Sevgili hafif ahalisi, bir yazarla tanıştım ki; ‘Yazmazsam olmaz.’ dedim kendime.Kafamın içinde sayın yazar Seda Diker Hanım’ın yazdıklarını, dediklerini düşün düşün düşünüyorum. Kendi yanıtlarımı yetiştiriyorum evin içinde dolanırken. İlk önce ‘vavvv!’ dedim, sayın yazarın ilk yazısını okuduğumda.Bu cumartesi, Sabah’ın Cumartesi ekinde karşılaştım kendileriyle. Yazının başlığı ‘Vampir Erkekler.’Spiritüel tarafı hayli olduğunu öğrenecektimaraştırınca. Enerji vampirliği mevzusunun aşktaki yansımalarını aktarmaktaydı kendileri. Üzerinde konuşulacak çok konu olduğunu internetten hakkında ne bulduysam okuduğumda öğrenecektim. Makalelerini tek tek okudum.Fakat okudukça ilk izlenim değişti ve daha muğlak bir izlenim bıraktı yerini. Muğlaklı mı neden?Vampir erkekler makalesi muhteşem. Orada çelişki bulmadım lakin çelişkiler başka yerlerde:

(www.uzman.tv.com adresinden alınmıştır.)
(www.uzman.tv.com adresinden alınmıştır.)

ŞEFKAT
Mesela şefkat kadına dair bir durum değilmiş. Bunu erkeğe sunuyorsa kadın, başlı başına yanlış yapıyormuş. Şefkati erkeğe mahsus bir kavram olarak gören yazar, ‘Şefkati kadın çocuğuna sunar, erkeğine değil’ diye açıklıyor. Şefkati eğer erkeğe sunarsa o zaman kadın anne gibi olur ve erkek onu annesi sanar bilinç altı.Sevgili yazar, Sayın Seda Diker Hanım; Allah aşkına ne diye aşk yaşayacağız işin içinde şefkat yoksa? İlişki yazarı olarak bunu savunuyorsanız, ilişki yaşamanın anlamı nerede kalıyor; ilişki kavramının içinden kocaman bir şefkat kavramını çıkartırsak diye sormak istiyorum size.Sayın yazarın katıldığı bir TV programındaki erkek bir katılımcı ‘Olur mu öyle şey, ben kadınımın omzunda ağlarım da gerekirse. O da benim için limandır. Erkeklere bindirilen ön yargıların devamını getirir bu söylem. Erkek her daim güçlü olmalı söylemini kuvvetlendirir bu söylem’ diye de eklemekte. Kadının değil erkek olarak bizlerin de şefkate ihtiyacımız vardır ve bu normaldir diyor.ERKEĞİN HİPNOZ ETMEK İÇİN SATRANÇ ŞART
Takıldığım ikinci kısım, flört dönemi satranç dönemiymiş. Şöyle ki, erkek iki el sonra kazanacağını bilirse oyunu oynamazmış. Sayın yazara şu tür sorular gelmiş: ‘İyi de bu bir oyun mu, aşk bir satranç mı?’ Bu soruyu soran yürekleri gönülden tebrik ediyorum.İlişkinin kazanılması için belli prosedürlere uymanın şart olduğunu aktaran yazar, bunlara uyulmadığı takdirde, kaybedenin kadın olduğunu iletiyor. Kuralların aşk denen kavramın temelinde olduğuna vurgu yapan yazar, bu kuralları kabul edenin aşkta mutlu olacağını geri kalan kadınların ise mutlu olmasının düşük bir olasılık olduğunu dile getiriyor.Kendini açmak, kalbini açmanın dahi prosedürleri olduğunu aktaran yazar, aşkı yaşamanın ve erkeği aşık etmenin yollarını anlatıyor.KISKANÇLIK
Bir diğer dikkatimi çeken konu ise aşkta kıskançlık konusunda yazarındüşünceleri oldu:‘Kıskançlık bastırılmalı daha doğrusu kıskanma. Erkeğini serbest bırak ve tepki gösterme seninse zaten senindir, değilse gider zaten.’ şeklinde açıklamaları oldu. Aşık insan, nasıl bu denli esnek/ flexible olabilir ki?Sayın yazarın bir tek kez dahi aşık olmadığını düşünüyorum. Neden? Aşk prosedüre dayanır mı? Hangi prosedür? Aşıksan gördüğünde yanakların kızarıyorsa, hangi role inanır ki o erkek? Dahası rolün gereğinin idrak edemeyen bir okuyucuyum. Aşkta rol nasıl olabilir? Samimiyet aşkın neresinde? Tam tersine kadın olduğu gibi olur, erkekte öyle; ne satranç var ne prosedür. Uyarsa uyar, uymazsa birbirlerine uymazlar. Aşk en samimi olunan alan.Sayın yazar, hangi prosedürü aşk kabul edebilir? Bir gözyaşını hangi kabul tutabilir? İçinize oturdu bir cümle diyelim küt diye boğazına bir düğüm bağlamaz mı? Tam o anda nasıl bir prosedür uygulanır? Yüz ifadeniz kaçmaya çalışsanız da samimi olanı ele vermez mi?Bir kadının sürekli aradığını göreceksiniz ve bir şey demeyeceksiniz ya da bir tepki veremeyeceksiniz; nasıl bir aşktır bu? Ya da bu bahsetmekte olduğunuz aşk kavramı mıdır? Bu acizane okuyucunun anlayamadığı ikincil bir aşk kavramı mı vardır, bilemiyorum.Sayın yazar, aşk kavramı; hangi oyunu, kuralı, rolü; ‘Şöyle yapmalıyım, şimdi erkeğim bunu dedi, o zaman ben tam bu anda şunu dersem başardım, erkeğim cepte! demeyi kaldırır? Aşk böyle bir şey midir ki bu denli spontanlıktan/ doğallıktan uzak bir kavramdır?Aşktır bu, kalbinin attığını her an hissedersin. Dünya başkalaşır. Çevrendekiler dahi bir şekilde aşık olduğunuzu anlar. Çiçekler açmadan size açmış görünür. Uyuyamazsınız. Ona sarılıp uyuduğunuzu düşlersiniz ancak öyle uyuyabilirsiniz. Günler onun düşüncesiyle yol alır. Cümleleri, her mimiği beyninizde yol alır gün boyu. Birine aniden onun ismiyle seslenirsiniz.Kadın olduğunuzu baştan aşağı ruhunuzda varlığıyla hissettirendir. Her gün tanrıya şükredersiniz. Bir gün sadece elinizi tutar, yanaklarınız baştan aşağı kıpkırmızı oluverir. Karizmanızın dağıldığını düşünürsünüz, bu noktada dahi bu kadar belli edecekse kadın; nasıl rol yapacak? Hangi prodesedür?
Aşk kendimizi istemesek dahi ele verdiğimiz alan değil midir?
Ki, zaten bu nedenle aşk bu denli çekicidir. Her alanda olmak istediğimiz gibi olmuşuzdur. Savunmalarımızın, maskelerimizin düştüğü bir alan olmalı ki, o noktada kendimizi özgürce aşkın kollarına bırakabilelim. Nerede sığınmak, bulmak, ‘Bu o!’ demek? Bu o’ysa şayet, ben bu’yum; ne var bunda? Rolsüz olmamız gerekmiyor mu? Ben mi yanlış anlıyorum sayın yazar?Saygılar sunuyorum efendim…Not: Bu yazı, acizane bir okuyucunun anlayamadığı konuları ele aldığı bir düşünce yazısıdır. Sayın Seda Diker’e hiçbir itham ya da yargıda bulunmamakta olup fikirleri karşısında kendi düşüncelerimi aktardığım ve düşünce sürecini paylaştığım bir yazıdır.