aglak velet
aglak velet

Hani ünlü bir poster vardır, çoğumuz bunu bir kere görmüşüzdür: Ağlayan Çocuk. Türkiye’de 70’li yıllarda popüler olan bu resim otobüslerin, dolmuşların arkasına, dükkanlara, evlere asılmış ve ağlak şeylere bayılan halkimizce çok sevilmiş. Sızıntı adlı Nur Cemaatinin çıkardığı dergi de, popülerliğinden yararlanarak, bu posteri ilk sayısıyla birlikte promosyon olarak vermiş okurlarına. Bugünlerdeyse, “Avrupa Yakası” dizisinde Burhan Altıntop’un duvarında arz-ı endam ediyor bu velet, “Çiko” rolünde. (Bağa mı ağlıyosun Çikooo!) Araştırma yapmadan önce, bu afişe malzeme olan resmi meçhul bir Türkiyeli ressam yapmıştır sanıyordum. Hatta Sızıntı dergisi bunu ilave olarak verdiğine göre, kocaman adam olduğu halde, vaaz verirken durmadan ağlayan Fethullah Hoca’nın çocukken çekilmiş bir vesikalık fotografından yararlanılmış olabilir mi diye düşünüyordum. Meğerse Çiko’nun ressamı bir İspanyol vatandaşı olan, Franchot Seville, Giovanni Bragolin, veya J. Bragolin olarak tanınan Bruno Amadio‘ymuş. (Ne de çok takma adı varmış üçkağıtçının.) Meğer bu veled, sadece Türkiye’de değil, 80’li yıllarda İngiltere’de de fırtınalar koparmış. Salak İngiliz lümpenlerinin okuduğu The Sun adlı bulvar gazetesi, 1985’te yaptığı bir haberinde, Ağlayan Çocuk resminin yanan evlerin kalıntıları arasından hiç hasar görmeden çıktığını iddia ediyordu. İtfaiyecilerin ifadelerinden yararlanıldığı söylenen habere göre, bu lanetli resmi duvarına asan herkesin evinin barkının yanıp kül olma tehlikesi vardı. (Burhan Altıntop da tehlike altında demek ki. “Evim yandı ya beniiiim! Plazma tv’nin taksidi de yeni bittiydi yaaa!” deyu feryad edebilir yakında.) İngilizler de bu haber üzerine yine The Sun’ın organizasyonuyla, kitap yakan Nazi dürzüleri gibi, Ağlayan Çocuk resimlerini toplu halde meydanlarda yaktılar. Aynı yıllarda, Türkiye’de yaşayan ahali ise kendilerine yeni yeni ağlak idoller bulup tapmaktaydı. “Acıların çocuğu Küçük Emrah” (şimdilerde epey büyüdü maaşallah, sadece Emrah olarak anılıyor, arabeski de bıraktı pop söylüyor), “Küçük Ceylan”, “Acıların kadını Bergen” gibi. Ne demiştik, halkimiz ağlak figürleri sever, tapar. İnsanlarımız bir başkasının kendileri gibi ya da kendilerinden daha kötü durumda, mutsuz, melankolik vb. olmasından memnun olur, ona acımaktan haz duyarlar. Ne bileyim “ibret alırlar”, şükrederler, eğlenir oyalanır, yuvarlanıp giderler. Üstelik bu bir çocuk ya da kadınsa, güçsüz, korunmaya muhtaç bir figürse, bu acıma duygusu daha sadistçe bir keyfe dönüşüyor gibi. İşte o yüzden sabah akşam ağlamsırık dizileri seyredip muma dönüyor bunlar. O dizilerde ya bir kadın, ya da bir çocuk acınacak durumlara düşüyor genellikle. Ya da “Kadının Sesi” ve benzeri çığrışma programlarında…Elin İngilizi topluca şeytan çıkarma ayini formatında Ağlayan Çocuk idolünü yaktı, kurtuldu. Türkiye’de aynı şeyi yapamadık, ağlayan çocuklar çoğaldıkça çoğaldı, çeşitlendikçe çeşitlendi maşallah. 68’lisi, 78’lisi, milliyetçisi, Atatürkçüsü, liberali, İslamcısı, popüler kültürde her görüşten, her yaşam tarzından insanlara göre ağlayıcılar ve ağlatıcılar bulunuyor ve çok da tutuluyor.