İlerliyordu gövdesi başına emanet bir beden… Akşam ahıra, sabah çayıra Mevla’m kayıra hesabını tuttuğu zaman diliminde… Kader çizgisine yazılanlar uğradığı adreslerde taş taş üstüne bırakmamıştı oysa… Tökezliyordu her şehir girişinde yangın yerine dönen kalbi… Ayakları birbirine dolanıyordu bilmediği yaşamlarda… Bir kalp sıkışmasıydı hissettiği ilk anda… Soluklandı bir nefeslik canı kalmıştı oysa… Ağırlaşan sağ kolunu uzattı, parmak uçlarıyla yokladı kalp atışlarını… Dokunduğu göğüs kafesine sığmayan kalbiydi,
duyumsadıysa aksak ritimleri…İçmeden sarhoş gibiydi… Düşlerinin bir oyunuydu oynadığı… Düşenin dostu olmazmış sayıkladı… Düşmemiş olmayı istedi kendine yabancı bu şehirde… Her köşe başı dönüşünde yokladı ateş basan bağrını, kulak kesti gelecek olan seslere… Kaç kez tekler ki kalp… Düz bir rota çizmişti oysa oyuna gelmeseydi düşüncelerinde… Labirenti andıran bulanıklığa karıştı sesler yükseldiğinde düşlediği düz yollar… Afalladı, Devenin nalbanta baktığı gibi bakakaldı… Hızlı düşünmeli,az nefes almalıydı… Zaman yok… Pimi çekilmiş bir bombaydı artık kalbi… Bir adım ölüme yakın… Bir nefes yaşama uzak… Beklemek akıl karı değil… Kaçmalıydı… Bir tuzaktı, çölde serap görmek gibiydi düz yolda dolambaca girmek…
Hızlı bir dönüş ağır adımlarında… Tik tak sesleri de yoktu göğsüne dayadığı bileğinde… Zaman kaybıydı durmayı düşünmesi… Oysa dinçti beyni kalbinin ağır aksaklığına rağmen… Bu kez olmadı bu şehirde… Düşlediği düz yoldu oysa… Yanılmıştı hep yanlış düşüncelerin peşinden gitmekle… Yığıldı kaldı sağ eliyle tutmayı bıraktığı kalbi… Ses seda yoktu ortalıkta… Sessiz bir ölüm çığlığı duyulan…Ebe teknesinden beri su görmemiş bir leş köşede…
Azrail’in yokladığı…Kötülüğün simgesi mezar taşına yazılan…
Pisliğin kokusu yayılan…Toprağa karışansa sadece bir beden, düşünceden yoksun…