Bin yıllık bir ağaç varmış, bin yıllık bir dağın tepesinde, bin yıldır ordaymış ve bin yıldır sararmış kökleri ile altındaki bin yıllık toprağı. Çevresindeki her şeyi bir arada tutarmış, bir bütün halinde. Ab-ı hayatmış toprak için ve toprak da onun için. Bir gün bir ot bitivermiş dibinde, küçücük, önemsiz, faydasız… Dalga geçmiş görkemiyle ağacın, kıskanıyormuş onun büyüklüğünü ve kalın dallarını. Toprağı kışkırtmış ağaca karşı, demiş sana ne faydası var bu ağacın, suyu sağlayan sensin, yağmur yağınca bin bir güçlükle biriktirdiğin suyu almasına rağmen sana bir gün olsun teşekkür etti mi? Toprak ağaca küsmüş, ağaç toprağa kırılmış… Su vermemiş toprak ağaca, suyunu istememiş ağaç toprağın ve bir gün ağaç susuzluktan kurumuş ve devrilmiş dağdan aşağı. Gözden kaybolunca ağaç, önceleri çok sevinmiş ot bu duruma, bütün su onun olunca bir gün ağaç kadar görkemli olurum sanmış, yanılmış. Gidince ağacın serin gölgeliği, güneşin altında kuruyup gitmiş hemen. Pişman olmuş toprak bin yıllık arkadaşını kaybedince ama çok geçmiş onun için de, toprağı tutacak kökleri kalmayınca ağacın yavaş yavaş kayıp yok olmuş dağın yamacından…Bin yıllık bir ağaç varmış, bin yıllık bir dağın tepesinde, bin yıldır ordaymış ve bin yıldır sararmış kökleri ile altındaki bin yıllık toprağı. Bir gün bir günlük bir ot bitmiş ve bir günde sonunu getirmiş, bin yıllık ağacın ve bin yıllık toprağın…