Ben bir küçük cezveyim, uygun kahve bulamayan…İçime atılan kahve bana sormadı hiç beni ister misin diye.Bir amacım vardı pişirebilmek ve en iyi köpüğü sağlayabilmek.Ama ben cezve olmak istememiştim ki…Bana dayatılan göreve ısınamadan kahveyi ısıtmam beklendi hep.Görevimi iyi yapamadığım kanaatine varılır, arada süte talim edilirdim.Ama ben sütte istemiyordum, ben cezve olmak istememiştim ki zaten.Karşımda küstah duruşlu bulaşık makinasına özendim hep.Gönlünü hoş tutmak için neler yapılmazdı ki.Üçü bir arada deterjanla beslenir portakal özlü koku giderici ile desteklenirdi.Ama sorsalar o da bulaşık makinası olmak istemezdi belkide…Yıllarca hizmet ettim bu sisteme, fikrim bile sorulmadan.Bir beklentim yoktu zaten.Benden beklenen her görevi yerine getirir yine de tel süngerle derimin soyulmasından kaçamazdım.Beni ocakta unutur, kahve ile bütünleşmemi sağlar, sonra da derimi soyarak türlü işkenceler yapardı ev hanımı takma adlı vizdansız.İyi de ben cezve olmak istememiştim ki zaten…Bütün bunlara katlandım ta ki 6 parça parlak altın kaplama kulp lara sahip cezve takımı, işkence odasının mermer kaplı tezgahına merhaba diyene dek..Zamanı gelmişti artık.Bende “eskileeeerr alıyooo eeeeskiciiii” diye höyküren amcanın tezgahında yerimi alacaktım.Bana hiçbirşey koymadı da eskici amcanın “cevze” demesi koydu.Bana yakıştırılan cezve ismini benimsemem uzun yıllar almış,dayatılan göreve ses çıkarmamış, sonra da paçavra gibi kenara atılmış olmam koymadı da dayatılan ismin yanlış telaffuz edilmesi koydu.Heh!ne garip değilmi.Sahibin sürekli tekrarladığı bi kelime vardı hafızama kazınan “boşveeerrr”.Tabi ya bunu da boşveriririm.Hem ben zaten cezve olmak istememiştim ki…