İstanbul’un akşam trafiğinde kurallara uyarak araba kullanmak zordur. Sen istediğin kadar kendi şeridinde gitmeye çalışsan da, birileri ya arkandan selektör yapar, ya sağından geçip pat diye önüne atlar, ya da iki taraftan seni sıkıştırırlar. Biraz hızlı gitmeye çalışsan önüne bir dolmuş çıkar seni durdurur, yavaşlasan arkadan kornaya basarlar, küfür kıyamet gırla gider.Benim yolum belli, kimseye değmeden gideceğim yere giderim desen de, hergün meydana gelen irili ufaklı kazalardan biri birgün seni de bulacaktır. Ya akşam trafiğine girmeyeceksin, ya da birileri gelip senin fren lambanı kıracak veya er geç sen birilerinin tamponuna değeceksin. Bu kaçınılmaz.İşte fikrini söylemek, hele hele fikir yazısı yazmak İstanbul’un akşam trafiğinde araba kullanmaya benziyor. Allah kazadan beladan saklasın.Dolmuşçular otobüsleri, taksiciler dolmuşları, özel arabalar taksileri, kamyoncular özel arabaları, yayalar hiçbirini sevmiyor. Bu kadar taraflara bölünmüş bir trafikte, başına gelecek kazada meramını da anlatamazsın. Birileri kazadan sonra levyesini kapıp sana saldırmaya hazırdır. Yav! Ben kendi yolumda gidiyordum, o gelip bana çarptı desen de çare olmaz. Hele hele lüks bir arabaya çarpmışsan, arabandan da olursun.Yıllarca araba kullanmış ama beyninin direksiyonunu bir türlü düz tutamamış tecrübeli şoförler ise en tehlikelileridir. Onlar kendileri kolay kolay kaza yapmaz ama sana en ağırını yaptırırlar. Kendileri analarının karnında şoförlük öğrendikleri için (!) sana müsamahaları da yoktur. Ayrıca trafik polislerini de iyi tanırlar, onlara dalkavukluk yaparken kendilerini kurtarır, trafik kurallarını hiçe sayarlar. Yollar onların, kurallar ise senin içindir.Kazasız belasız, şeridimde devam etmek için…