Son günlerin en çok tartışılan konusu Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olup olmayacağıdır hiç şüphesiz. Kimileri böyle birşeyin olmaması için var güçleri ile çalışmalara başlamışken, kimileri de, karadeniz sahil yolunun açılışında gördük ki, hazırlamışlar afişleri var güçleri ile destekliyorlar Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını.İsteyenler ve istemeyenlerin olduğu bir durumda tabii ki söylemleri ile bunu destekleyen ve desteklemeyenler de oluyor. İşte bu yapılırken de söylenen şeylerden vatandaşın aklı karışıyor. Anayasa ne diyor? Ceza Kanunu Erdoğan’ın seçilmesine engel mi? Seçildiği takdirde Anayasa Mahkemesinin vermesi gereken muhtemel karar ne? 184 ne oluyor, neden bazıları 367 olmalı diye ısrarcı?Tamam koltuğun ismi de, konutu dahoş, güzel, havalı. ‘Boru değil Cumhurbaşkanı!’. Peki ama o kadar da aktif bir konumda görmediğimiz Cumhurbaşkanlığı için neden bu kadar tartışma yapılıyor, onu bu kadar ne değerli yapıyor? “Hadi ben neyse de, sen Başbakansın seni ne cezbediyor?”Hepimizin bildiği gibi bu ülke, ne yazık ki, defalarca askeri darbeye şahit oldu. Daha sonra post-modern şeklinde adlandırılanları olsa da en son adı ve her şeyi ile ‘normal’ bildiğimiz son darbe 12 Eylül 1980’de yapıldı. Hepsinde de T.C. Anayasası değişmek durumunda kaldı. 27 Mayıs 1960’da Menderes’e yapılan darbeden sonra gelen askeri yönetim oldukça özgürlükçü bir Anayasa hazırlamıştı. İşte Evren’in darbeyi yaptıktan sonraki açıklamalarından anladığımız ‘özgürlükler bu ülkeye fazla gelmiş’ti. Bugün hepimizin de bildiği gibi bir Anayasa, içi boşaltılmış özgürlüklerle ‘dolu’ bir ülke haline geldi Türkiye.Evren ve arkadaşlarının o zamanlar yaptığı bir şey daha vardı. Onlarda bir şeyi çok iyi biliyorlar ve daha darbeyi yaptıklarında dahi bunu söylüyorlardı: askeri yönetim geçiciydi. Ne var ki taşlarını akıllı oynayarak etkilerini kalıcı yapmayacakları anlamına gelmezdi bu. Ne yapalım diye fazla düşündüklerini sanmıyorum. Yapılacak şey oldukça netti. Tekrar demokratik düzene geçilecek ve bu demokratik düzenin yürümesini sağlayacak neredeyse her kurumun idaresi ileride seçileceklerinde ordu icazeti olacağı kanısı doğrultusunda hiç korkulmadan Cumhurbaşkanlığına bağlanacaktı. Demokratik düzende yasama, yürütme, yargı ayrı olmalıydı ancak işte bu yetkilerle cumhurbaşkanında bunlar birleşiyordu. Bu makam parlamentarizmin özüyle bağdaşmayacak ölçüde güçlendirmişti. Seçim sonuçları dikkate alınarak Başbakanı atamak, Bakanları atamak, Türk silahlı Kuvvetlerinin başkumantanlığı ve Silahlı Kuvvetlerin kullanılmasına karar vermek, Genel Kurmayı atamak, YÖK üyelerini seçmek, Rektörleri atamak, Anayasa Mahkemesi Üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Cumhuriyet başsavcıvekilini, Askeri Yüksek idare Mahkemesi Üyelerini Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üyelerini seçip atamak Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkilerinden sadece bir çırpıda akla gelenler. Bir çırpıda akla gelenlerin akılda netleştirdiği bir şey var ki o da cumhurbaşkanının sadece cumhurun başı değil, şüphe götürmez biçimde devletin başı olduğu!Çarklar birleştirildi. ‘Sistem’ hazır hale geldi. Evren Paşa halkoylaması ile başa geçti. Sistemin çarkları o günden bu güne tıkır tıkır işledi. Ancak bugüne gelindiğinde birşeyler değişti: Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı ihtimali gündeme geldi.Sen ve ben kadar cumhurbaşkanlığının ne olduğunu bilenler Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı gibi bir ihtimal karşısında akıllarındaki “çankayadan, dolmabahçeye” senaryolarının da etkisi ve yarattığı korku ile var güçleri ile başladılar bir yol aramaya. İlki ‘sine-i millet’ diye CHP muhalefetinde ifade bulan “11. Cumhurbaşkanı’nı seçecek olan TBMM, seçmen kitlesinin yüzde 45’ini temsil etmiyor, bu yüzden meşruiyeti tartışmalı olan bu parlamento, Cumhurbaşkanı’nın seçiminden önce erken bir seçim kararı vermeli ve yeni Cumhurbaşkanı’nı bu suretle kurulacak parlamentoya seçmeli” şeklindeydi. Buna katılmak iki nedenden dolayı mümkün değil. Demokratik düzenlerde sistemi kurarken yapmanız gereken bir tercih vardır. Tercihinizi ‘Yönetimde İstikrar’ ya da ‘Temsilde Adalet’ten yana kullanırsınız. Bizde %10 seçim barajı konularak tercih yönetimde istikrar ilkesinden yana kullanılmış, bu tercih 1995 yılında Anayasa Mahkemesindeki bir davaya, 2002 seçimleri sonrası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki (AİHM) bir başvuruya sebep olmuş ama her iki yerde de “Devletlerin seçim sistemlerinden birini veya diğerini yahut bunların bir karmasını tercihte geniş bir takdir yetkisine sahip oldukları” yönündeki yargının ağır basması nedeniyle geri çevrilmişlerdir. İkinci olarakta 2002 seçimlerine gidilirken bilinen birşey vardı: O da normal şartlarda 5 yılda seçimler yenilendiğine göre 2007’de Cumhurbaşkanını bu meclisin seçeceği.Bu meclisin cumhurbaşkanını seçemeyeceği iddialarından ikincisine geçmeden önce ‘aklı karışmış vatandaşı’ biraz aydınlatmaya gerek var diye düşünüyorum. Bak güzel kardeşim: demokrasi dedik ya, hah bu işin özü seçimdir, çok parti, çok aday yani çok seçenektir, en önemlisi özgür tercihtir! Sen oyunu kullanırsın üye tam sayısı 550 olan Meclisi oluşturursun, imkanı yoktur ki her kararı sen alasın, Vekillerin bu işi yaparlar işleri ‘yürütürler’. E peki ama nasıl? demeni çok doğal karşılıyorum. Anayasa, haa tamam öyle de sen ‘yasaların anası’ 96. maddesinde diyor ki “Anayasada, başkaca bir hüküm yoksa, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanır” hah evet yaa, işte 184 burdan geldi. 102. maddesi de der ki “Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir…” bravo, sen çözdün bu işi 367’de burdan geliyor.Bu kadar ‘aydınlatma’ yeterli. İkinci iddiaya; Sabih Kanadoğlu‘na dönelim. Kanadoğlu’nun iddiasına göre, TBMM, Cumhurbaşkanı’nın seçimini gerçekleştirmek üzere toplandığında, toplantı ve karar yeter sayısı en az 367’dir. Evet biliyorum bu iddia senin de bildiğin üzere hukuki dayanaktan yolsun. Toplantı yeter sayısı Anayasada başkaca hüküm yoksa üye sayısının üçte biri ve cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili ‘başkaca’ bir hüküm mevcut değil. Mevcut olan karar yeter sayısı ile ilgili. Hemen açıklıyorum kural şu, yine 96. maddede “Anayasada, başkaca bir hüküm yoksa, Türkiye Büyük Millet Meclisi…toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz” işte burada başkaca bir hüküm var. Cumhurbaşkanlığı seçiminde karar yeter sayısı ‘nitelikli çoğunluk’ şeklinde adlandırılan üye sayısını üçte ikisi. Ona da çözüm var, 102. madde diyor ki “En az üçer gün ara ile yapılacak oylamaların ilk ikisinde üye tamsayısının üçte iki çoğunluk oyu sağlanamazsa üçüncü oylamaya geçilir, üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğunu sağlayan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur.” Yani şu an milletvekili sayısı 354 olan AKP çok rahat bir şekilde 225’i bulur ve cumhurbaşkanını seçer. Bu da tutmadı.Son olarak Hüsamettin Cindoruk‘un ileri sürdüğü bir şey var. O da Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçilme ehliyetine sahip olmadığı şeklinde. Bildiğimiz gibi Erdoğan Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 312maddesinden hüküm giymiş, Anayasa’nın 76. maddesi gereği milletvekili adayı olamamış, Gül Hükümetinin 76. maddeyi değiştirmesiyle milletvekili olmasına engel kalmayan Erdoğanın yenilenen Siirt seçimleriyle milletvekili olup başbakanlık koltuğuna oturmuştu. Anayasa’nın 101. maddesi Cumhurbaşkanının seçilme yeterliliğini düzenlemiştir. Madde 40 yaşını dolduran, yüksek öğretim derecesine sahip olan milletvekilleriyle, bu şartları haiz olan ve milletvekili seçilme yeterliğine sahip olan herkesin Cumhurbaşkanı olabileceğini hükme bağlamaktadır. Yani aklı selim bir insanın bu madde karşısında bir milletvekilinin cumhurbaşkanı adayı olamayacağını iddia etmesi biraz mantık dışı olmaktadır.Düşündük, inceledik, değerlendirdik. Böylece bir seçim sürecinin… pardon yazının sonuna geldik. Yok yok aslında daha başlamadan da seçim sürecinin sonucunu çok net görebiliriz. Neden şaşırıyorsunuz ki? Ana muhalefet lideri Deniz Baykal‘solda birleşme’ önerilerikulak tıkayıp, göz yumarak koltuğundan vazgeçmiyorken, nasıl olur da cumhurbaşkanlığı fırsatı ayaklarının dibine kadar gelmiş olan Erdoğanın bundan vazgeçmesini beklersiniz?! Ahanda şuraya yazıyorum. Genel Kurmay Başkanışimdiden demeye başladıda 3 Vakte kadar Erdoğana “Sayın Cumhurbaşkanı” diye hitap etmeye başlayacağız.”Göz gerekmez görmeye, yürek gerek maşuk’a vecde”