alnında darbecimi yazıyor yaw, nirden belli darbeci olduu? sonna bu gibilere darbeci diil cuntacı denir, becerebilirlerse ihtilal yaparlar. darbe didiğin 12 eylüldeki gibi emir-komuta zinciri içinde olur. tahminimce bunlar ufacık tefecik içi dolu turşucuk bi cunta. talat aydemir bilem daha yürekliydi yaw, netekim adım çıkacaana canım çıksın dedi, idamı göze alarak memleketi düştüğü çamurdan kurtarmak üzere harekete geçti, akıbeti kötü oldu. allah rahmet eylesin.
birde şu varki enginim ardıçım feci basmış ayaanı,ondan dinleyelim. vur sazını enginim ardıçım.İmkân ve şerait çok namüsait bir mahiyette tezahür ettiler mi?Gericilere katıldığım, hükümete satıldığım ya da düpedüz manyak olduğum için Osmanlıca konuşuyor değilim; başlıkta okuduğunuz Atatürk’ten alıntıdır!Nutuk’un sonu… Bildiğiniz, gençliğe “hitabe” …Bu ülkede “1919 koşullarını” yaşadığımızı düşünenler var.O kadar ki, Cumhuriyet Halk Partisi de, cumhuriyetin ordusuyla giriştiği çirkin kavgada, “manzara-i umumiyeyi” tarih penceresinden ibretle seyrettiğini belirtti.Yani, Samsun günleri yeniden yaşanmaktadır! Genel görünüm nanay…Acaba öyle midir? Battık mı, batıyor muyuz?1919 şartları… Yani, istiklal ve cumhuriyetimize kasteden düşmanlar (herhalde PKK olsa gerek), bütün dünyada misli görülmemiş bir galibiyetin mümessili midirler? Örneğin PKK çetesi Alman ordularını mı yenmiştir?Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kalelerine girilmiş, bütün tersaneleri zaptedilmiş midir? Son geçtiğimde Kasımpaşa Tersanesi bizde gibi görünüyordu… Tuzla Tersanesi’nde işçilerimizi Amerikan işgal kuvvetleri mi katletmektedir?Fenerbahçe kalesinde Volkan olduğuna göre oraya girilmesi söz konusu değildir ayrıca…Bütün ordularımız dağıtılmış mıdır? Savaşa girip yenildik de biz mi haber atladık?Memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş midir? Japon ordusu “suşi lokantaları” zinciriyle içimize mi daldı?Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde midirler? Başbakan Yunan çıkarlarını mı gözetmektedir? Kıbrıs’ı mı vermiştir Diyarbakır’ı mı? İzmir’i mi satacaktır Edirne’yi mi?Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid etmişler midir?(Anlamadıysanız bana kızmayınız, bu kelimeleri ben yazmadım.)Örneğin İstanbul tahtında oturan Padişah Birinci Abdullah, Dolmabahçe önünde demir atmış düşman zırhlılarına bakarak rakı mı içmektedir? (Pardon, Huber Köşkü diyecektim.) Sadrazam Damat Tayyip Paşa devleti bölen bir antlaşma imzalamak üzere yurtdışına mı gitmiştir?Fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olan millet, Akmerkez, Capitol, Metro City, Kanyon, İstinye Park, City’s gibi alışveriş merkezlerini yağmalamakta mıdır?Yüzbinlerce apartman dairesi ve araba uzaylılar üzerinde mi kayıtlıdır?Ne demektir 1919 şartları?… Merkezi hükümete başkaldırılacak, yeni bir ilde, örneğin Elazığ’da yeni bir meclis mi toplanacaktır?Türk Silahlı Kuvvetleri’nden istifa edilip yeni bir ordu mu kurulacaktır? Bazı şaşkınların altı ay sonra genel komutayı devralıp darbe yapmasını umdukları Başbuğ Paşa mı yapacaktır bunu?İsterseniz Amerikan ordusunu İncirlik dolaylarında kuşatıp Adana’dan denize döker, sonra da birtakım reformlar yapar, örneğin Göktürk Alfabesi’ne geçeriz.(Atatürk “ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” dediği halde, acaba İsmet Paşa’nın kulakları ağır işittiği için mi Akdeniz yerine Ege’ye gitmiştir, bunu da hep merak ederim.)Ben bu yazıyı gülün diye yazdım.Ama seçmen de ağzıyla gülmüyor butün bunlara, sandıkta oylarıyla gülüyor. ENGİN ARDIÇ
Kendisi darbeleri savunduğu için darbeci oluyor sayın Kağan…Zaten bundan sonra herhangi bir şahsın darbe yapabilme ihtimali kanımca yoktur. Teşebbüs eder, o da kanlı bir şekilde bastırılır…
falla ben bu memleketi accuk öğrendiysem bildiğim nadir şeylerden biride her türlü zaman, mekan, şart altında veya üstünde darbe, ihtilal, muzcumhuriyeti olma denememeleri yada ne isim veriyosanız, işte o yapılabilinebilinir. zor olur, kolay olur o ayrı mevzu tabe!
Muz devleti olmadıktan çıkılmadıkça, ülken ve ordun emperyalizmin elinde mahkum, donunu bile yabancılar sağlıyorsa; o ülkelerde darbelerde olur, gerici ayaklanmalarda, satılmış medyada, sahte peygamberlerde, psikolojik harp teknikleri ile beyinleri yıkanmış kitlelerde, sesini çıkarmaya korkan kadınlarda… her bi b.k olur…
Amiral’in YouTube’taki o sözler:* Bizde bir devlet yapısı var hiç bunların Osmanlı dönemindeki gibi ümmet sistemiyle alakası yok. Bir şekilde belli bir mesafe katettik. Maalesef ordunun her 20-25 yılda bir siyasilerin elinde yozlaşan sistemi tekrar rayına oturtmak uğruna müdahalesiyle oluştu bunlar. İnşaallah bir daha o noktalara gelinmez. Ama Demokles’in kılıcı gibi perde arkasında bu iç güvenlik ve iç istikrara dayalı misyonumuz bence devam ediyor.enteresan bi bakış açısı, iyiki harp akademilerini kurup kurmaylarımızı yetiştirmişiz. yoksa her 20-25 senede bir kurtuluş savaşı yapmak zorunda kalırdık maazallah. komutana bizi bu kadar çok sevdikleri için teşekkürlerimi iletiyorum, bide severken boğmasalar daha iyi olacak.* Bu konuda ne Genelkurmay Başkanı ne Kuvvet Komutanı, ne de Harp Akademileri Komutanımızın bana böyle bir konuşma yap diye bir direktifleri yok. Şahsi değerlendirmemi söylüyorum. Yani biz sıkı bir şekilde durup aydınlanma, ileriye gitme yönünde devlet sistemini ayakta tutmak için iç misyonumuzun da birinci öncelikli olarak görevimizin başında olduğumuzu hissettirmek durumundayız.iyiki varsınız falla, yoksa biz bu devleti mümkünatı yok ayakta tutamazdık. zati 27 mayısa kadar nassı olduysa yaşamış bu devlet, kesin hayat öpücüğü vermiştir birileri. anlamadığım -şimdi 48 senede 4 ihtilal, 10dan fazla ihtilal denemesi olmuş- neden periyodik darbe yapma ve devleti ayakta tutmaya çalışma yerine direk askeri yönetime geçmediğimiz. hiç olmazsa kıt kaynaklarımızı doğru düzgün kullanır, şimdiye kadar muasır medeniyetlere dünyadaki bütün tozları yutturmuş olurduk.* Keşke Lüksemburg gibi, Almanya gibi etrafında sıkıntıları olmayan bir bölgede bulunsaydık da, ayrıca Rönesans reform sürecini 5 asır geçip, birey olarak siyasi haklarımızı şoför de olsak, deniz subayı da olsak, profesör de olsak eşit kullanabilme olgunluğunda olsaydık da biz silahlı kuvvetler olarak sadece dış tehditlerle ilgilenseydik. Ama durum bu değil.falla bende diyomda kimse anlamıyo, kaçırdık şu aydınlanma çağını anasını satiyim, bi dahada yakalayamayız. ama sömürgecilik çağını kaçırmadık, herzaman vahşisömürgeci olup elde edeceğimiz sermaye ilen aydınlanma nanesinden kaç ton lazımsa alıp millete bedava olaraktan dağıtıp, aradaki farkı herzaman kapatabiliriz yane! ama durum bu değil işte yaw.
Kimler dinliyor?Tümamiral Kadir Sağdıç‘a ait olduğu öne sürülen kimi sözler You Tube’da vizyona girdi! Tümamiral, “darbe ima ediyor”muş bu konuşmasında… Son haftalarda Tuğgeneral Münir Erten, daha önce de Savcı Salim Demirci ile Eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç‘in konuşmaları eklendi You Tube’a…Bu kişilerin ortak yanı iktidar karşıtı olmaları…Geçmişte YÖK üyeliği de yapan bir dostumuz:- Telefonlarımızın dinlendiğini teknik teçhizata sahip bir resmi kurum bize bildirmişti, diyor…Anlaşılıyor ki askerlerin telefonları da dinleniyor… Çeşitli konuşmalardan kolaj yapılarak You Tube’a aktarılıyor…Dinleyen kim? Bu işin arkasında bir cemaat var söylentisi üzerine Ahmet Hakan, Fethullah Gülen cemaatinden üst düzey bir isimle konuşmuş. Biz dinlemiyoruz, diyen o kişi eklemiş:- Sesleri yayımlanan kişiler çıkıp o konuşmaları nerede yaptıklarını açıklasınlar. O konuşmaların yapıldığı anda oralarda kimler varsa ortaya çıksın. Böylece dinleyenin kimliğini saptamak mümkün olur…You Tube’a giden konuşmaların önemli bölümü telefon kayıtları…CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek konuyu TBMM’ye taşıyacaklarını söylüyor:- Ortaya çıkan telefon dinleme kayıtları ve kasetler AKP karşıtı olan kişilere ait… Bu dinlemelerin belli bir çevreden yapıldığı ve aynı çevrelerce internete sızdırıldığı görülüyor…Devlet katında birileri suç işliyor… Yargısız infazlar yapılıyor. İktidar memnun. Savcılar suskun… Bu mu demokrasi?
hadi biz bidon kafalı yazar, çizer, işkembedensallar, kıçtanatar diyip dalgamızı geçiyoz, sen niye diyon yaw?
dikkatimi çektin 35 numara. sen bayağı bir boşsun ya. ne olduğun belli değil. oradan buradan kafana göre sallıyosun. millet burada idare ediyor diye şımarıklıkta zirve yapıyorsun. biraz ciddi ol. tutarlı davran. bana çok kızacaksın ama hangi yazıya gitsem sen varsın ve abuk sabuk yorumların var. rengin alaca bulaca. kullandığın nick’in hakkını ver bari.
niyekine 100numara @belguzaar, odaklanmakta sorun falanmı yaşıyosun, dikkatini bi noktaya toplayamama falan! nasrettin hocamın didiği gibi: “keramet rumuzdaysa, al sen kullanda görelim.”
dalgalanan gidip gelen düşüncelerin bu güzel ada yakışmıyor. çok cıvık bir yorum tarzın var. ciddi. bak buraya arada bir geliyorum ve hep sahnedesin. tutarsız yorumların itici. neyse çekici halinde pek hoş olmaz senin. çünkü kadına topluma karşı bayağı bir saygı eksikliğin var.
olur gelirim. ama sen bu arada biraz düşün olurmu? memleket üstüne, kadın üstüne, insan üstüne, vicdan üstüne, Atatürk üstüne, hukuk üstüne, cumhuriyet üstüne, laiklik üstüne, iman üstüne ama hepsini bir başarabilecekmisin artık o da meçhul. Allah’ın sana verdiği kabiliyet ölçüsünde vukuu bulur artık ne diyeyim.kolay gelsin.
ileriyi görme kabiliyetin olduğunuda zannediyosun yane, seni bakırköyümün türk hekimlerinin emin ellerine ve elektroşoklarına emanet ediyorum, onlar seni düzeltir.
yazıııık, bide savaşta olduğunu filanmı zannediyon? üzüldüm falla, bilseydim şefkatli hemşirelerin olduğu özel bi yer filan tavsiye ederdim yaf. kapasitenin 3 yazıyla sınırlı olmasıda kötü bişi ama yapıcak bişi yok, yazııııık!
Youtube cehennemine hoş geldinizArtık kimseye YouTubeturamazsınızYıllarca şeffaf devlet istedik durduk. Dinlemediler. Derin devlet dağıtılsın diye bağırdık duymadılar. Fail-i meçhul cinayetler aydınlatılsın diye sokaklara çıktık, aydınlatmadılar. Çetelerle mücadele edin, ucu kime gidiyorsa da gidin diye yalvardık, söz verdiler, gitmediler.İsteyerek yapmadılar. Direndiler. Bizim vergilerimizle yarattığımız kaynaklarla bizim üzerimizde toplumsal mühendislikler uygulamaktan vazgeçmediler.Günah bizden gitmişti. Bizi bunu yapmaya mecbur ettiler. Evet itiraf ediyoruz, o dinleyicileri biz yerleştirdik. Ne yapalım, demokrasimizi, hukuku, geleceğimizi korumak için yapmak zorunda kaldık. Karanlık entrikalarla yıllarını kaybetmiş, sadece mutlu mesut yaşamak isteyen sıradan vatandaşlar olarak bizi bunu yapmaya siz mecbur ettiniz. Suçsa, mahkemede de sorarlarsa böyle diyeceğiz. Pişman da değilizHem kötü mü oldu, artık tümüyle şeffaf bir Ankara var.O kadar şeffaf ki nerde hangi dolap çevriliyorsa, hayatımız ve geleceğimiz üzerine hangi entrikalar tezgâhlanıyorsa ertesi gün duyuyoruz, en samimi darbe konuşmaları, en küfürlü fitne fücur planlar anında cebimizde. Tüm kamusal tartışma artık gözümüzün önünde oluyor. Ankara bir Yunan agorasına döndü. Rousseau bile böylesine bir demokrasiyi hayal etmemişti.Ankara için eski saadet dolu radyo günleri sona erdi. Hepiniz Youtube çağına hoş geldiniz.Artık öyle her yerde rahat rahat darbe planlarınızı tartışamayacaksınız. Darbe yapmaya niyetlenen üç kankaysanız “hangimiz ajan” fitnesi içinize düştü bile. Darbe toplantılarınızın yarısı toplantı yaptığınız yeri, birbirinizin üstünü başını aramakla geçecek, o kadar telaşeden sonra konuşmaya takatiniz kalmayacak, şifreli konuşmaktan birbirinizi yalan yanlış anlayacaksınız, belki de tüm bu hengâmeden yorulup darbe yapmaktan bile vazgeçeceksiniz. Ayrıca kuytularda toplaşıp darbe planları üzerinde konuşmanın da sizin özel hayatınız, mahremiyetiniz, düşünce özgürlüğünüz falan olmadığının ayarına varacaksınız. Kendinize başka hobiler edineceksiniz. Bizi de fobilerimizden kurtaracaksınız.Eğer üst düzey bir hukuk adamıysanız, kendinizi tutacaksınız ne yapalım, arkadaş meclisinde bile olsa dört beş küfürün arasına sıkıştırıp “ Bana versinler Diyarbakır’ı üç günde muma çeviririm” diyemeyeceksiniz işte, bununla yaşamaya alışın. “Aman dinleniyorum mu korkusuyla mum gibi susup oturup, işinizi yapacaksınız. Hukukun üstünlüğünü içinize sindireceksiniz, efendiliğinizi koruyacaksınız.Üst düzey bir Anayasa hukukçusu, eski YÖK başkanıysanız, artık askeri muhtıradan sonra yandaş rektörlerinizin tebriklerini kabul edip, oh diyip, fişi çekip huzur içinde uyuyamayacaksınız. O muhtıra tebrik kabul telefonlarının bir gün karşınıza çıkacağı şüphesi uykunuzu kaçıracak, bir daha rüyanızda bile böyle konuşmalar yapmayacaksınız. Yanlarında esip gürlediğiniz bütün o inanmış laik. Atatürkçü rektörler size dinleme cihazları olarak görünecek. Hukuk bilginizi 367 yeter sayısı gibi saçmalıklar üzerine düşünmek için değil, dünyadaki adaletsizliklerin nasıl giderilebileceği üzerine düşünmek için kullanacaksınız. Bakın bu sizin bile menfaatinize olacak.Üst düzey bir hukuk kurumunda yöneticiyseniz, her çağrıldığınız panele gitmeyeceksiniz. Gitseniz bile “darbeler çok iyi oldu” diye konuşmamayı öğreneceksiniz. Anlamadığınız din diyanet konularına, siyasi analizlere girmeyeceksiniz, mesleğiniz üzerine ve tarafsızlığınızı bozmayacak konularda konuşma kültürünü çarçabuk edineceksiniz. Ya da oturup “Kovulduk ey halkım unutma bizi” kitabı yazacaksınız.Siz istediniz kendi hayatınızı cehenneme çevirmeyi. Sizin için artık hiçbir yer dost meclisi değil, hiç kimseye itimadınız kalmadı. Tüm arkadaşlarınız olağan şüpheliler listesinde, tüm güvendikleriniz potansiyel anten.Ankara da artık huzur içinde darbe planları yapıp, siyasete, topluma karşı entrikalar kurduğunuz has bahçeniz değil. Koskoca başkentte şimdi o küçücük cihazlar her yerde olabilir. Kuğulu parkta bir kuğunun kanatlarında, Kızılay’da Milli piyangocu Ali Haydar’ın şapkasında, aslanlı yoldaki aslanlardan birinin ağzında, Güven Park’taki çıplak heykellerden birinin göğsünün ucunda.Kızmayın kimseye. Böyle olmasını siz istediniz. Konuşmamanız gereken şeyleri konuşmakta, yapmamanız gereken şeyleri yapmakta siz ısrar ettiniz. Demokrasi içinde kalsaydınız, hukukun üstünlüğüne inansaydınız yeterdi. Sizin özgürlüğünüzü, hukukunuzu savunmak için bu kadarı bile yeterdi.Ama siz darbecilikten, çetecilikten, karanlık işlerden, ölümden yana, savaştan yana saf tutmaktan vazgeçmediniz. Yapamadınız, dilinize vurdu. Konuşmaktan vazgeçmediniz. Yıllar geçti, dünya değişti, çelik bile değişti ama siz değişmediniz. Tabi bu arada teknoloji de değişti. 1930’ların telgraf teknolojisinde, radyo günlerinde kalmış olanlar için şimdi tam bir baş belası Youtube. O yüzden her fırsatta kapatıyorsunuz, hıncınızı bir türlü alamıyorsunuz. Ama direne direne kazanıyor Youtube.Kim dinliyorsa helal olsun. Türkiye demokrasisi sizinle gurur duyuyor. Siz bakmayın kendi kasetlerinin de bir gün Youtube’a düşeceğinden korkanların “ama dinleme yapmak suç” sözlerine. Evet dinlemek suç. Ya darbe planlarını dinlemek? Dinlemek suç ama korkunç bir savaşın ortasında çimenleri ezen tankların işlediği kadar bir suç. Politikanın köküne kibrit suyu dökmek için uğraşanların politik doğruculuk oyunu oynamaya hakları yok. Hukukun askıya alınması için planlar yapanların hukukun üstünlüğünden bahsetmeye hakları yok. Demokratız ama o kadar salak değiliz. Militan demokratlık mı demiştiniz işte tam sırası. Siz böyle olmasını istediniz. Youtube cehennemine hoş geldiniz.Yıldıray Oğur / Taraf
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
alnında darbecimi yazıyor yaw, nirden belli darbeci olduu? sonna bu gibilere darbeci diil cuntacı denir, becerebilirlerse ihtilal yaparlar. darbe didiğin 12 eylüldeki gibi emir-komuta zinciri içinde olur. tahminimce bunlar ufacık tefecik içi dolu turşucuk bi cunta. talat aydemir bilem daha yürekliydi yaw, netekim adım çıkacaana canım çıksın dedi, idamı göze alarak memleketi düştüğü çamurdan kurtarmak üzere harekete geçti, akıbeti kötü oldu. allah rahmet eylesin.
birde şu varki enginim ardıçım feci basmış ayaanı,ondan dinleyelim. vur sazını enginim ardıçım.İmkân ve şerait çok namüsait bir mahiyette tezahür ettiler mi?Gericilere katıldığım, hükümete satıldığım ya da düpedüz manyak olduğum için Osmanlıca konuşuyor değilim; başlıkta okuduğunuz Atatürk’ten alıntıdır!Nutuk’un sonu… Bildiğiniz, gençliğe “hitabe” …Bu ülkede “1919 koşullarını” yaşadığımızı düşünenler var.O kadar ki, Cumhuriyet Halk Partisi de, cumhuriyetin ordusuyla giriştiği çirkin kavgada, “manzara-i umumiyeyi” tarih penceresinden ibretle seyrettiğini belirtti.Yani, Samsun günleri yeniden yaşanmaktadır! Genel görünüm nanay…Acaba öyle midir? Battık mı, batıyor muyuz?1919 şartları… Yani, istiklal ve cumhuriyetimize kasteden düşmanlar (herhalde PKK olsa gerek), bütün dünyada misli görülmemiş bir galibiyetin mümessili midirler? Örneğin PKK çetesi Alman ordularını mı yenmiştir?Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kalelerine girilmiş, bütün tersaneleri zaptedilmiş midir? Son geçtiğimde Kasımpaşa Tersanesi bizde gibi görünüyordu… Tuzla Tersanesi’nde işçilerimizi Amerikan işgal kuvvetleri mi katletmektedir?Fenerbahçe kalesinde Volkan olduğuna göre oraya girilmesi söz konusu değildir ayrıca…Bütün ordularımız dağıtılmış mıdır? Savaşa girip yenildik de biz mi haber atladık?Memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş midir? Japon ordusu “suşi lokantaları” zinciriyle içimize mi daldı?Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde midirler? Başbakan Yunan çıkarlarını mı gözetmektedir? Kıbrıs’ı mı vermiştir Diyarbakır’ı mı? İzmir’i mi satacaktır Edirne’yi mi?Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid etmişler midir?(Anlamadıysanız bana kızmayınız, bu kelimeleri ben yazmadım.)Örneğin İstanbul tahtında oturan Padişah Birinci Abdullah, Dolmabahçe önünde demir atmış düşman zırhlılarına bakarak rakı mı içmektedir? (Pardon, Huber Köşkü diyecektim.) Sadrazam Damat Tayyip Paşa devleti bölen bir antlaşma imzalamak üzere yurtdışına mı gitmiştir?Fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olan millet, Akmerkez, Capitol, Metro City, Kanyon, İstinye Park, City’s gibi alışveriş merkezlerini yağmalamakta mıdır?Yüzbinlerce apartman dairesi ve araba uzaylılar üzerinde mi kayıtlıdır?Ne demektir 1919 şartları?… Merkezi hükümete başkaldırılacak, yeni bir ilde, örneğin Elazığ’da yeni bir meclis mi toplanacaktır?Türk Silahlı Kuvvetleri’nden istifa edilip yeni bir ordu mu kurulacaktır? Bazı şaşkınların altı ay sonra genel komutayı devralıp darbe yapmasını umdukları Başbuğ Paşa mı yapacaktır bunu?İsterseniz Amerikan ordusunu İncirlik dolaylarında kuşatıp Adana’dan denize döker, sonra da birtakım reformlar yapar, örneğin Göktürk Alfabesi’ne geçeriz.(Atatürk “ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” dediği halde, acaba İsmet Paşa’nın kulakları ağır işittiği için mi Akdeniz yerine Ege’ye gitmiştir, bunu da hep merak ederim.)Ben bu yazıyı gülün diye yazdım.Ama seçmen de ağzıyla gülmüyor butün bunlara, sandıkta oylarıyla gülüyor. ENGİN ARDIÇ
Kendisi darbeleri savunduğu için darbeci oluyor sayın Kağan…Zaten bundan sonra herhangi bir şahsın darbe yapabilme ihtimali kanımca yoktur. Teşebbüs eder, o da kanlı bir şekilde bastırılır…
falla ben bu memleketi accuk öğrendiysem bildiğim nadir şeylerden biride her türlü zaman, mekan, şart altında veya üstünde darbe, ihtilal, muzcumhuriyeti olma denememeleri yada ne isim veriyosanız, işte o yapılabilinebilinir. zor olur, kolay olur o ayrı mevzu tabe!
Muz devleti olmadıktan çıkılmadıkça, ülken ve ordun emperyalizmin elinde mahkum, donunu bile yabancılar sağlıyorsa; o ülkelerde darbelerde olur, gerici ayaklanmalarda, satılmış medyada, sahte peygamberlerde, psikolojik harp teknikleri ile beyinleri yıkanmış kitlelerde, sesini çıkarmaya korkan kadınlarda… her bi b.k olur…
Amiral’in YouTube’taki o sözler:* Bizde bir devlet yapısı var hiç bunların Osmanlı dönemindeki gibi ümmet sistemiyle alakası yok. Bir şekilde belli bir mesafe katettik. Maalesef ordunun her 20-25 yılda bir siyasilerin elinde yozlaşan sistemi tekrar rayına oturtmak uğruna müdahalesiyle oluştu bunlar. İnşaallah bir daha o noktalara gelinmez. Ama Demokles’in kılıcı gibi perde arkasında bu iç güvenlik ve iç istikrara dayalı misyonumuz bence devam ediyor.enteresan bi bakış açısı, iyiki harp akademilerini kurup kurmaylarımızı yetiştirmişiz. yoksa her 20-25 senede bir kurtuluş savaşı yapmak zorunda kalırdık maazallah. komutana bizi bu kadar çok sevdikleri için teşekkürlerimi iletiyorum, bide severken boğmasalar daha iyi olacak.* Bu konuda ne Genelkurmay Başkanı ne Kuvvet Komutanı, ne de Harp Akademileri Komutanımızın bana böyle bir konuşma yap diye bir direktifleri yok. Şahsi değerlendirmemi söylüyorum. Yani biz sıkı bir şekilde durup aydınlanma, ileriye gitme yönünde devlet sistemini ayakta tutmak için iç misyonumuzun da birinci öncelikli olarak görevimizin başında olduğumuzu hissettirmek durumundayız.iyiki varsınız falla, yoksa biz bu devleti mümkünatı yok ayakta tutamazdık. zati 27 mayısa kadar nassı olduysa yaşamış bu devlet, kesin hayat öpücüğü vermiştir birileri. anlamadığım -şimdi 48 senede 4 ihtilal, 10dan fazla ihtilal denemesi olmuş- neden periyodik darbe yapma ve devleti ayakta tutmaya çalışma yerine direk askeri yönetime geçmediğimiz. hiç olmazsa kıt kaynaklarımızı doğru düzgün kullanır, şimdiye kadar muasır medeniyetlere dünyadaki bütün tozları yutturmuş olurduk.* Keşke Lüksemburg gibi, Almanya gibi etrafında sıkıntıları olmayan bir bölgede bulunsaydık da, ayrıca Rönesans reform sürecini 5 asır geçip, birey olarak siyasi haklarımızı şoför de olsak, deniz subayı da olsak, profesör de olsak eşit kullanabilme olgunluğunda olsaydık da biz silahlı kuvvetler olarak sadece dış tehditlerle ilgilenseydik. Ama durum bu değil.falla bende diyomda kimse anlamıyo, kaçırdık şu aydınlanma çağını anasını satiyim, bi dahada yakalayamayız. ama sömürgecilik çağını kaçırmadık, herzaman vahşisömürgeci olup elde edeceğimiz sermaye ilen aydınlanma nanesinden kaç ton lazımsa alıp millete bedava olaraktan dağıtıp, aradaki farkı herzaman kapatabiliriz yane! ama durum bu değil işte yaw.
bidon kafalıyı geçtin be müdür, nolcak senin bu durumun
darbeci başsavcımızıda unutmamamız lazım tabe. biri yer biri bakar, kıyamet bundan kopar.
hadi biz bidon kafalı yazar, çizer, işkembedensallar, kıçtanatar diyip dalgamızı geçiyoz, sen niye diyon yaw?
e bende senle dalgamı geçiyom ne kızıyın
sen dalgayı köpürt, büyüt, sörf tahtamı alıp geliyom.
Melih Aşık tan :
dikkatimi çektin 35 numara. sen bayağı bir boşsun ya. ne olduğun belli değil. oradan buradan kafana göre sallıyosun. millet burada idare ediyor diye şımarıklıkta zirve yapıyorsun. biraz ciddi ol. tutarlı davran. bana çok kızacaksın ama hangi yazıya gitsem sen varsın ve abuk sabuk yorumların var. rengin alaca bulaca. kullandığın nick’in hakkını ver bari.
niyekine 100numara @belguzaar, odaklanmakta sorun falanmı yaşıyosun, dikkatini bi noktaya toplayamama falan! nasrettin hocamın didiği gibi: “keramet rumuzdaysa, al sen kullanda görelim.”
dalgalanan gidip gelen düşüncelerin bu güzel ada yakışmıyor. çok cıvık bir yorum tarzın var. ciddi. bak buraya arada bir geliyorum ve hep sahnedesin. tutarsız yorumların itici. neyse çekici halinde pek hoş olmaz senin. çünkü kadına topluma karşı bayağı bir saygı eksikliğin var.
falla fikrüzerzevatın beni pek ilgilendirmiyo, hoşuna gitmiyosa görmezden gelir, kafa konforunu rahat tutarsın. ayriyeten istiyosan sende hergün gel, klavyenden tutanmı var?
olur gelirim. ama sen bu arada biraz düşün olurmu? memleket üstüne, kadın üstüne, insan üstüne, vicdan üstüne, Atatürk üstüne, hukuk üstüne, cumhuriyet üstüne, laiklik üstüne, iman üstüne ama hepsini bir başarabilecekmisin artık o da meçhul. Allah’ın sana verdiği kabiliyet ölçüsünde vukuu bulur artık ne diyeyim.kolay gelsin.
sanada kolay gelsin, gelirken fikrüperişanının üstünü başını toplarsan iyi olur. burdan bakılınca pek daanık duruyo!
ileriyi görecek kadar ufkun geniş olsaydı inanır toparlanırdım. ama hiç üstüme bile alınmam. esen kal.
ileriyi görme kabiliyetin olduğunuda zannediyosun yane, seni bakırköyümün türk hekimlerinin emin ellerine ve elektroşoklarına emanet ediyorum, onlar seni düzeltir.
Nereye baksam bir Belguzar & OğuzKağan muhabbeti. Allah muhabbetinizi bozmasın dostlar.
bence seviyolar birbirlerini
evet aşık olduk. iki zıt kutup. üç yazıya dokundum. adam anında dikkatimi çekti. karşı koyamıyorum. çekim alnındayım.
fakat iyi bir savunma stratejisi yok. en son ettiği bakırköy muhabbeti pek zayıf cılız ve çocukça.
neyse dostlar fazla prim verdim birine.
yazıııık, bide savaşta olduğunu filanmı zannediyon? üzüldüm falla, bilseydim şefkatli hemşirelerin olduğu özel bi yer filan tavsiye ederdim yaf. kapasitenin 3 yazıyla sınırlı olmasıda kötü bişi ama yapıcak bişi yok, yazııııık!
komiksin vallahi. ilahi.
hade öle ossun bakalım.
Bence de kop.Belgüzar Oğuz’u seviyo..Oğuz da Belgüzarı seviyoooo
bütün büyük aşklar böle durumlardan çıkar,belgu itiraf etti yakında ok35 de itiraf eder
aslında ben anthroya aşıktım. karşılık alamayınca bu serseri mayına çarptım. öf. neler diyorum bende size uydum. afacanlar.
O da etti ya:
ayakların güzelse ben de sana aşık olabilirim belgu,
bu iş tuhaf olmaya başladı. lokomotif gibi olduk şimdi.
cliacianın yazısında yeterince ayak muhabbeti var. oraya yönlendirebilirm sizi sayın bay kopanisti.
estafurullah
günün adamı oğuzkağan35 mi seçildi?clicia belgüzaarı yer ama, benden söylemesi.
niye cliciayı böyle tanıtıyorsun? yemesi için sebep rica edebilir miyim sn nevdalist
höst, clicia’yı ben yiycem!
Youtube cehennemine hoş geldinizArtık kimseye YouTubeturamazsınızYıllarca şeffaf devlet istedik durduk. Dinlemediler. Derin devlet dağıtılsın diye bağırdık duymadılar. Fail-i meçhul cinayetler aydınlatılsın diye sokaklara çıktık, aydınlatmadılar. Çetelerle mücadele edin, ucu kime gidiyorsa da gidin diye yalvardık, söz verdiler, gitmediler.İsteyerek yapmadılar. Direndiler. Bizim vergilerimizle yarattığımız kaynaklarla bizim üzerimizde toplumsal mühendislikler uygulamaktan vazgeçmediler.Günah bizden gitmişti. Bizi bunu yapmaya mecbur ettiler. Evet itiraf ediyoruz, o dinleyicileri biz yerleştirdik. Ne yapalım, demokrasimizi, hukuku, geleceğimizi korumak için yapmak zorunda kaldık. Karanlık entrikalarla yıllarını kaybetmiş, sadece mutlu mesut yaşamak isteyen sıradan vatandaşlar olarak bizi bunu yapmaya siz mecbur ettiniz. Suçsa, mahkemede de sorarlarsa böyle diyeceğiz. Pişman da değilizHem kötü mü oldu, artık tümüyle şeffaf bir Ankara var.O kadar şeffaf ki nerde hangi dolap çevriliyorsa, hayatımız ve geleceğimiz üzerine hangi entrikalar tezgâhlanıyorsa ertesi gün duyuyoruz, en samimi darbe konuşmaları, en küfürlü fitne fücur planlar anında cebimizde. Tüm kamusal tartışma artık gözümüzün önünde oluyor. Ankara bir Yunan agorasına döndü. Rousseau bile böylesine bir demokrasiyi hayal etmemişti.Ankara için eski saadet dolu radyo günleri sona erdi. Hepiniz Youtube çağına hoş geldiniz.Artık öyle her yerde rahat rahat darbe planlarınızı tartışamayacaksınız. Darbe yapmaya niyetlenen üç kankaysanız “hangimiz ajan” fitnesi içinize düştü bile. Darbe toplantılarınızın yarısı toplantı yaptığınız yeri, birbirinizin üstünü başını aramakla geçecek, o kadar telaşeden sonra konuşmaya takatiniz kalmayacak, şifreli konuşmaktan birbirinizi yalan yanlış anlayacaksınız, belki de tüm bu hengâmeden yorulup darbe yapmaktan bile vazgeçeceksiniz. Ayrıca kuytularda toplaşıp darbe planları üzerinde konuşmanın da sizin özel hayatınız, mahremiyetiniz, düşünce özgürlüğünüz falan olmadığının ayarına varacaksınız. Kendinize başka hobiler edineceksiniz. Bizi de fobilerimizden kurtaracaksınız.Eğer üst düzey bir hukuk adamıysanız, kendinizi tutacaksınız ne yapalım, arkadaş meclisinde bile olsa dört beş küfürün arasına sıkıştırıp “ Bana versinler Diyarbakır’ı üç günde muma çeviririm” diyemeyeceksiniz işte, bununla yaşamaya alışın. “Aman dinleniyorum mu korkusuyla mum gibi susup oturup, işinizi yapacaksınız. Hukukun üstünlüğünü içinize sindireceksiniz, efendiliğinizi koruyacaksınız.Üst düzey bir Anayasa hukukçusu, eski YÖK başkanıysanız, artık askeri muhtıradan sonra yandaş rektörlerinizin tebriklerini kabul edip, oh diyip, fişi çekip huzur içinde uyuyamayacaksınız. O muhtıra tebrik kabul telefonlarının bir gün karşınıza çıkacağı şüphesi uykunuzu kaçıracak, bir daha rüyanızda bile böyle konuşmalar yapmayacaksınız. Yanlarında esip gürlediğiniz bütün o inanmış laik. Atatürkçü rektörler size dinleme cihazları olarak görünecek. Hukuk bilginizi 367 yeter sayısı gibi saçmalıklar üzerine düşünmek için değil, dünyadaki adaletsizliklerin nasıl giderilebileceği üzerine düşünmek için kullanacaksınız. Bakın bu sizin bile menfaatinize olacak.Üst düzey bir hukuk kurumunda yöneticiyseniz, her çağrıldığınız panele gitmeyeceksiniz. Gitseniz bile “darbeler çok iyi oldu” diye konuşmamayı öğreneceksiniz. Anlamadığınız din diyanet konularına, siyasi analizlere girmeyeceksiniz, mesleğiniz üzerine ve tarafsızlığınızı bozmayacak konularda konuşma kültürünü çarçabuk edineceksiniz. Ya da oturup “Kovulduk ey halkım unutma bizi” kitabı yazacaksınız.Siz istediniz kendi hayatınızı cehenneme çevirmeyi. Sizin için artık hiçbir yer dost meclisi değil, hiç kimseye itimadınız kalmadı. Tüm arkadaşlarınız olağan şüpheliler listesinde, tüm güvendikleriniz potansiyel anten.Ankara da artık huzur içinde darbe planları yapıp, siyasete, topluma karşı entrikalar kurduğunuz has bahçeniz değil. Koskoca başkentte şimdi o küçücük cihazlar her yerde olabilir. Kuğulu parkta bir kuğunun kanatlarında, Kızılay’da Milli piyangocu Ali Haydar’ın şapkasında, aslanlı yoldaki aslanlardan birinin ağzında, Güven Park’taki çıplak heykellerden birinin göğsünün ucunda.Kızmayın kimseye. Böyle olmasını siz istediniz. Konuşmamanız gereken şeyleri konuşmakta, yapmamanız gereken şeyleri yapmakta siz ısrar ettiniz. Demokrasi içinde kalsaydınız, hukukun üstünlüğüne inansaydınız yeterdi. Sizin özgürlüğünüzü, hukukunuzu savunmak için bu kadarı bile yeterdi.Ama siz darbecilikten, çetecilikten, karanlık işlerden, ölümden yana, savaştan yana saf tutmaktan vazgeçmediniz. Yapamadınız, dilinize vurdu. Konuşmaktan vazgeçmediniz. Yıllar geçti, dünya değişti, çelik bile değişti ama siz değişmediniz. Tabi bu arada teknoloji de değişti. 1930’ların telgraf teknolojisinde, radyo günlerinde kalmış olanlar için şimdi tam bir baş belası Youtube. O yüzden her fırsatta kapatıyorsunuz, hıncınızı bir türlü alamıyorsunuz. Ama direne direne kazanıyor Youtube.Kim dinliyorsa helal olsun. Türkiye demokrasisi sizinle gurur duyuyor. Siz bakmayın kendi kasetlerinin de bir gün Youtube’a düşeceğinden korkanların “ama dinleme yapmak suç” sözlerine. Evet dinlemek suç. Ya darbe planlarını dinlemek? Dinlemek suç ama korkunç bir savaşın ortasında çimenleri ezen tankların işlediği kadar bir suç. Politikanın köküne kibrit suyu dökmek için uğraşanların politik doğruculuk oyunu oynamaya hakları yok. Hukukun askıya alınması için planlar yapanların hukukun üstünlüğünden bahsetmeye hakları yok. Demokratız ama o kadar salak değiliz. Militan demokratlık mı demiştiniz işte tam sırası. Siz böyle olmasını istediniz. Youtube cehennemine hoş geldiniz. Yıldıray Oğur / Taraf
bi de zarraf gazetesi…