hiç sevmedim bilemeyeceğim. Bilmekte istediğimi sanmıyorum.
Ya da yazdıklarını.
Sevmek istemediğim birinin yazdıklarını sevmek.. Bak bu hiç mümkün değil. Şahsını değil (öz) fikirlerini sevmiyorum.
Vatanı sevmek nedir biliyor musun?
Vatanı sevmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyorum, en az senin kadar. Bu konuda yazacaklarım hiç yere kıvıl olur, zorlama.
Sömürmek nedir biliyor musun?
Sömürmek değilde sömürülmek nedir, çok iyi biliyorum. Adı geçen şahıs gibileri fazlasıyla öğrettiler sağolsunlar.
Duygu sömürüsü hariç ama…
Biliyor musun?
İşte nuMB bahsi geçen sömürü de bu. Doğru yazı yazıyor ama bunu doğru bildiği için değil. zamanı geldiği için yazıyor. Kuyuya bir taş atıyor, sonra da kenardan izliyor. İşler biraz düzelirse yeni bir taş daha. bir taş daha. bir taş daha…
ben bu mantığı anlayamıyorum.Neden bir yazardan özü sözü bir olması beklenir ki?Neden?O adamın işi yazmaksa eğer sadece yazılarını değerlendirmek gerekir.Neden bir yazar sadece yazılarıyla sevilemiyor ya da nefret edilemiyor?Sonra da hangi mantıklı şahsını değil (öz) fikrini sevmiyorun denilebiliyor?
bir yazarın ne amaçla yazdığı objektif ve aklı başında bir okuyucu kitlesinin problemi olmamalıdır,değildir de zaten..
ama zaten kabul görebilmesi için yazı yazmadan yazıyormuş gibi görünmesi yeterliydi değil mi?kurduğu cümlelerden kimsenin hiç bişi anlamaması gerekirdi.vs.
Ben sapkın bir insan olayım sonra tutup güzel bir yazı, kitap vs. yazayım. sonra da desinler ki; ya boş verin adamın öyle böyle olduğuna güzel yazmış. Olmaz arkadaşım olmaz. bunu ne sen kabul edersin ne de bir başkası.
kimler kabul etmiyor?herşeyi magazinleşmiş mantıkla irdeleyenler,yargılayanlar kabul etmiyor…ne yapacağız şimdi gayliğin ruhsal problem olarak görüldüğü devirlerde leonardo da vinci’nin tablolarini mi parcalayacaktik?,dostoyevski sübyancıydı diye kitaplarını yakacagiz?antik yunan donemi medeniyetin en parlak donemiyken,o donemi “seks alemleri” olarak mı nitelendireceğiz.
ya kardeşim adam yazdığına inanmak, öle düşünmek zorunda mı sanki.. içinden gelmiş öle yazmış adı üstünde yazar, cinayet romanı da yazar, aşk romanı da ya da hayatla ilgili istediği şeyleri yazar… populer olan konuya yönelerek yazı yazmasından daha doğal ne var adam bu işi para kazanmak ve populeritesini korumak için yapıyor..
Hiç dinlemediğin bir müziği, hiç okumadığın bir türü, hiç bilmediğin bir yöntemi aşağılayarak yargılamak hakkın, hangi paşanın torunu olmandan kaynaklanıyor o halde? Seni sömürmediyse sus, biz salaklar bu yazılarla sömürülerek mutlu oluyoruz… Sen zaten sömürülemez duygulara sahip olduğunu gösteriyorsun!
ya okumadımı, dinlemediğimi nereden çıkarıyorsun. aşağılamak? nerede aşağıladım?
sağolsun bir arkadaş yazımın sert olduğunu söyledi (evet böyle medeni arkadaşlar var) okudum ama diğer yazılardan daha sert durmuyor hiç. Susmam gereken yeri bilir ve susarım.
bu konu bence amacından sapmaktadır ve burada kendi adıma noktayı koyuyorum. isteyen kahpeye vurmaya devam edebilir.
1) Gündem: Yazarımız güzel cümleler kuruyor, trend yaratıyor, söylediklerini takip etmemiz gerektiğini ima ediyor, peki yazarımız söylediklerine uyuyor mu? Neymiş, ben bu ülkenin vatandaşını çakıl taşından daha çok seviyorum, suç mu, eh peki söyledin bu sözü hadi hareketini de görelim. Hareket ne, jeepine atlayıp villana gitmek mi? Gerçekten kendini yani vatandaşını daha çok seviyormuşsun. Kaldı ki o önemsediğimiz çakıl taşı bizi var edendir, ve biz o çakıl taşı varolduğu sürece varızdır, kaldı ki vatandaşın değeri senin gibi içi dışı bir olmayanlar yüzünden düşmedi mi? Kaldı ki devletin vatandaşına karşı işlediği suçu politikacılarla bir tuttuğun yıllardır sindirilmiş halkın üzerine yıkmak niyedir… (Bkz: Devletin memuru olan polisin memur hakları için yürüyen memur sendikası üyelerine saldırıp dövmesi, başka bir memura köpekle saldırması, geleceğini temsil edeceği hür düşünceli gençlere terörist diye müdahele etmesi…). Bu halk şu çıkarsamaya ulaşmıştır deneyimleriyle; olaylara karışma zaman geçer, herşey değişir aman sana bişey olmasın (yani aman bok yoluna gitme! Nice güzel insanlar bilmez miyiz bok yoluna giden, onlar bilmez miydi köşelerinde yazı yazıp benim gibi, yazarımız gibi ahkam kesmeyi). Ben annemden babamdan hep şu nasihatı alarak okuluma gittim/büyüdüm “aman kimselere karışma”, ama benim çocuklarım hep şu nasihatı alacaklar “doğru bildiğini yap ben yanında olacağım”.
2) Biraz da dünyadan; John Lennon güzel adamdı, barış kardeşlik derdi ama nerede derdi, düşünün abimi “imagine” adlı o muhteşem eşitlik şarkısını yazarken kendi şatosunun arazisi içindeki bilmem kaç dönümlük gölünün (kendi gölü diyorum) yanıbaşında… sevmiyor muyum hala adamı, seviyorum ama o hiç değilse düşüncelerini hep anlatmıştır insanları yargılamaya kalkmadan. Ama yine de kitchliktir bu şarkının asgari ücretle çalışan bir işçi tarafından mutlulukla dinlenebilmesini beklemek ve bir fabrikatörün işçileriyle bu şarkıyı söyleyip işçinin artı değerini yine işçiyle paylaşması.
3) Genelden; Bir yazar dilediğini yazar, bu durum kabülümdür. Tanırım bazılarını ve gerçekte yanıltıcıdır çoğu; mesela aşk acıları içinde kıvrandıklarını söylerken çoğunun niyeti o akşam tanıştıkları yenilerini götürmektir. Çoğunun yaptığı sevgiliye sarılırken yan taraftakine göz kırpmaktır. Yaşadıklarını hep çarpıtırlar, hak vermek durumunda kalırsınız çoğuna, çünkü anlatırken haklıdırlar, çünkü iyi kurgularlar, dedim ya olanları değil kurguladıklarını anlatırlar. Ki bu normal karşılanmalıdır ve zevkle de okunulabilinir ama asla analiz edilmeden kabul edilmemelidir, kabul edilse bile inanılmamalıdır(edebiyattan bahsediyorum).
4) Arabesk nedir? Ancak umutsuzluk hikayeleri diyebilirim arabesk türkü/şarkılara, kendi içinde başlıca ikiye ayırır Müslüm Baba ana konuları: “Orhan der ki bu dünya böyle gelmiş böyle gitmez, ben derim ki bu dünya böyle gelmiş böyle gider”. Abim olayı bitirmiştir, saygımı duyarım kendilerine. Temel’ e ikramiyeden büyük miktarda para çikar ve imajini degistirmek ister.Ilk önce gözlük almaya karar verir.Gözlükçüden kaliteli bir gözlük ister,gözlügü takar ve fiatini sorar 10 Milyon cevabini alinca bu gözlük yakismadi diyerek baska gözlük dener fiati sorar 100 Milyon lafina da karsilik yakismadigini soyler.Gözlükçü çelik kasa da sakli dünyada benzeri olmadigini söyledigi gözlügü çikarir. Temel gözlügü takar hosuna gider.Çünkü gözlükçü karsisinda çiplak durmaktadir.Etrafina bakar tüm insanlar çiplak gözükmektedir.Gözlügü 100 Milyar’a satin alir evin yolunu tutar Fadimeye hava atacaktir.Eve girince köyden hemserisi Dursun misafir gelmistir fakat Fadime ile Dursun’u çiplak görmektedir.gözlügü çikarir yine çiplak görmektedir.Gözlügü takar çiplak,çikarir çiplak sinirlenip gözlügü ayaklarinin altina alir kodumun gözlügü ne çabuk bozuldu der.
5) Benim bu tür bir yazı yazmam tamamen kitchliktir, çünkü hep bırakınız yapabiliyorlarsa yapsınlar ve de etsinler deyip geçerim… İzleyici olarak varolduğumu düşünmüşümdür hep, müdahele yeteneğimin olmadığını (Arthur C. Clarke “Son Nesil” etkilemiştir beni küçükken).
Neyse ben artık olduğu gibi görünen ya da göründüğü gibi olanları istiyorum çevremde, laf cambazları olanları değil. Ha bir de arabesk falan dinlemem, varsa bulutsuzluk özlemi alayım ya da mümkünse ortaya karışık bir deep fleetwood led…
Evet,”bırakınız yapabiliyorlarsa yapsınlar ve de etsinler”geleneğinin veya zihniyetinin mirasçısı olduğun için herhalde müdahele edemiyeceğini düşünüyorsun.Hep bir kurtarıcı bekleyelim;sen Ahmet Altan’dan veya başkasından özü sözü bir olmasını ya da teorisiyle pratiğinin uyuşmasını bekliyorsun da sen ne yapıyorsun?Aslında arabeskte de Bulutsuzluk Özlemi’nde de tema olarak ortaklıklar yok mu? aslında aynı şeye ağlanmıyor mu?!
İçtenlikle birşey yapmadığımı açıklamışım işte, ve sende bunu kullanarak beni eleştirmişsin, bırakayım eleştir, bırakayım istediğini kurtar. Müdahele yeteneğimin eksikliğini duymuyorum mu zannediyorsun (ki bu mücadele etmediğim anlamına gelmez); depremden hemen sonra Gölcük’e gitmiştim (hiçbir yakınım olmadığı halde) ve varır varmaz yapabileceğim herhangi bir yardımın olamayacağını anlamıştım, yıkılan binalardan daha beter yıkılan insanların halini izledim. Yıkılmış sokaklarında sadece tanık olarak dolaşıp yaşananları hafızama kazıdım. İnan bana oralarda Ahmet’i ve Mehmet’i göremedim.
Arabesk konusunda verdiğin tema örneğini de dikkate almıyorum, alsam direk Shakespeare’e laf atmışsın gibi durur (Romeo Juliet aslında arabeskin öz temasıdır abi, Romeo abimize de at arabası şoförü olduğundan kızı vermediler zaten); “evinde gitarın var mı? Gidelim öyleyse” ve lütfen “güneşimden kaç”… (Peki ya müzik).
Gelmiş geçmiş en ahmak görüştür. “Kendi bilmem nerde oturuyor, bir de fakirlik edebiyatı yapıyor”… Senelerce kıçını yırtıp 500 ayrı davadan yargılanmış, senelerce müzik yapıcam diye beş parasız dolaşmış iki adam paralanınca söylemlerini mi değiştirmek zorundalar? Ya da o paraları sizsiz yemeleri konusunda bir hasetiniz mi var?
Ahmet Altan: Yazdıklarımdan para kazanıyorum, o halde bu parayı kullanmamalı, jipe binmemeliyim, aç gibi davranmalıyım ya da yiyip içip hiç eleştiri yapmamalıyım…
John Lennon: Imagine ı yazdık ama halbuki şimdi “paraya da kodum, size de” yazma zamanıydı…
Nejat Yavaşoğulları: Salaklar hala beni beş kuruşsuz sanıyorlar, rahat rahat şarkı yazıyorum…
Sarkac;anlaşılması gayet kolay olan yazıma daha dikkatli bakarsan vurgunun Bulutsuzluk Özlemi’ne olmadığını,sorunun kişilikler ve isimler olmadığını da görebilirsin.
Ayrıca bana eleştiri hakkı tanıdığın için sana teşekkür mü etmem gerekiyor?Savunduğun zihniyetin meyveleri olsa gerek bunlar.
Lütfen bana cevap filan da yazma öyle bir beklentim de yok;aynı dilden konuştuğumuzu sanmıyorum.
“diye beş parasız dolaşmış iki adam paralanınca söylemlerini mi değiştirmek zorundalar?” Hayır. Lütfen şu paragrafımı tekrar okuyunuz: Bir yazar dilediğini yazar, bu durum kabülümdür… dedim ya olanları değil kurguladıklarını anlatırlar. Ki bu normal karşılanmalıdır ve zevkle de okunulabilinir ama asla analiz edilmeden kabul edilmemelidir, kabul edilse bile inanılmamalıdır(edebiyattan bahsediyorum).
Ahmet Bey ve John Bey olaylarında anlatmak istediğim temel kavram “tuzu kuru olmak” deyimindeki durumdur(Ben de bu durumdayımdır pek çok zaman).
İşte hesap numaram: Tuzruhu Bank, Salt Lake City, 345367.
Mutfağımda tema kullanıyorum, tema da herkese göre bir tema bulunur. (Pardon bir önceki cümlede yanlışlıkla teba yerine tema yazılmıştır).
peki peki anladık..en sıkı entelektuel sensin,en agir kitaplari sen okudun,en kasvetli filmleri sen izledin,en anlasilmaz sozleri sen cozdun..en populer olani sen reddettin..sen neymissin be abi!!
ahmet altan populer mi?ne gerek var okumaya,anlamaya calismaya ne gerek var..degil mi?nasilsa radikalin kitap ekinde sovmemisler mi?kotudur elbette..
hem aydin(!) kesim de elestiriyor..ne gerek var okumaya..degil mi?
vay be..objektiflik ne yana duser peki?bagimsiz elestiri kabiliyeti ne yana?
Objektif değilimdir. Kendi fikirlerimi söylerim amansızca. Yanlışım varsa kabul edebilirim canım isterse.
Bagimsiz elestiri kabiliyeti ne yana? (MN)
Bağımsız eleştiri yapabilecek durumda değilimdir. Ama sanırım ne bu tür bir yazı yazmaktır amacım: Arabeski sevmek nedir biliyor musun? Ahmet Altan’ı sevmek değil söz ettiğim. Ya da yazdıklarını. Vatanı sevmek nedir biliyor musun? Sömürmek nedir biliyor musun? Duygu sömürüsü hariç ama… Biliyor musun? Anlatsana bize!!! (Numb)
Ne de bu tür: kimler kabul etmiyor?herşeyi magazinleşmiş mantıkla irdeleyenler,yargılayanlar kabul etmiyor…ne yapacağız şimdi gayliğin ruhsal problem olarak görüldüğü devirlerde leonardo da vinci’nin tablolarini mi parcalayacaktik?,dostoyevski sübyancıydı diye kitaplarını yakacagiz?antik yunan donemi medeniyetin en parlak donemiyken,o donemi “seks alemleri” olarak mı nitelendireceğiz. (Mornehir)
Yazmak istediğim şu türde yazılardır: Hep bir kurtarıcı bekleyelim;sen Ahmet Altan’dan veya başkasından özü sözü bir olmasını ya da teorisiyle pratiğinin uyuşmasını bekliyorsun da sen ne yapıyorsun?Aslında arabeskte de Bulutsuzluk Özlemi’nde de tema olarak ortaklıklar yok mu? aslında aynı şeye ağlanmıyor mu?! (Hyalperest)
sıktı ama ya…birileri senin kadar okuduğunu anlayabiliyordur belki?hatta belki birileri hakketten okuyordur?belki sandığın gibi herkez salak değildir?belki?di mi?
Ahmet Altan, babasının gölgesi altında ezilen bir ceset. Aynı kaldırımdan yürümemek, babasının elinden tutmamak için kendini yollara atan, geldiği yer belli olan ama gideceği yer belli olmayan bir yazar.Biraz tarih okuyun, eğer bireyin babası mesleğinde çok başarılıysa, oğlu da aynı mesleği yapmaya kalktığında eline yüzüne gözüne bulaştırmıştır, bulaştırmadığı durumlar da istisnadır.Ailenin ilgi çekmek için hep pipisini gösteren erkek çocuğu havaları ellisinde de atmışında da devam ediyor, bunu yutanlar, yemeğe devam etsinler ama bana gelipte Ahmet Altan’ın hayat hakkında söyleyeceği kelimelerinden bahsetmesinler.Ahmet Altan’ı televoleleştiren zihniyetmiş :)Onun için 22 aydır Aktüel’de aşk ve kadın üzerine yazıyor değil mi ?Hayat üzerine konuşacak çok insan var ama siz gürültü dinlemeyi seven bir nesilsiniz ! (nesiliz:(
ahmet altan’ı severim.dün bir yazıya yorum yazarken altında bu yazıyı gördüm ve yorum yazmaya niyetlendim, fakat tarihinin çok öncelere dayandığını görünce tadı kaçmıştır diye düşündüm. şimdi bu yazıya yorum yazan @toplumcu’yu görünce bende heveslendim yazmaya.efenim, ahmet beyin bütün deneme kitaplarını okudum, çok ama çok hoşuma gidiyor. onu okurken sanki içimde kaybolan his rehberimin ayak izlerini buluyor gibi oluyorum, takip edince ilginç yerlere çıkıyor.beni en çok üzen adamın inançsız olduğunu kabullenmesi, çünkü inançsızlığın verdiği bunalımla sanki biraz, rotasını zorlayan yazılar yazıyor gibi. öyle olmasa bence daha ayağı yerde-sağlam yazılar yazabilir.
Ben hafta içi bir gün CNBC-e’de bir film izlemiştim. Hafta sonu Aaltan olduğu gibi filmi anlatmıştı, tam sayfa hem de. Üstelik en ufak emare yoktu, bu yazdıklarının bir filmden alındığı hakkında, filmi seyretmemiş birisi vay be nasıl da araştırmış, kurgulamış derdi. Özcesi bu ülkede orjinal eser bulmak hakikaten güç, serdar ortaç ne ise ahmet altan da o.
Ahah. Adeta eski hafif’ten bir yaprak olmus bu. Hep eski isimler. Bi iki tane de comez var; sizi tutmayalim burada; biz kendi aramizda biraz konusacagiz.Ulan phx bile adam olmus, gozlerim yasardi, hatta neredeyse aglayacagim. Ve hatta neredeyse Ahmet Altan’i savunasim var. Phx’le elele, “toplumcu” kardesi dovesim var.
ilk anların verdiği heyecanlı zevzek ahkamlar… sarkaç’ta değişti. sayın altan dünya ahiret biraderimdir artık, kankamdır, mahsun gözlümdür, beyaz saçlı sakallımdır.
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
bu yaştan sonra arabesk dinlemeye başlarım daha iyi. onlar en azından özü sözü birler. sömürülecek bir duygu var. SÖMÜR!
0
Arabeski sevmek nedir biliyor musun?
Ahmet Altan’ı sevmek değil söz ettiğim.
Ya da yazdıklarını.
Vatanı sevmek nedir biliyor musun?
Sömürmek nedir biliyor musun?
Duygu sömürüsü hariç ama…
Biliyor musun?
Anlatsana bize!!!
Arabeski sevmek nedir biliyor musun?
Ahmet Altan’ı sevmek değil söz ettiğim.
hiç sevmedim bilemeyeceğim. Bilmekte istediğimi sanmıyorum.
Ya da yazdıklarını.
Sevmek istemediğim birinin yazdıklarını sevmek.. Bak bu hiç mümkün değil. Şahsını değil (öz) fikirlerini sevmiyorum.
Vatanı sevmek nedir biliyor musun?
Vatanı sevmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyorum, en az senin kadar. Bu konuda yazacaklarım hiç yere kıvıl olur, zorlama.
Sömürmek nedir biliyor musun?
Sömürmek değilde sömürülmek nedir, çok iyi biliyorum. Adı geçen şahıs gibileri fazlasıyla öğrettiler sağolsunlar.
Duygu sömürüsü hariç ama…
Biliyor musun?
İşte nuMB bahsi geçen sömürü de bu. Doğru yazı yazıyor ama bunu doğru bildiği için değil. zamanı geldiği için yazıyor. Kuyuya bir taş atıyor, sonra da kenardan izliyor. İşler biraz düzelirse yeni bir taş daha. bir taş daha. bir taş daha…
Anlatsana bize!!!
Yok anlatmayayım zaten biliyorsunuz.
ben bu mantığı anlayamıyorum.Neden bir yazardan özü sözü bir olması beklenir ki?Neden?O adamın işi yazmaksa eğer sadece yazılarını değerlendirmek gerekir.Neden bir yazar sadece yazılarıyla sevilemiyor ya da nefret edilemiyor?Sonra da hangi mantıklı şahsını değil (öz) fikrini sevmiyorun denilebiliyor?
bir yazarın ne amaçla yazdığı objektif ve aklı başında bir okuyucu kitlesinin problemi olmamalıdır,değildir de zaten..
ama zaten kabul görebilmesi için yazı yazmadan yazıyormuş gibi görünmesi yeterliydi değil mi?kurduğu cümlelerden kimsenin hiç bişi anlamaması gerekirdi.vs.
Ben sapkın bir insan olayım sonra tutup güzel bir yazı, kitap vs. yazayım. sonra da desinler ki; ya boş verin adamın öyle böyle olduğuna güzel yazmış. Olmaz arkadaşım olmaz. bunu ne sen kabul edersin ne de bir başkası.
Ki kabul de edilmiyor.
kimler kabul etmiyor?herşeyi magazinleşmiş mantıkla irdeleyenler,yargılayanlar kabul etmiyor…ne yapacağız şimdi gayliğin ruhsal problem olarak görüldüğü devirlerde leonardo da vinci’nin tablolarini mi parcalayacaktik?,dostoyevski sübyancıydı diye kitaplarını yakacagiz?antik yunan donemi medeniyetin en parlak donemiyken,o donemi “seks alemleri” olarak mı nitelendireceğiz.
nereden baktigin neye baktigindan daha onemlidir.
ya kardeşim adam yazdığına inanmak, öle düşünmek zorunda mı sanki.. içinden gelmiş öle yazmış adı üstünde yazar, cinayet romanı da yazar, aşk romanı da ya da hayatla ilgili istediği şeyleri yazar… populer olan konuya yönelerek yazı yazmasından daha doğal ne var adam bu işi para kazanmak ve populeritesini korumak için yapıyor..
Hiç dinlemediğin bir müziği, hiç okumadığın bir türü, hiç bilmediğin bir yöntemi aşağılayarak yargılamak hakkın, hangi paşanın torunu olmandan kaynaklanıyor o halde? Seni sömürmediyse sus, biz salaklar bu yazılarla sömürülerek mutlu oluyoruz… Sen zaten sömürülemez duygulara sahip olduğunu gösteriyorsun!
ya okumadımı, dinlemediğimi nereden çıkarıyorsun. aşağılamak? nerede aşağıladım?
sağolsun bir arkadaş yazımın sert olduğunu söyledi (evet böyle medeni arkadaşlar var) okudum ama diğer yazılardan daha sert durmuyor hiç. Susmam gereken yeri bilir ve susarım.
bu konu bence amacından sapmaktadır ve burada kendi adıma noktayı koyuyorum. isteyen kahpeye vurmaya devam edebilir.
Kitchlik heryerde.
1) Gündem: Yazarımız güzel cümleler kuruyor, trend yaratıyor, söylediklerini takip etmemiz gerektiğini ima ediyor, peki yazarımız söylediklerine uyuyor mu? Neymiş, ben bu ülkenin vatandaşını çakıl taşından daha çok seviyorum, suç mu, eh peki söyledin bu sözü hadi hareketini de görelim. Hareket ne, jeepine atlayıp villana gitmek mi? Gerçekten kendini yani vatandaşını daha çok seviyormuşsun. Kaldı ki o önemsediğimiz çakıl taşı bizi var edendir, ve biz o çakıl taşı varolduğu sürece varızdır, kaldı ki vatandaşın değeri senin gibi içi dışı bir olmayanlar yüzünden düşmedi mi? Kaldı ki devletin vatandaşına karşı işlediği suçu politikacılarla bir tuttuğun yıllardır sindirilmiş halkın üzerine yıkmak niyedir… (Bkz: Devletin memuru olan polisin memur hakları için yürüyen memur sendikası üyelerine saldırıp dövmesi, başka bir memura köpekle saldırması, geleceğini temsil edeceği hür düşünceli gençlere terörist diye müdahele etmesi…). Bu halk şu çıkarsamaya ulaşmıştır deneyimleriyle; olaylara karışma zaman geçer, herşey değişir aman sana bişey olmasın (yani aman bok yoluna gitme! Nice güzel insanlar bilmez miyiz bok yoluna giden, onlar bilmez miydi köşelerinde yazı yazıp benim gibi, yazarımız gibi ahkam kesmeyi). Ben annemden babamdan hep şu nasihatı alarak okuluma gittim/büyüdüm “aman kimselere karışma”, ama benim çocuklarım hep şu nasihatı alacaklar “doğru bildiğini yap ben yanında olacağım”.
2) Biraz da dünyadan; John Lennon güzel adamdı, barış kardeşlik derdi ama nerede derdi, düşünün abimi “imagine” adlı o muhteşem eşitlik şarkısını yazarken kendi şatosunun arazisi içindeki bilmem kaç dönümlük gölünün (kendi gölü diyorum) yanıbaşında… sevmiyor muyum hala adamı, seviyorum ama o hiç değilse düşüncelerini hep anlatmıştır insanları yargılamaya kalkmadan. Ama yine de kitchliktir bu şarkının asgari ücretle çalışan bir işçi tarafından mutlulukla dinlenebilmesini beklemek ve bir fabrikatörün işçileriyle bu şarkıyı söyleyip işçinin artı değerini yine işçiyle paylaşması.
3) Genelden; Bir yazar dilediğini yazar, bu durum kabülümdür. Tanırım bazılarını ve gerçekte yanıltıcıdır çoğu; mesela aşk acıları içinde kıvrandıklarını söylerken çoğunun niyeti o akşam tanıştıkları yenilerini götürmektir. Çoğunun yaptığı sevgiliye sarılırken yan taraftakine göz kırpmaktır. Yaşadıklarını hep çarpıtırlar, hak vermek durumunda kalırsınız çoğuna, çünkü anlatırken haklıdırlar, çünkü iyi kurgularlar, dedim ya olanları değil kurguladıklarını anlatırlar. Ki bu normal karşılanmalıdır ve zevkle de okunulabilinir ama asla analiz edilmeden kabul edilmemelidir, kabul edilse bile inanılmamalıdır(edebiyattan bahsediyorum).
4) Arabesk nedir? Ancak umutsuzluk hikayeleri diyebilirim arabesk türkü/şarkılara, kendi içinde başlıca ikiye ayırır Müslüm Baba ana konuları: “Orhan der ki bu dünya böyle gelmiş böyle gitmez, ben derim ki bu dünya böyle gelmiş böyle gider”. Abim olayı bitirmiştir, saygımı duyarım kendilerine. Temel’ e ikramiyeden büyük miktarda para çikar ve imajini degistirmek ister.Ilk önce gözlük almaya karar verir.Gözlükçüden kaliteli bir gözlük ister,gözlügü takar ve fiatini sorar 10 Milyon cevabini alinca bu gözlük yakismadi diyerek baska gözlük dener fiati sorar 100 Milyon lafina da karsilik yakismadigini soyler.Gözlükçü çelik kasa da sakli dünyada benzeri olmadigini söyledigi gözlügü çikarir. Temel gözlügü takar hosuna gider.Çünkü gözlükçü karsisinda çiplak durmaktadir.Etrafina bakar tüm insanlar çiplak gözükmektedir.Gözlügü 100 Milyar’a satin alir evin yolunu tutar Fadimeye hava atacaktir.Eve girince köyden hemserisi Dursun misafir gelmistir fakat Fadime ile Dursun’u çiplak görmektedir.gözlügü çikarir yine çiplak görmektedir.Gözlügü takar çiplak,çikarir çiplak sinirlenip gözlügü ayaklarinin altina alir kodumun gözlügü ne çabuk bozuldu der.
5) Benim bu tür bir yazı yazmam tamamen kitchliktir, çünkü hep bırakınız yapabiliyorlarsa yapsınlar ve de etsinler deyip geçerim… İzleyici olarak varolduğumu düşünmüşümdür hep, müdahele yeteneğimin olmadığını (Arthur C. Clarke “Son Nesil” etkilemiştir beni küçükken).
Neyse ben artık olduğu gibi görünen ya da göründüğü gibi olanları istiyorum çevremde, laf cambazları olanları değil. Ha bir de arabesk falan dinlemem, varsa bulutsuzluk özlemi alayım ya da mümkünse ortaya karışık bir deep fleetwood led…
Evet,”bırakınız yapabiliyorlarsa yapsınlar ve de etsinler”geleneğinin veya zihniyetinin mirasçısı olduğun için herhalde müdahele edemiyeceğini düşünüyorsun.Hep bir kurtarıcı bekleyelim;sen Ahmet Altan’dan veya başkasından özü sözü bir olmasını ya da teorisiyle pratiğinin uyuşmasını bekliyorsun da sen ne yapıyorsun?Aslında arabeskte de Bulutsuzluk Özlemi’nde de tema olarak ortaklıklar yok mu? aslında aynı şeye ağlanmıyor mu?!
İçtenlikle birşey yapmadığımı açıklamışım işte, ve sende bunu kullanarak beni eleştirmişsin, bırakayım eleştir, bırakayım istediğini kurtar. Müdahele yeteneğimin eksikliğini duymuyorum mu zannediyorsun (ki bu mücadele etmediğim anlamına gelmez); depremden hemen sonra Gölcük’e gitmiştim (hiçbir yakınım olmadığı halde) ve varır varmaz yapabileceğim herhangi bir yardımın olamayacağını anlamıştım, yıkılan binalardan daha beter yıkılan insanların halini izledim. Yıkılmış sokaklarında sadece tanık olarak dolaşıp yaşananları hafızama kazıdım. İnan bana oralarda Ahmet’i ve Mehmet’i göremedim.
Arabesk konusunda verdiğin tema örneğini de dikkate almıyorum, alsam direk Shakespeare’e laf atmışsın gibi durur (Romeo Juliet aslında arabeskin öz temasıdır abi, Romeo abimize de at arabası şoförü olduğundan kızı vermediler zaten); “evinde gitarın var mı? Gidelim öyleyse” ve lütfen “güneşimden kaç”… (Peki ya müzik).
Gelmiş geçmiş en ahmak görüştür. “Kendi bilmem nerde oturuyor, bir de fakirlik edebiyatı yapıyor”… Senelerce kıçını yırtıp 500 ayrı davadan yargılanmış, senelerce müzik yapıcam diye beş parasız dolaşmış iki adam paralanınca söylemlerini mi değiştirmek zorundalar? Ya da o paraları sizsiz yemeleri konusunda bir hasetiniz mi var?
Ahmet Altan: Yazdıklarımdan para kazanıyorum, o halde bu parayı kullanmamalı, jipe binmemeliyim, aç gibi davranmalıyım ya da yiyip içip hiç eleştiri yapmamalıyım…
John Lennon: Imagine ı yazdık ama halbuki şimdi “paraya da kodum, size de” yazma zamanıydı…
Nejat Yavaşoğulları: Salaklar hala beni beş kuruşsuz sanıyorlar, rahat rahat şarkı yazıyorum…
İşte sizin ideal hayatınızda sanatçı söylemleri!
Gel de laf anlat;insanın alın damarı çatlar valla
Sarkac;anlaşılması gayet kolay olan yazıma daha dikkatli bakarsan vurgunun Bulutsuzluk Özlemi’ne olmadığını,sorunun kişilikler ve isimler olmadığını da görebilirsin.
Ayrıca bana eleştiri hakkı tanıdığın için sana teşekkür mü etmem gerekiyor?Savunduğun zihniyetin meyveleri olsa gerek bunlar.
Lütfen bana cevap filan da yazma öyle bir beklentim de yok;aynı dilden konuştuğumuzu sanmıyorum.
“diye beş parasız dolaşmış iki adam paralanınca söylemlerini mi değiştirmek zorundalar?” Hayır. Lütfen şu paragrafımı tekrar okuyunuz: Bir yazar dilediğini yazar, bu durum kabülümdür… dedim ya olanları değil kurguladıklarını anlatırlar. Ki bu normal karşılanmalıdır ve zevkle de okunulabilinir ama asla analiz edilmeden kabul edilmemelidir, kabul edilse bile inanılmamalıdır(edebiyattan bahsediyorum).
Ahmet Bey ve John Bey olaylarında anlatmak istediğim temel kavram “tuzu kuru olmak” deyimindeki durumdur(Ben de bu durumdayımdır pek çok zaman).
İşte hesap numaram: Tuzruhu Bank, Salt Lake City, 345367.
Mutfağımda tema kullanıyorum, tema da herkese göre bir tema bulunur. (Pardon bir önceki cümlede yanlışlıkla teba yerine tema yazılmıştır).
peki peki anladık..en sıkı entelektuel sensin,en agir kitaplari sen okudun,en kasvetli filmleri sen izledin,en anlasilmaz sozleri sen cozdun..en populer olani sen reddettin..sen neymissin be abi!!
ahmet altan populer mi?ne gerek var okumaya,anlamaya calismaya ne gerek var..degil mi?nasilsa radikalin kitap ekinde sovmemisler mi?kotudur elbette..
hem aydin(!) kesim de elestiriyor..ne gerek var okumaya..degil mi?
vay be..objektiflik ne yana duser peki?bagimsiz elestiri kabiliyeti ne yana?
objektiflik ne yana duser peki? (MN)
Objektif değilimdir. Kendi fikirlerimi söylerim amansızca. Yanlışım varsa kabul edebilirim canım isterse.
Bagimsiz elestiri kabiliyeti ne yana? (MN)
Bağımsız eleştiri yapabilecek durumda değilimdir. Ama sanırım ne bu tür bir yazı yazmaktır amacım: Arabeski sevmek nedir biliyor musun? Ahmet Altan’ı sevmek değil söz ettiğim. Ya da yazdıklarını. Vatanı sevmek nedir biliyor musun? Sömürmek nedir biliyor musun? Duygu sömürüsü hariç ama… Biliyor musun? Anlatsana bize!!! (Numb)
Ne de bu tür: kimler kabul etmiyor?herşeyi magazinleşmiş mantıkla irdeleyenler,yargılayanlar kabul etmiyor…ne yapacağız şimdi gayliğin ruhsal problem olarak görüldüğü devirlerde leonardo da vinci’nin tablolarini mi parcalayacaktik?,dostoyevski sübyancıydı diye kitaplarını yakacagiz?antik yunan donemi medeniyetin en parlak donemiyken,o donemi “seks alemleri” olarak mı nitelendireceğiz. (Mornehir)
Yazmak istediğim şu türde yazılardır: Hep bir kurtarıcı bekleyelim;sen Ahmet Altan’dan veya başkasından özü sözü bir olmasını ya da teorisiyle pratiğinin uyuşmasını bekliyorsun da sen ne yapıyorsun?Aslında arabeskte de Bulutsuzluk Özlemi’nde de tema olarak ortaklıklar yok mu? aslında aynı şeye ağlanmıyor mu?! (Hyalperest)
sıktı ama ya…birileri senin kadar okuduğunu anlayabiliyordur belki?hatta belki birileri hakketten okuyordur?belki sandığın gibi herkez salak değildir?belki?di mi?
“Yanlışım varsa kabul edebilirim canım isterse. ” ah egonuz yorulmasın efendim,ezilmesin..biz hatalarınızı göremeyiz zaten.demek “amansız”ca..alakasızca desek?alakasızca?
***
Ahmet Altan, babasının gölgesi altında ezilen bir ceset. Aynı kaldırımdan yürümemek, babasının elinden tutmamak için kendini yollara atan, geldiği yer belli olan ama gideceği yer belli olmayan bir yazar.Biraz tarih okuyun, eğer bireyin babası mesleğinde çok başarılıysa, oğlu da aynı mesleği yapmaya kalktığında eline yüzüne gözüne bulaştırmıştır, bulaştırmadığı durumlar da istisnadır.Ailenin ilgi çekmek için hep pipisini gösteren erkek çocuğu havaları ellisinde de atmışında da devam ediyor, bunu yutanlar, yemeğe devam etsinler ama bana gelipte Ahmet Altan’ın hayat hakkında söyleyeceği kelimelerinden bahsetmesinler.Ahmet Altan’ı televoleleştiren zihniyetmiş :)Onun için 22 aydır Aktüel’de aşk ve kadın üzerine yazıyor değil mi ?Hayat üzerine konuşacak çok insan var ama siz gürültü dinlemeyi seven bir nesilsiniz ! (nesiliz:(
“Çetin, döllerini de al git”
ahmet altan’ı severim.dün bir yazıya yorum yazarken altında bu yazıyı gördüm ve yorum yazmaya niyetlendim, fakat tarihinin çok öncelere dayandığını görünce tadı kaçmıştır diye düşündüm. şimdi bu yazıya yorum yazan @toplumcu’yu görünce bende heveslendim yazmaya.efenim, ahmet beyin bütün deneme kitaplarını okudum, çok ama çok hoşuma gidiyor. onu okurken sanki içimde kaybolan his rehberimin ayak izlerini buluyor gibi oluyorum, takip edince ilginç yerlere çıkıyor.beni en çok üzen adamın inançsız olduğunu kabullenmesi, çünkü inançsızlığın verdiği bunalımla sanki biraz, rotasını zorlayan yazılar yazıyor gibi. öyle olmasa bence daha ayağı yerde-sağlam yazılar yazabilir.
Ben hafta içi bir gün CNBC-e’de bir film izlemiştim. Hafta sonu Aaltan olduğu gibi filmi anlatmıştı, tam sayfa hem de. Üstelik en ufak emare yoktu, bu yazdıklarının bir filmden alındığı hakkında, filmi seyretmemiş birisi vay be nasıl da araştırmış, kurgulamış derdi. Özcesi bu ülkede orjinal eser bulmak hakikaten güç, serdar ortaç ne ise ahmet altan da o.
kadınlarımız ahmet altana bayılıyor. adam onları aşağılıyor, farkında değiller. en iyi o anlıyormuş kadınları. hiç sevemediğim yazarlardan biri.
Ahah. Adeta eski hafif’ten bir yaprak olmus bu. Hep eski isimler. Bi iki tane de comez var; sizi tutmayalim burada; biz kendi aramizda biraz konusacagiz.Ulan phx bile adam olmus, gozlerim yasardi, hatta neredeyse aglayacagim. Ve hatta neredeyse Ahmet Altan’i savunasim var. Phx’le elele, “toplumcu” kardesi dovesim var.
hey gidi eski günler…buralar hep dutluktu 7 sene öncesi… o zamanlar ahmet altanı seviyorum 🙂 gençlik tabi.
ilk anların verdiği heyecanlı zevzek ahkamlar… sarkaç’ta değişti. sayın altan dünya ahiret biraderimdir artık, kankamdır, mahsun gözlümdür, beyaz saçlı sakallımdır.