Fransız İhtilali’nin modern dünyaya kazandırdığı en önemli şeylerden biri olan demokrasi, sosyal bilimler evreninde, temsili ve totaliter demokrasi gibi başlıklar arasında değerlendirilse de, genel olarak ideolojiler, düşünceler, fikirler, dinler, kurumlar hatta kişiler tarafından terzinin bir elbiseyi kesmesi-dikmesi gibi sürekli orasından burasından düzeltmelere maruz bırakılarak benim demokrasim haline getirilir. Herkesin kendi demokrasisi olduğu bir yerde ise kimse kimsenin demokrasisine ihtiyaç duymaz. E ihtiyaç duymuyor, öteki’nin sevmediği için demokrasisini de sevmiyor; o zaman ne yapsın, hurrâa, öbürü’nü demokrasisine ölüm. Saldır saldırabildiğin kadar, vur vurabildiğin kadar… Ne olsun efendim? Ne olacağı mı var, altta kalanın canı çıksın. Böyle bir hırgürdür gider… Bu bir hastalık semptomu aslında: demokrasi hazımsızlığı.Bugün güzel memleketimizde bir kavga-gürültüdür gidiyor. Neymiş efendim, aman Tayyip başa çıkmasınmış, memleket yüz yıl geriye gidermiş, çağdaşlaşma yolunda en büyük tökezleme olurmuş. Kim savunuyor bu tezi: malum statükocu zihniyetiyle dünyayı siyah-beyaz gören solcu mu, sağcı mı, demokrat mı, ulusalcı mı, faşist mi ( Yuh artık diyenler, Yunus Nâdi’nin Sinyör Mussolini ile yaptığı röportaj metnini okusunlar. Bkz. Mevlüt Çelebi, “Yunus Nâdi’nin Mussolini İle Yaptığı Mülakat”, Tarih Yazıları, Tuncer Baykara’ya Armağan, Haz. Akif Erdoğru, IQ Yayıncılık, İstanbul 2006, s. 105-126. ) ne olduğu belli olmayan en eski gazetemiz. Ardında da muhalefet partisi: kim bu muhalefet partisi? Okuduğu şiirden dolayı hapse atılan Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaset yasağının kalkması için mecliste oy kullanan parti.Şimdi benim anlamadığım bir şey var: Suçlamalarda bulunanlar kim adına, kimi hangi sıfatla suçlayacaklar? Bugünkü başbakanın yasağının kalkması için oy kullanıyorsun, sonra da adam, bir anlamda senin verdiğin hakla seçilince kıyameti koparıyorsun. Sarımsaklı lahana turşusu valla… Bu ülke, kendi geleneğine düşman sonradan batıcılardan çekti zaten çektiği kadar. Yok efendim Türkiye yüz yıl geri gidecekmiş. Ne yapalım o zaman: Darbe. Bu irticacıları engelleyelim. Ya, herkes darbelerden neler çektiğimizi biliyor. Açın gazeteleri, anı kitaplarını. Birkaç gündür gazetelerde röportajlar falan filan yayınlanıyor. Yirmi Sekiz Şubat sürecinde rol oynayanların hepsi bin pişman. Memleketin asıl kanunsuz ve anti-demokratik müdahalelerle geriye gideceğini bilmek için alim olmaya gerek yok, iki satır mürekkep yalamış olmak yeterli aslında. Ama anlamıyorum ben, ülkemizdeki demokrasi sadece benmerkezci, kendilerini köy korucusu zanneden köpeksiz köyde değneksiz gezen bir avuç oportünist için mi var yahu? Defalarca sağ partiler iktidara geldi, kimsenin kolunu kesmediler hırsızlık yapıldığı için, anayasamızın temel ilkeleri ile ilgili art niyet gösterilerinde bulunmadılar. Yine defalarca dışarıdan müdahale oldu. İnsanlar fişlendi, sağcısı-solcusu, bilmemnesi başörtülü olduğu için, görevinden alındı, bilmemneci olduğu için hapishanelere dolduruldu. Anayasaya müdahale edildi. Akıl var mantık var, hangisi memleketi ileri götürür, on yıllardır inşa edilmeye çalışılan demokrasiyi sıfır noktasına geri getirmek mi, yoksa, muhafazakar bir cumhurbaşkanı seçmemiz mi? Anlamadım gitti. Anlarız elbet zamanı gelince durun bakalım.Demokrasi ağırdır. Hazmetmesi zordur. Çünkü, kendin için istediğin hakları başkaları için de istemek zorundasın, aksi takdirde kendine demokrat olursun, kendi demokrasine sahip olursun, oy oy maşallah, tepe tepe kullan o zaman kendi mülkiyetinde olan demokrasiyi. Onun için öneriyorum, demokrasi hazımsızlığı çekenler Sinâmeki kaynatıp içsinler. Şeker katmadan ama… İyi gelir. Valla bak…