Nostradamus
Gelecekle ilgili haberler bizi hep etkilemiştir. 1 yıl sonra nerede ne şekilde olacağımızı elbette bilesemek de bunu öğrenmek için yanıp tutuşuruz her zaman. Fallar, burçlar, hayatımız hakkındaki ilerisi için kehanetler; bunlar bazılarımız için çok saçma gelse de içten içe hep merak eder yarınki falımıza bakarız gizlice. Özellikle de kıyamet günü için yapılan kehanetler hep ilgimizi çekmiş, bazı zamanlar duyduklarımız tüylerimizin ürpermesine bile neden olmuştur. Şimdi size bu konuyla ilgili dünyanın en ünlü kahinini tanıtmak istiyorum…Nostradamus.14 Aralık 1503 yılında Fransa’da dünyaya gelen, Michel de Nostredame, dünya üzerinde bilinen ismi Nostradamus’dur. 1522’de Montpellier Üniversitesi’nde tıp bölümünü okuduktan sonra hekimlik yapmaya başladığı sırada, güney Fransa’da baş gösteren veba salgınında fedakarlığıyla kendini halka sevdirdi. Geleceği haber veren dörtlükler yazan Nostradamus( Centuries Astrologiques), kehanetlerini merak eden Kraliçe Catherine de Medicis tarafından saraya çağırılmasıyla burada Charles IX’ un özel hekimi ve sarayın astroloğu oldu. 1566 yılında 1 Temmuz gecesi, 62 yaşında öldü. Ama geride insanoğlunun aklını karıştıran ve şaşırtan inanılmaz kehanetler bıraktı. Şimdi bunların arasından en dikkat çekici olarak nitelendirilen birkaç tanesini yazmak istiyorum. Yalnız bunu yapmadan önce şunu söylemek isterim ki, Nostradamus‘un kehanetleri her uzmanın kendi yorumlarına bağlıdır ve birkaç örnek dışında hiçbir zaman genelleştirilememiş ve tam anlamıyla çözülememiştir.
Nostradamusun kitabı
40-45 derece enleminde büyük bir patlama meydana gelecek. (Newyork bu enlemler arasındadır ve ikiz kuleler bu şehirdeydi.)Los Angeles, San Francisco veya Seattle’de büyük bir deprem ya da patlama olacak.Kuzey Italya, Londra ve Ingiltere’nin önemli bir bölümü dev depremlerle sarsilacak hatta Britanya Adasi’nın bir bölümü denize batacak.Prenses Diana yüzlerce tanığın önünde görünecek ve özel bir mesaj verecek!Israil Suriye’ye saldıracak.Rus askerleri Azerbaycan’a girecekler.Yine de her ne olursa olsun aslında şu unutulmamalıdır; Nostradamus bir bilim adamıydı ve yorumlarını yaparken dünyanın her yerini gezer bilimsel olarak stratejik gördüğü önemli bölgelerde değişik yorumlar yapardı. Yani kehanetleri hep bilimseldi.
yorumlar
Nostradamus’u hep merak etmişimdir.Her zamanda ilgimi çekmiştir.Belki mesleğimin bir felsefeci olmasından kaynaklanan ,bilinemezliklere karşı olan tutkum dan ileri gelmekte.Paylaşımın için teşekkürederim.
Nostradamus’un kehanetlerini salt bir şekilde çevirmik mutlaka bazı sapmalara, yanlışlıklara neden olacaktır. Özellikle an’dan önceki sürenin geçmiş tarih olduğunu düşünürsek ve geçmiş tarihte yapılanların, söylenenlerin etki-tepkilerinin de benzer sonuçları olduğunu bilirsek söylenenlerin o kadar da kehanet olmadığını düşünebiliriz. Nitekim, yukarıda verilenler genel anlamda kehanetten uzaktır bence, daha çok ülkeler arası ilişkiler ve geçmişte de gözlemlenebilecek hususlardır. Ancak şu olur ki, kıyamet tarihi vb. olaylar belirtilir, evet, bu bir kehanettir. Deprem vb. doğal durumlar ise yıldız, konum ve bilimsel methodlar ile tahmini olarak az-çok tahmin! edilebilinmektedir -gerçekleşme ihtimale dayalıdır-
bilimsel kehanet nasıl oluyor ki?
Şöyleki
bilimsel kehanet, bilimle elde edilmiş verilerle geleceğe dair bir drumu önvarsaymaktır diyelim. nostradamus ise, kehanetlerini dörtlük halinde yazmıştır. ee bu nasıl biilimsel oluyor?
Linki bilgi vermek için eklememiştim komik duruyordu.Aklın olduğu yerde kehanet olmaz.
aklın olduğu yerde saçmalık oluyo da kehanet neden olmasın
Aklın olduğu yerde saçmalık oluyor mu?
oluyo tabi, olmuyo mu
olmuyo mu ?
mu ?
Oluyo..Aklın olduğu yerde saçmalık olmuyosa mutlak doğru nedir?
Dimağda merâtib var birbiriyle mültebis, ahkâmları muhtelif. Evvel tahayyül olur, sonra tasavvur gelir..Sonra gelir taakkul, sonra tasdik ediyor, sonra iz’an oluyor, sonra gelir iltizâm, sonra îtikad geliyor.İtikadın başkadır, iltizâmın başkadır. Herbirinden çıkar bir hâlet; Salâbet îtikaddan..Taassub iltizâmdan, imtisâl iz’andan, tasdikten iltizâm, taakkulde bîtaraf, bîbehre tasavvurda..Tahayyülde safsata hasıl olur, mezcine eğer olmaz muktedir. Bâtıl şeyleri güzel tasvir etmek, her demde. Sâfi olan zihinleri cerhdir, hem idlâli…
Antro’nun “Risâle-i Nur’dan alınmış dizelerini size şöyle açıklayyım beyler.Buyrun bakalım BEDİÜZZAMAN H.Z ne diyormuş.“Dimağda Merâtib-i İlim Muhtelifedir, Mültebise”Lemaat Tahlilleri1-Dimağda Merâtib-i İlim Muhtelifedir, MültebiseDimağda merâtib (zihinde mertebeler) var; birbiriyle mültebis (karıştırılan), ahkâmları muhtelif (hükümleri farklı)2- Evvel tahayyül (hayal etmek) olur,3-Sonra tasavvur (zihinde şekillendirmek) gelir.4-Sonra gelir taakkul (aklen değerlendirmek),5-Sonra tasdik ediyor (anlayıp doğruluyor),6-Sonra iz’an (çok iyi anlıyor)oluyor,7-Sonra gelir iltizam (şiddetli taraftarlık), sonra itikad (inanç) gelir.İtikadın başkadır, iltizamın başkadır.Herbirinden çıkar bir halet: Salabet (sağlamlık) itikaddan, taassub iltizamdan, imtisal (uymak) iz’andan, tasdikten iltizam, taakkulde bîtaraf (tarafsız), bîbehre (nasipsiz) tasavvurda. Tahayyülde safsata hasıl olur, mezcine (kaynaştırmaya) eğer olmaz muktedir.8- Bâtıl şeyleri güzel tasvir etmek, her demde safi olan zihinleri cerhdir (bozmaktır), hem idlâli (saptırmaktır).TAHLİL:1- İnsan zihnindeki düşüncelerin mertebeleri vardır. Bunlar birbirinden farklı mertebeler oldukları halde, çok defa karıştırılırlar. Her birinin farklı hükümleri, yani farklı sonuçları vardır. Bunları karıştıran insanlar1- Kendi fikirlerinde hatalara ve evhamlara düşerler.2- Karşılarındaki muhataplarını yanlış anlarlar.3- Muhatabın anlayabileceği seviyeden konuşamazlar. O yüzden bu mertebeleri birbirinden ayırt edebilmek;1-İsabetli düşünebilme,2- Evhamlardan korunmak,3-İnsanlarla iyi ilişkiler kurabilmek ve4-muhatabını ikna edebilmek için çok mühimdir.2- Bu düşünce mertebeleri zayıftan kuvvetliye doğru şöyle sıralanır:İlk mertebe tahayyül etmektir. Yani hayal kurmaktır. Burada insan iradesinin rolü çok zayıftır. Bazen de hiç yoktur. Böyle hayallerle insan mümkün ya da muhal her şeyi ihtiyarsız olarak düşünebilir. Böyle gayr-ı ihtiyari olarak aklına gelen hayallere itibar eden bir akıl safsatalara düşer. Lügatte safsata hakkında, “zahirde doğru görünürken hakîkatte yanlış olan kıyaslama demektir” diyor. Mesela safsatalı bir kıyasa latifeli bir örnek olarak şu verilir: “Bazı gerçekler acıdır. Bazı biberler de acıdır. Öyleyse bazı gerçekler biberdir.”3- Tahayyülden biraz daha irade karışan ve kuvvetli mertebe tasavvurdur. Tasavvur ise, bir şeyi zihinde iradeli olarak şekillendirmektir. Kişi bu sırada o fikri, sadece zihninde canlandırmakta ve adeta uzaktan seyretmektedir. Bu sebeple o fikirden nasipsizdir. Hiçbir taraftarlığı olmadığı gibi karşıtlığı da yoktur. Hatta o fikre karşıt veya taraftar olmak gibi bir niyetle bakmaz. Sadece bu nedir diye seyreder.4- Taakkul ise, sadece zihinde şekillendirmek değil, doğru mu yanlış mı diye tartmaya başlamaktır. İnsan bir fikirle ilk defa karşılaştığında, üstelik onu kabul ya da reddetmesi gerekiyorsa yaptığı iş taakkuldür. Yani aklıyla tartmaktır. Bu esnada kişi kabul ya da red arasında tarafsızdır.5- Bu değerlendirme aşamasını geçtikten sonra kanaati hangi tarafa ağır gelirse o tarafı tasdik eder. Kabule ağır basmışsa buna tasdik denir. Redde ağır basmışsa buna da tekzib denir. Dolayısıyla tasdik ya da tekzib aynı mertebenin olumlu ve olumsuz iki şeklidir. Tasdik mertebesinde olan kişi, artık o fikrin doğruluğuna kani olmuştur. Bu cihetle zihni o fikri iltizam eder. Yani kendine lüzumlu görür. Yani o fikre tarafdar olup benimser.6- Tasdik ve sonrasında gelen bütün mertebeler, bir fikir hakkında oluşmuş olan kanaatin kuvvet mertebeleridir. Tasdik bir fikrin doğruluğunu anlamak iken; iz’an iyice anlamak demektir. Tasdikle o fikri benimseyen kişi, iz’an derecesine geldiğinde yani daha iyi anladığında imtisâl eder. Yani o fikrin gereklerine uyarak uygulamaya geçer. Buna şöyle bir misal verebiliriz: Üniversiteye hazırlanan bir öğrenciyi öğretmeni ikaz eder. “Bu kadarlık çalışmayla kazanamazsın. Daha fazla çalışmalısın!” der. Öğrenci de aynı kanaate ulaşırsa “doğru” der, tasdik eder. Fakat bu kanaat onu uygulamaya geçiremeyebilir. Eğer öğretmen bu konuda bazı deliller ortaya koyar ve bu gidişle kesinlikle kazanamayacağına dair daha kuvvetli bir kanaat uyandırırsa artık öğrenci eski çalışmasıyla kanaat edemez ve gayrete gelerek farkı kapatacak şekilde çalışmaya başlar. Bu misalde çalışmada etkili olan diğer psikolojik faktörleri göz ardı ediyoruz.7- İltizam ise, o fikri iz’an derecesinden daha üst derecede anlayan ve sahip çıkan, benimseyen bir mertebedir. Taraftarlığı güçlüdür. Bundan daha güçlü anlama, kabullenme ve inanma mertebesi itikad, yani inanç derecesidir. İltizamdaki kanaat mertebesi son mertebe olmadığından yine de bazı eksiklikler vardır. Bu eksikliğe rağmen taraftarlığı da güçlü olduğundan fikrinde taassup gösterir. İtikadda ise kanaat son derece kuvvetli olduğundan anlamadığı bir taraf kalmamıştır. Bu yüzden fikrinde salâbet sahibidir. Çok sıkı sarılması cihetiyle taassuba benzese de bu taassup değildir. Çok çok iyi bilmekten gelen sağlam duruştur. Taassup hakkında Hz. Üstad şu tesbiti yapar. “Bence taassubun en dehşetlisi bazı Avrupa mukallidlerinde ve dinsizlerinde bulunur ki; sathi şüphelerinde muannidâne ısrar gösteriyorlar. Bürhan ile temessük eden ulemânın şanı değildir” (Münâzarat)8- Bâtıl fikirleri detaylarıyla anlatarak tasvir etmek bu sebepten doğru değildir. Çünkü yukarda anlatıldığı üzere bu fikir mertebelerinin hükümleri bazı sâfi zihin sahiplerince karıştırılabilir. Sadece hayalinden geçen ya da bir an için tasavvur ettiği bir şeyi gerçek zannedebilir. “Neden olmasın?” der. Veya sırf tasavvur edip sadece düşündüğü bir batıl fikri tasdik ettiğini vehmederek imanı hakkında yese düşebilir. Bu meseleyi Üstad Bedîüzzaman Hazretleri 13. Lema 6. İşarette şöyle anlatır. “Şeytanın en tehlikeli bir desisesi şudur ki: Bazı hassas ve safi-kalb insanlara tahayyül-ü küfrîyi tasdik-i küfürle iltibas ettiriyor. Tasavvur-u dalaleti, dalaletin tasdiki suretinde gösteriyor.”Ayrıca Risâle-i Nur derslerinde insanların bu karıştırabilme halinin dikkate alındığını da şu şekilde ifade eder: “Risâle-i Nur’un mesleği odur ki; zihinlerde bir iz bırakmamak için, sair ulemaya muhalif olarak, muarızların şübhelerini zikretmeden öyle bir cevab verir ki, daha vehim ve vesveseye yer kalmaz.” (İşaratül İ’caz) Allahü a’lemü bi’s-savab.
Ben bu dizeleri okuduğumda böyle derinlemesine tahlilini yapamamıştım ama yüzeysel de olsa bu dizeler ‘akletmek’ üzerine güzel bir yol çiziyor insana.Ama bu dizeleri ayrıntılı izahın daha da detaylı algılamam açısından güzel oldu. Klavyene sağlık.
şimdiki zamnda bile böyle gelecege dair seyler soyleyenler var hayatini bunlara göre planlayanlar bile var cok yanliş bence aslinda butun bu olaylar sebepsız degil savaslar depremler yıkımlar vs.. bütün hepsi biliniyor ve planlı bir sekilde oluyo sadece allah gelecegi bilir ve gelecegi soylemek bunlara inanmak bile gayba girer.. olacak dıye bır vurgu insanogluna verilmemistir kimse olacak dıyemez gelecekle ilgili ama tahminler yapılir veya yorumlar Nostradamus olacak diye kesin olan vurgularda bulunuyor her ne kadar kendi yorumu olsa bile bu yanlistır ve ben sahsim adına bunlari (bak işte boyle dedi soyle dedi aynen oldu )gıbı dusuncelerın bıle cok yanlıs goruyorum tabı buda benım kendi yorumum katılırsınız katılmazsınız ama kafasında soru ısaretı bulunanlara islamı bı arastırın derım orda herseyın yanıtını bulursunuz
Sevgili ANTHRO güzel düşüncelerin için sağolasın can dost.Yaılarını takip ediyorum ..aslında boş bir insan değilsin.Ayrıca HUME ile bir yazı üzerine bir görüşün ilgimi çekti fakat daha okuyamadım.Onuda okuyacağım bakalım orada neler demişler bir görelim.BARANBAŞARAN ‘a gelince ..aziz dostum herkes bilirki islamiyette hurafelere inanmak insanı dinden ve imandan çıkarır..Çünkü bu ALLAH’a şerh koşmaktır.Ben bunu biliyorum bilmeyen arkadaşımın da olduğunu sanmıyorum.Çünkü hepsinin yazılarına bakınca pırıl pırıl beyinler görüyorum. Sonuçta burada bir konu açılmış ve bilindiği üzere ki yüzyıllardan beri insanlar hep kehanette bulunmuşlardır.Elbette ki geleceği sadece Allah bilir ama bazen tesadüfende olsa ortaya atılan bir görüş ileriki zamanda gerçekleşirse insanların kafasında hahh..zaten şu kadar zaman önce söylenmişti gibi kurgusallık oluşuyor.Oysaki balık baştan kokar misali …kendi sonunu hazırlayan zaten insanoğlu değilmidir.Ekolojik denge tutturmuşuk gider olmuşuk.Oysaki bu dengenin bozulmasının tek suçlusu insan değilmi.Denge bozulunca tabiki her türlü felaket olacak bu bir DETERMENİZM dir.Zorunluluktur yani bunun içinde kahin olmaya gerek yoktur zannedersem. Ben sadece FELSEFE ci olduğumdan dolayı nostradamus2un düşünceleri ile ilgilendim ,yoksa ALLAH tan başka hiç kimse geleceği bilemez. Sevgiyle ve dostlukla kalınız arkadaşlar.
at yalanı s..sinler inanı nostradamus 🙂
Mutlak doğru terimi garip gelmiyor değil. Mutlak olmayan doğrular varsa doğrunun tanımı değişmiyor mu?
kopanisti DİYOR Kİ, (27 Mayıs 2008 00:18)aklın olduğu yerde saçmalık oluyo da kehanet neden olmasınakıl tabiki. saçmalık oluyor. Ama bilim! bilimden bahsediyoruz. bilimde saçmalık var mı? biimsel olanda?yok!
hafifte nostradamus için yazdığım bir yazıdan………..Randi’ye göre, Nostradamus’un şiirleri kendi zamanındaki olayları anlatmıştır. kiliseyi ve hükümeteleri kızdırmamak için yarı şifreli yazmıştır………
Bilimsel olanda da elbette ki saçmalık vardır. Sanırım bilim tarihini hiç incelemiyoruz. Bilim tarihinin çöplüğü, belli dönemlerin pradigmaları ile bilimsel doğru kabul edilen şimdinin yanlışları ile doludur. (bakınız: faşizmin hakim olduğu dönemin bilimsel doğrularından biri olan bir bilim “disiplini”(!) ) Mutlak doğru nedir diye onun için sormadım mı? Bilimsel olan mutlak doğru mudur? Bilimsel olan yanlışlanabilir olan değil midir? Yanlışlanabilen bir şeye dogma gibi mutlak nazarıyla bakmak nasıl bir izah gerektirir?Mutlak doğru, nihai olan bir ilme bağımlıdır. Bilime bu bakış açısı ile bakmak ise tenakuzdur.Akıl tarafsızdır, iz’an ise intizamı sağlar. Başlı başına iltizam varsa taasup oluşmuştur. Tahayyülü mutlak olarak görüyorsan safsatayla malul olmuşsun demektir.Kısaca birşey bilimsel diyorsanız, onun yanlışlanabilir olması ve akılcılık ilkeleri silsilesinden geçerek doğruluğunun ıspatlanmaya çalışılması gerekir. -Logik der Forschung-(şu anın paradigması)
nasıl yok, basbaya var…
bir örnek?,
Yazılanları okumadan cevap yazıyoruz anlaşılan.
Safsata ve hurafecilik beyin fahiseligidir, dinler de safsatanin konsantre versiyonu oldugundan kitllelerin afyonudur. Akli basinda kimse boyle sacmaliklarla vakit kaybetmez.
Söz gelimi; bilimi 19. yy.’a çakılmış bu gibi tipler pozitivizm sanarlar. Ve pozitivist yöntemle elde edilmemiş hiçbir veriyi doğru saymadıkları gibi her doğruyu pozitivizme uygun hale getirmeye çabalarlar.İşte bu da bir tür bilimsel yobazlık türüdür.Her bilimsel olarak sunulan bilimsel de değildir.Bu da yarı bir önemli mevzu..
Anthro demişsin kş; bilim yanlışlanabilir olandır. bu bilime tak bir bakış açısıyla bakmaktır. bilim tarihinde, bilimn ne olup olmadığı ileilgili bir çok akım var. bilimin neliği sorusunu cevaplamaya çalışıp, bilimselolanın ne olduğunu izah etmeye çalışırlar senin düşücen, YANLIŞLAMACILık akımı. ancak bilim tarihinde bilimin doğrulama olduğunu savunan tümevarımcı anlayışa var. ya da bilimi bir araştırma programı olarak gören anlayışlar. hatta bilimin yalnızca gerçeği kurgukayan, tasvir eden bir araç olduğunu düşünen enstrümentalizm akımıda var. yanlışlamacılar ise, asla doğru bilginn olanaklılığını kabul etmezler. bugün doğru olanın gelecekte yanlışlanamayacağını kim bilebilir vurgus vardır yanlışlamacılıkta.yani sen bilimin tak bir yorumundan kalkarak bilim tarihinde bir dolu yanlış var diyorsun. ancak zamanında dünyanın düz olduğuna inanmak şimdi sana safsataya inanmak gibi geliyor.yANlışlamacı birinin kehanetlere inanması da ilginç tabi! ama bilimin çöplüğü yanlışlamalarla dolu olması demek, safsatalara sahp olması dmek değildir. ÇÜNKÜ, şuan safsata dediğin durum döneminin gelişmleri, düşünceleri ışığında elde edilen (biimsel yöntemle elde edilen) bilimsel düşüncelerdir. bilimsel yöntemle elde ediilmemişlere, bilim adını verilmiş durumlarda söz konusu olmuştur. tabi bu seninde dikkat çekmek istediğin gibi yanlış bir olgu olup zamanla ortadan kalkmıştır. ya da kalkacaktır. ancak yerleri bili tarihi değildir. tab birde bilimsel nitelikte olmayan durumların büyük keşiflere yol açtığı örneklerde vardır. bu apayrı bir konu.yanlışlamacı düşünce, doğru bilgiyi kabul etmez dolayısıyla bilimin ilerlemesi noktasında, diğer bilimci yorumlara göre, dah kör bir haldedir.senin bilim tarihni çöplüğünde bulunan örneklerinin yöntemlerini sorgulamak lazımdır. bilimsel olup olmamsı noktasında. ancak nostradamus dörtlükler yazan bir kahindi(!) bilimsel birniteliğ olmayan dörtlükler.bilimin gelecek için öndeyide bulunması, gelcek için tahmin yapması çok önemlidir. ancak bu tahminler şu şeklde oluşur: öreğin yağmuru yarın yağıp yağmayacağı sorusu! eldeki teori ile gözlemlenen olguları birleştirir ve teoriden yola kalkarak öndeyide yani tahminde bulunulur. ancak nostradamusun teorisi yoktukehanet ve bilimin tahmin yapması çok farklı durumlardır. işte bu yüzden bilimsel kehanetin bu şekilde olamayacağı görüşündeyim. bilimsel kehanet ancak bilimin tahmin yapması durumudur. !!! ancak nostradamusun şiirlerinin anlattıklarımla alakası yoktur.
anthro benim kelimelere dökemediğimi çok güzel yazmışsın teşekkürler. başka söze ne hacet… ve bilim kesin doğru anlamlılığı değil, bilimin getirdikleriyle doğru yanlışı ortaya çıkarmaktır. nostradamus gezdiği yerlerde yaptığı bilimsel denemeler üzerine yani bilimden sonra, bilim bittikten sonra bunun üzerine kehanetlerini yazmıştır.sadece kehanetleri bilim yardımıylaydı, kehanet bilimsel değildi. lütfen bunları karıştırmayın.
Doxa, öncelikle ben kehanet konusu ile ilgili herhangi bir yorum yapmadım. Bu konuda hangi cümlemden hareketle kehanet savunuculuğu yaptığım kehanetinde bulunduğunu merak ettim. Yazdıklarım, yazı konusu olan kenahetle alakalı değil bilim ve akılcılık konusunda ortaya çıkan tartışma ile alakalı idi. Sadece yazdıklarıma konsantre olursan, söylemek istediklerim dışında konulara da sapmamış oluruz.Yanlışlanabilirlik ilkesi ise bu anın hakim paradigmasıdır. Bilim felsefesinde elbette muhtelif akımlar söz konusu olmuştur ama şu an ki yaşadığımız dünyayı inşa eden hakim algı ve ilke Popper’ın bilim felsefesine kazandırdıklarıdır. Newton fiziğinin varlığı bazı şeyleri anlamlandırmamıza imkan sağlayamadığı, dolayısıyla kuantum fiziği ile bazı gerçekleri algılamamız gerektiği gibi.Belli akım ve yöntemlerin var olması başka birşey bunların kullanılabilir olması başka birşeydir. Her akım kendince belli yöntemler geliştirir, fakat gerçek olan bir sonuç vardır ki bunların hepsi de nihayetinde yanlışlanabilir gerçeklerdir.Astronomi tarihi Sümerlerden Mısırlılara; oradan Yunan ve Aristo’ya; Aristo’dan İbn-Sina’ya, el-Biruni’ye; Biruni’den Kopernik’e, Newton’a, Einstein’a yada Hawking’e, hepsi muhtelif yöntemlerle, belli gerçekliklerle, birtakım savlar ileri sürdüler. Bugün Aristo’nun söylediği gibi yermerkezli sistemi savunmuyoruz ama yarın güneş merkezli sistemin de mutlak gerçeklikle kabul edileceğini iddia edemeyiz. Aksi halde buna karşı koyuş, Ortaçağ Avrupasının skolastik tavrı gibi davranmak demektir.İşte bunun için Thomas Kuhn bilimsel devrimleri bunalım ve paradigma kavramı ile tarihsel süreçe yerleştirmiştir. Tek bir yanlışlama belki yeni bir paradigma oluşturmaya yeterli olmaz ama bilimsel düzey belli bir noktaya ulaştığında, varolan paradigma yeni durumu izah etmekte yetersiz kalır, yanlışlamalar artar ve bunalım devresi ortaya çıkar. Ardından ise yeni bir devrimsel değişim ihtiyacı hasıl olur ve yeni dönem kendi paradigmasını doğurur. Önceki paradigmada birikimsel olarak artan bilgi, devrimsel olarak yeni duruma dönüşür. Dünkü senin mutlak gördüğün bilimsel bilgiler ise bilim tarihinde ilkel ve yetersiz, bazen yanlışlar rafındaki yerini alır. Yeni toplumsal ve tarihi yapı, kendi paradigmasını doğurmuştur.Benim yukarıda anlattığım işte bu. Kehanet vs konularıyla nasıl bağdaştırdın bilmiyorum ama bilimsel bilgiyi dogma gibi mutlak gibi algılamak çağın mutlaklığına saplanmak ve bilimsel gelişmeye ayak uyduramamaklıktır. Yoksa salt septisizm yada falsifiability principle anlamında bir ilkeye bağlı bir olaydan bahsetmiyorum. Bilimsel bilginin -şu anın kabul gören en önemli özelliği- yanlışlanabilirliğidir. Bu bilimsel olanın eksikliği ile alakalı bir durum değil, bilimsel gelişmenin motoru olan bir süreçtir.Öbür türlü bunu mutlak gibi algılamak, 19. yy.’a ait pozitivist yaklaşımlara takılı kalmaktır ki bilim ve felsefe dünyası bu açmazı 60’lı yıllarda bu yeni yaklaşımlarla aşmak zorunda kalmıştır. İşte bu sayede ortaya çıkan kuantum fiziği de gerçekliği daha esnek bir şekilde algılamaya imkan sağlar.
bence bilimin kendisi, gercek diye bir seyin,mutlak dogrunun olmadıgını gosterir,mesela bilimdeki hipotezler postulalar uzerine kurulur,postulaların dogrulu ancak deneylerle kanıtlanır,mesela klasik fizik hızla ve referans sistemleriyle ilgili iki postula uzerine kuruludur,ama atom altı hareketleri klasik fizikle acıklanamadı,ve dolayısıyla klasik fizik gercegi bulmada islevsiz hale geldi,sonra einstein iki postulayı modify etti,isik hızı gecilmez ve reference sistemleriyle ilgili postulalar,ve bunlarla acıklanmaya calısıldı,ama sonra ortaya uncerteanity principle cıktı,bu prensibe gore hicbir deney yuzde yuz dogru olamaz,mesela bir cismin hızını tam olarak bilmen bu presibe gore mumkun degil(kutle arttıkca belirsizlik azalır ama hicbir zaman sıfır olmaz),dolayısıyla deneylerle bir seyin dogru oldugunu iddia edemezsin,yani kanun olan theoryden bahsedemeyiz,biz dunyayı kendi algılarımıza gore algılıyoruz,ama o algılar ne kadar gercek bunu bilemeyiz,insan bir cismin hızını bile kesin olarak bilemezken,mutlak dogruyu nasıl elde edecek
bu yuzden quantumda hep ihtimal fonksiyonları kullanılır,dunyamızda herseyin iradesi var,cansız seylerin bile,bilinmezligi olan her sey irade sahibidir
Nostradamus adına çekilen filmi yukarıda verdiğim linkten izleyebilirsiniz.
filmini izledim çok dandik yapmışlar yeni bir film çekmeleri lazım bence
Biraz uçmuşsun. Pozivist yöntemle elde edilmemiş bir doğruyu alabilirmiyim. İşin içine dogmayı karıştırmadan tabi.
Bizim Ömer Celakil bu Nostradamus’u döver.)
Sığı yorumunu, Pozitif değer ile Pozitivizm arasındaki ayırdı yapamadığına bağlıyorum. “Pozitivist yöntemle elde edilmemiş bir doğru var mı?” sorusunu anca bilimsel yöntemler ve bilim felsefesi konusunda yetersizliğe sahip bir insan sorabilir. Yukarıda nedenlerimi ve niçinlerimi, kaynakları ile birlikte anlattım. Bu konuda bir iki kitap okuyup onun üzerine bilim ve pozitivizm konusunda iddiada bulunmanı tavsiye ederim. Bu sayede böyle abes soruları da sormana gerek olmadığını anlayacaksın.
keşke bi kaç kehanet daha verse idin
Bilgi için teşekkürlerafrican mangoafrika mangosuafrika mangoafrikan mangoafrika mangosu hapı
teşekkürlerelektronik sigaraelektronik sigara fiyatelektronik sigara ego-t
Bilgi için teşekkürlermatbaakatalogkatalog tasarımkartvizitpromosyon ürünleri