Kiliselerin Almanya’da Kültür ve Sanat etkinliklerini duyuyor, gazetelerden haftalık, dergilerden aylık programları okuyor, fakat birtürlü izleme fırsatı bulamıyordum. Milyonlarca insanın ödediği Kilise vergilerinin nereye gittiğini merak eder dururdum.
80’li yılların başında, ülkemdeki faşizme karşı yapılan ve binlerce insanımızın katıldığı açlık grevlerine, başlangıçta karşı çıkan, ardından kiliselerinin kapılarını açan tanrıbilimcilerinin, insan kayıplarını önlemek için, başımızdan doktorları eksik etmeyen ve ısrarla vazgeçilmesini dileyen tavırlarını anımsamamak mümkün değil.
1981 yılında yazdığım ve yönettiğim “ Demokrasi Oyunu ” Lockum şehrindeki İlâhiyat Fakültesinde üç gün süren tartışma-bilgilendirme plâtformunda yüzlerce izleyici buldu. Daha sonraları birçok Kilise tarafından çağrılı olarak gittiğimizde gösterilen ilgi ve destek bizi güçlendiriyor ve daha aktif olmamıza neden oluyordu.
Kiliseler her mahallede bir iki İncil kursu açacaklarına, din çıkarcılığı gütmeyen sanat ve kültür çalışmalarını arttırarak, toplumuna karşı yüklenilmesi gereken sorumluluklarını yerine getiriyor, gençleri ve yetişkinleri çatıları altında toplamayı başarıyorlar. Tiyatroların yanısıra kurulan, küçük veya büyük orkestraları klâsik batı müziği konserleri veriyor, Kiliselerine üye olanların dışındaki insanlar da bu etkinlikleri beğeniyle izleyerek kendi toplumlarına örnek alıyorlar.