Birkaç günlük, günlük yazma girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı. İlk gün her şey süperdi. Çok akıcı bir gündü, dile gelmişti sanki. Ertesi gün, buna ailesi de destek çıktı. Üçüncü gün olayın kahramanları ölmeye başladı. Ardından olay yerindeki nesneler grev kararı alıp beyazlara büründüler. Ve son günde, belediye yakım ekiplerince günlüğe el koyuldu ve yakıldı.Başladığı projeyi bitiremeyen bir karakterden bahsediyoruz. Kuş kafesine benzeyen bir evi var, ama kendisi kuş olduğundan evi kafes muamelesi görüyor. Kuş olmak kimine göre özgür olmak anlamına gelebilir. O, özgür değildi. Evinde dertleştiği bir eşi yok ne yazık ki. Duvardaki vidalar gibi ölüme terk edildi. Günlük yazmak istedi bir ara; kılıçtan keskin diye methedilen kalemi keşfedip, ama anlatıldığı gibi sonuç hüsran. Kalem elini kesti, ilerde biri tarafından okunmaya değer bir hayatı yoktu.Gün boyu aynalı salıncağında şarkılar söyler, sonrada alt kattaki yemlikten günlük beslenme ihtiyacını karşılardı. “Günlük” kelimesini canını sıktı. Bir daha, daha dikkatli anlatılmaya karar verdi kahraman.Aynadaki aksi, ilerde ondan hoşlanacağı kişiye hazırlık olarak süslenmeyi gerektiriyordu. Birden ampul patladı ve her yer karardı. Evde çok kullandığı eşyaların ona sırtını dönmesi canını sıkıyordu. En sık kullandığı eşyalara son zamanlarda bir şey oluyordu. Önceki gün, çok sevdiği bardak takımının son ferdi de kulpundan kırıldı. İnatla o bardaktan çay içiyordu ama eli her an kesilebilirdi.Aynalı salıncağında sallanmaya devam ederken odasına konuk olan hamamböceğine odaklandı. Rutin, sakin ve düzgün bir hayatmış gibi gözüktü. Devrimden onlar da nasibini almıştı ama yok olmamışlardı. Bu dünyanın saygın canlılarındandı. Onu takip etmeye başladı. Yeşillikten mermer tezgaha gelişen dünyalarında yemek bulmanın telaşıyla Gazi Koşusu’ ndaki atlar gibi hareket ediyordu. Onları imrendiğini fark etti. Ama onlardan birini besleyecek kadar sorumluluk sahibi değildi, lakin bu kafeste kendini zor besliyordu. Hamamböcekleri çocukluğundan beri morali bozulduğunda ortaya çıkan ve onu, yeni şeylere tekrar motive olmaya teşvik edecek kadar mübarek canlılardı. Onlardaki hırs ve düzen hoşuna gidiyordu. Kendi ırkına baktı. Nerden geldiğine madden ikna olmuyordu. Nereye gideceği düzensizdi ve parametrelere göre sürekli değişen umutlara bağlıydı. Hamamböceklerinin Calgon kullanınca uzun yaşayan makineleri yoktu. Hamamböcekleri; birbirlerini, seviştikleri anlara ait videoyla tehdit etmiyordu. Hamamböcekleri, kendileri için çok stratejik çöp kutularını ele geçirirken, birbirlerini toplu halde öldürmüyor ya da birbirlerini geldikleri bölgelere göre provoke edip gruplaşmıyor ve birbirlerine düşmüyordu. Hamamböcekleri, televizyon karşısına geçip bir dizinin tekrarını veya oynanmış maçın tartışılan pozisyonlarını izlemiyordu. Hamamböcekleri, onlar hakkında böyle düşündüğümü bile bilmiyordu. Hatta, adlarının hamamböceği olduğunun bile farkında değildi. Hamamböceği, benden sadece kaçıyordu ama üstümde dolaşmayı da biliyordu.

vidalar
vidalar

Çöplüğe ilk önce; fotofinişe bakacak olursak, duvardaki vidanın yanından hareket eden hamamböceği vardı. Vidayı bir gün diplomamı asarım diye çakmıştım. Diplomamı aldım ama işyerim onu isteyince bu hayalimden vaz geçtim. Şimdi kuruntu muamelesi gören hayaller yüzünden duvarda o kadar bakire vida vardı ki. Umutsuzca bir saatin, bir tablonun, bir çerçevenin asılmasını bekliyorlar. Bazıları dul kalmış mesela. Salondaki vida birkaç sene aile yadigarı tabloyu taşıdı ama ilk evlenen çocuğa aile göreneği olarak hediye edilince, dul kaldı. Holdeki ve yatak odasındakiler bakireydi. Bir anlık hevesle çakılmışlardı. Yamama tabloları içlerine sinmeyince kaldırdım ve onları kendi hallerine bıraktım. Bazıları dayanamayıp intihar etti. Yerden kaldırıp, huzur bulacakları bir yere gömdüm onları…Tam emin değilim aslında. Bana gelen uyarıları cevaplamak ya da üstüne gelen şarapnel parçalarına şükredip yerdeki insan parçalarını tasa dolduranları izlemek? Onları hep salıncaktaki aynadan izledim. Kuşlar için, televizyon demek tam yerinde olur. Bu dünyadaki canlıların birkaç inçlik ekranın muhteşem çekiciliğine kurban olması ve bazı kurbanların, filmin başında kahraman diye kandırılması. Ben birkaç albümlük canı olan şarkıcı değildim ki, bu kadar şarkı söyleyeyim cik cik. Karanlıkta uyumam gerekti, kuş olmam bunu gerektirirdi. Ötmeyi bıraktım birden. Hala insan olduğuma kanaat getiremiyordum. Donumu öne çekip; kuşbakışı, penisime bakınca hem insan hem de erkek olduğumu hatırladım. Karanlıkta bakınca uğursuzluk getirdiğine inanılan aynaya bakmayı kesip, beni uzaklara götüren vida ve kendine hayran bırakan hamamböceğine baktım. Hamamböcekleri karanlıkta hep karşıma çıkardı. Benim için bir mum yakmazlardı ama canımı da yakmazlardı. Onlar gibi olmak isteyecektim ama ya onlar da benim gibi olmak istiyorlarsa, bunun bir anlamı yoktu ki? Onlar gibi olmak soru işareti hem, bu kelime-i şahadetle Müslüman olmaya benzemez ki…Duvarsız, postersiz, vidasız ve aynasız bir yere uzanmam gerekti. Üstümde ilerleyen hamamböceklerini hayal ettim, bu kuruntu değildi. Adımları içimi ürpertti. Nereye yöneleceklerdi acaba? Koluma yöneldi bir tanesi. Yavaşça dirseğim ve bileğim… orda ayak izleri kayboldu. İçim burkuldu. Gözümü açtım ve bileğime baktım. Üzerimde ilerleyen bir tek saat vardı.