bir kadın olduğunun izlerini buluyordun. Bir hastanenin bekleme salonundaki solgun yüzlerin sen kapıdan girdiğinde neden hala aynı derecede solgun kaldıklarından bile sorumlu tutabiliyordun yaşını.Sıra numarası yandığında, yaşını unutmaya ve adımlarına konsantre olmaya çalışarak o hastane yüzlü insanların önünden geçti ve doktorun odasına yaklaştı. Her adımda hastalar dünyasından normal dünyaya bir adım daha yaklaşıyordu. Doktorlar hernekadar bu hastanenin en önemli parçası da olsalar hastalıktan en uzak olan da onlardı. Öyleyse kalp çarpıntıları konusundaki testine geri dönebilirdi. Tabii bahtına kadın bir doktor düşmediyse…