Bir kadın bir çocuğu tartaklıyor. Sadece birkaç adım ötemde… Başına vuruyor, en az o darbeler kadar vuran, örseleyen kelimeler eşliğinde. Zaten gidiş yönümde oldukları için birkaç adımda varıyorum yanlarına.

Kadına bu hoyrat dokunuşlarla örselediği ruhun bir çocuğa ait olduğunu hatırlatıyor, herkes gibi onun da bir yeri olan içimdeki dünyadan onunkine bir köprü atmaya çalışıyorum böylece.Kadın parasızlıktan söz ediyor. Çocuğun istediği oyuncaktan… Onu alamadığından… Çaresizlikten… Acıdan… Duyulmayan çığlıklardan…Ama yine de gülümsüyor bana. Köprünün bir ayağının içine kök saldığını, içimdeki dünyadan ona ulaşabildiğimi anlatıyor bana bu gülüşüyle.Elimi sıkıyor. “Duyulmak güzel!” dercesine… “Onaylamasan da beni, duydun ya sesimi. İçimdeki çığlığa kulak verdin ya!.. Artık kendimi duyurabilmek için çaresizce saldırmayacağım etrafıma. Bir çocuktan çıkarmayacağım yok sayılmanın acısını. Varsın, ona asla veremeyeceğim şeyler istesin benden. Durmadan ısrar etsin onları almam için. Yine de vurmayacağım ona, emin olabilirsin. Vurmak için her kalktığında elim, senin beni gören gözlerini hatırlayacağım çünkü. Beni bana hatırlatan; dost olduğumuzu, içindeki dünyada bana da bir yer olduğunu anlatan o gözlerini…”