Bir cafede oturmuşum, sohbet ediyorum adamın biriyle. Anlatıyor, anlatıyorum. Kalabalık. Ortalıkta koşturan garson kitlesi. Çaba. Karmaşa. Günün yoğunluğu devam ediyor. Henüz gecenin dinginliğini hissedemediğimiz saatler…Gün boyu koşturmam sanki bu cafede de devam ediyor. Oysa kalbimdeki ağrı geçsin diye kendime ayırdığım saatler. Karşımdaki adam habire anlatmaya çalışıyor bana kendini. Koşturan kalabalıktan alamıyorum gözlerimi.

Gelip geçenler, garsonlar, aşçıya ek malzeme getirenler. Cam kapıdan otobüse yetişmeye çalışan kalabalık, kalabalık.Labarba, gürültü, kalabalık, telaş, acele, ses…Arkadaşım yanımdan ayrılıp tuvalete gidiyor. Gürültü tek ses olmuş ayrıntıyı duymuyorum. Tam o sırada bakıyorum, içimde dipsiz bir sessizlik var tam tersine.Şarkı söylediğini fark ediyorum.Üstelik bildiğim bir şarkı.(Bir an için çıksan hayatımdanYanık tenli omuzundanHaykırsam maziden uzaklardanŞu anda yanımdaDeniz rüzgara karışmış güneşteMartı sesleri vardı gülüşlerdeGülüşlerde gülüşlerdeSen geçerken sahilden sessizceGemiler kalkar yüreğimden gizlice)

Dipten derinden gürültüyü duymadan aldırmadan sağır bir sessizlikte söylüyor, söylüyor,..Arkadaşım geliyor, yüzüne bakıyorum, yüzünde geçmiş onlarca söz ve iz düşümünü görerek bakıyorum. Ne düşünüyorsun diyor, ah! O sorulması kolay yanıtı kolay olmayan sorulardan…İçimdeki dipsiz sessizlik mırıldanıyor derin kuytularında usul usul…İçime bir dize düşüyor.Defterimi çıkartıyorum acil yapmam bir şey varmış gibi istemsiz..‘her gün bir ömür biteran geçer’