bildirgec.org

17

buddhala | 13 February 2007 04:35

Camda duran kediye baktım. O da küresel ısınmadan hormonal olarak etkilenip saatlerdir miyavlıyordu. Onunla son ocak ayımızdı. Artık bu evde kalmayacaktım. Bundan sonraki hayatımda onu yanıma almayacaktım, yeni bir sahip bulmuştum bile ona. Ayrılık zor mu olacak bilmiyorum ama o gün gelmeden, o günü düşünmek zaman kaybı olur.Bu sene öğrenim hayatımın son senesi. Babam 4 çocuk okuttu, tek memur maaşıyla. Bunu bir ayrıcalığım varmış gibi söylüyorum ama artısı yok hiçbirşekilde. İş başvurularında ya da genel olarak dolduracağın hiçbir resmi evrakta ne sana bir indirim ne de bir olanak sağlıyor. Öğrenciyken biraz burs çıktı hakkını yemeyim ama onlar da torpille zaten.Demem o ki, okulu bitirip hayatımda yeni bir sayfa açılacak muhakkak. Artık kendi ayaklarım üstünde maddi yönden de duracağım. İlk kazandığım parayla eve dönüş için uçak biletini aldım bile. Evet, bundan önceki tüm biletlerimi babam alırdı ama bunu ben aldım, kendi paramla. Güzel ama tattıktan sonra basit bir duygu elbette. Hatta bu onlar için süpriz olacak biraz. Sınavlarım var diye gelemeyeceğimi söyledim. Önceden yaptığım bir numara, kandılar mı bilmem ama annem kanmış gibi, sınavlarımdan geçeyim diye telefonda dualar ediyordu.Okulda geçen senelere daldım biraz. İlkokulda en arka sırada altına sıçan komşu çocuğu ile okula bir daha birlikte gitmemeye çalıştım, hatta okuldan çıkışta bile onun okuldan çıkmasını bekleyip, benden umudu kesince gittiğine emin olunca garanti olsun diye cadde üzerinden eve döndüğümü hatırladım. Halbuki ilkokul son sınıfta beni bir çocuktan dayak yemekten o kurtarmıştı. Filmlerdeki gibi oldu biliyorum, şimdi siz o olaydan sonraki hayatımda benim dostum olacağı senaryosunu düşünmüşsünüzdür ama değil. Ben de iyi bir arkadaş edindim diye umutlanırken, babasının tayini çıktı ve bir daha haber alamadım ondan.İlkokul son sınıftan sonra anadolu lisesi sınavlarına giren kafiledenim ben de. Yedekten yerleştim. Apartmanımızda diğer komşu çocukları anadolu lisesini ilk yerleştirmede kazandı diye okul üniformasıyla görgüsüzce ve ebeveynlerinin hava atma dürtüsüyle ortada dolaşırken ben yedek listesi açıklanıp açıklanmadı mı diye hergün bisiklete atlayıp potansiyel okuluma gidiyordum. Yerleştim, sessiz sedasız. Ama iyi hatırlıyorum, o üniformayla görgüsüzce dolaşanlar daha sonra kravatı kafalarına dolayan tipler olup çıktılar.Lisede tipik lise işte. Ucundan yerleştirildiğim dersaneler, seviye tespit sınavları, boş derslerde okulun ön bahçesinde top oynama, top oynarken altıgen karoların arasındaki boşluğa vurup sakatlanmalar, kafa yarmalar, bir hocanın pencereye çıkıp söylenmesi, müdür yardımcısı ve beden eğitimi hocasının bahçeye gelip iki porsiyon “Yandım Osmanlı Tokadı’ ndan” sonra topu gasp etmesi, sonra derse gelen stajyer hocalarla geyik yapma, stajyer hocalardan güzel olan hatunlara yer vermeler ve seçilen erkek öğrencinin sınıfta artan popülaritesi…Okutulmuş ve üfletilmiş bela olan Öss’ den kurtulmak için ilk girişte yerleşeyim de kurtulayım mantıklı yapılan hela tercihleri. Yerleştirildiğin üniversitenin ilk gününde İntihara Eğitimli bir görüntüye girme. Sonra intihar edecek götün olmaması, üniversitedeki sınavlardan sonra Öss’ yi küçümseme, öss’ yi küçümsedikten sonra abartılan vizelerin düşük gelmesi ve üniversite birinci sınıfın düşük yapması. Sonra hayata dair herşeye olumsuz bakma. Trafikte boşaldı diye geçtiğin şeridin tıkanması, tramvayları, vapurları, otobüsleri hep son raddede kaçırma, kaçırılan toplu taşıma aracından sonra ağıt diye yakılan sigaranın ikinci nefesini çekemeden haberini alan sonraki sigara dumanına güdümlü seferler, ödenmemiş fatura ve ekstreler, platonik aşklar…Tüm bunları anlatıp dertleştiğim abim olmasa, ben çoktan ve hiç yoktan kendimi imha etmiştim. Sonra abim evlendi ve son değerimi de kaybetmiş gibi hayata olan borcumdan dolayı kapattım kendimi. Tam bunalıma girecekken hayatıma bir kız girdi sonrasında. O kız yanımdayken trafik tıkanmış, seferler kaçırılmış, posta kutum kabarmış umrumda değil tabi. Hayat denilen ak sakallı dede bir alıp başka birşey verdi her zaman olduğu gibi. Ama o da uzun sürmedi.Kedi ben bunları düşünürken kenarda, halter kaldırmaya hazırlanan sporcular gibi geriliyor. Belki onun da klavye okuma özelliği vardır. Beni o kadar çok izledi ki, bu sandalyenin başında ne yazdığımı klavyedeki harflerin yerini öğrendiğinden tahmin ediyordur belki. Neyse, konumuza dönelim. Zaten, kedi de kendisinden bahsedilmiş gibi sırnaşmaya başladı.Nihayetinde o da; sevgili de, gitti. Önce dostlar vardı, yalnızlığın felsefesini yapardık. Onlar gammazlayınca, dostluğun felsefesini yaptığımız abimiz oldu. O da evlenince, sevgilinin büyüsü çaldı kapımızı. Sıradaki numara pek görkemli değil ama adına yaraşır. Okuldaki dersleri toparladım önce. Sonra, işe girdim ve kendi bütçemi toparladım. Artık, maddesel olarak artıdaydım. Birşeyi kaybettiğimde olaya kesinlikle pozitif bakıyordum. İlla ki, gidenin yerine başka birşey geliyordu. Gelen de, çok fazla şımartmadan birgün kapısını vurup gidiyordu gerçi. İçerde negatif olan ne varsa, dışarı pozitif çıkıyordu. Herşeyin mutlak değeri yani. Sevdim bu oyunu. Sanırım hayatı çözdüm. Ben bu kurguya da razıyım. Kafamı karıştıran bundan sonra neyin gidip yerine neyin konacağıydı?…Sadece telefonu kapayıp yatağa uzandım, o haberi alınca. Aptal yerine konduğum ve hiçbirşekilde ak sakallı dedeyle didişmemem, ona bilmiş bir şekilde davranmamam gerektiğine kanaat getirdim. Ellerim, ayaklarım kontrolsüz biçimde titriyordu. Hata yapmamıştım ki, bu olan şey onun sonucu olsun. Hadi oyunumuza dönsek, bu giden şeyin yerine neyi koysam dolmuyordu. Oğlunun para kazanmaya başladığı haberini alamayan ve ilk yevmiyesiyle şarap sefası yapamayan bir baba vardı giden. Yok, oyunu birileri bozmuştu. Ben değildim bu. Dışardan müdahele de yoktu. Babam eceliyle yaşının gerektirdiği bir şekilde ölmüştü. Hala kalbim atıyordu, patlayacak şekilde, bu iğrenç hesaplamayı ve hesaplaşmayı nasıl yapıyordum? Ağlayamıyordum, daha yeni bir sistem kurmuştum kendime ve tek müdaheleyle herşey çöktü. Cuma gününe aldığım uçak biletine baktım. Babamı kaybedişten sonra yerine konabilecek , beni eski bakış açıma tekrar meyillendirecek kurgular planladım. Kesinlikle yoktu böyle birşey. Mutlak değer hayat, ispatlı bir şekilde sıfırdan küçüktü. O akşam, otobüse atlayıp, kaza geçirmeyi dilediğim bir yolculuk yaptım. Kliplerdeki meşhur yol görüntüleri, beyaz kesik çizgiler ve beyaz kesik çizgilerin çağrıştırdığı film şeritleri. Bundan sonraki hayatımın şeridi kopmuştu….Babamı defnettik gerçek bir şekilde. O sahnede herkes gerçekti. İnsanların yüzüne bakıp, o anın gerçekliğini hissetmek garip geldi bana. Cebimi yokladım sonra. Uçak biletini saklayamazdım arta kalan hayatımda. Babamla birlikte onu da toprağın altına gömdüm. Bana yukardan hangi bilgelikle bakıyor bilmiyorum ama tek gelirle dört çocuk okutmanın ona orda bir olumlu katkısı olur sanırım. Özledim seni baba. Neden gittin?…Cuma sabahı ezan sesiyle uyandım. Huzursuz ve gün ışığına çıkarılması gereken birşey vardı içimde. Babamı kaybetmiş olmanın vermiş olduğu heyecandır dedim, geçiştirdim. Bugün taziyeye geleceklerdi birkaç tanıdık. Televizyonu açtım, kalp atışlarım anlamsız bir şekilde artmaya başladı. Kumandanın sesini açamıyordum, ekranda sabah haberleri vardı. Annem geldi ve bana ağlayarak sarıldı. Lanet olası kumandanın ses alçaltma-arttırma düğmesi oldum olası puştluk yapmıştır. Gözlerimi dört açtım ve ekrana baktım, televizyonda bineceğim uçağın düştüğü haberi veriliyordu. Annem, herşeyi rüyasında gördüğünü söyledi ağlayarak. Orda, koltuğun üstünde kalakaldım. Artık, soruların cevabı verilmişti. Beni, o uçağa binmekten ancak babamın ölmesi alıkoyabilirdi. Hayatın mutlak değerini düşündüm. İnsafsız bir şekilde işaret değiştirmişti. Babam ise cebinde uçak biletinin vermiş olduğu huzurla gülüyordu sanırım yukarlarda bir yerlerde. Özür dilerim baba, özür dilerim. Tekrar hoş geldin.Ak Sakallı dede de, kara tahtaya çıkmış, örnek alın diye, arka sıralarda oturan beni, bastonla işaret ediyordur şimdi büyük ihtimal. Evet Hocam, bundan sonra ön sıralarda oturup, derslerime gün gün çalışacağım, söz veriyorum…

yorumlar

buddhala | 13 February 2007 13:31

arkadaşlar, öyküdeki karakterin başından geçen olaylar hepsi. benden de kırıntılar var öyküde. Yazıdaki dilimde hata var belki bilmiyorum, çünkü cardmani de ben sanmıştınız. Yarattığım karakterlerin bana yakınlığı doğrudur ama böyle bir olayı yaşamış olsaydım yanımda olduğunuzu bilmem bana moral verdi. Sahtecilik ve yalan söyleme olarak algılanmaz inşallah bu yazı, herkes birbirini yanlış anlıyor çünkü, kusura bakmayın yine de…

nevdalist | 13 February 2007 18:47

Ama biz dizileri de gerçek zannediyoruz. Şimdi cüllü diye bir sümüklü böcekte mi yok?O zaman bu karakterlerin gerçekle alakası yoktur, herşey yalan, batsın bu dünya, tutmayın beni daha yazacağım gibi dipnotlar isteriz.

buddhala | 13 February 2007 21:04

Yok valla Sümüklü böcek karakter olarak gerçekti ama başından geçenler… Bir Sümüklü böcek; Güllü, yazın tecavüzüne uğramış bir kış sabahı odamın duvarında sümüklemekte aman emeklemekte olan sümüklü böceğe hitaben yazılmıştı, bilginize.

pilli pati | 14 February 2007 00:32

imgelem gücüne hayran kaldım… kalemine kuvvet…not: kalem kullanıyorsun, değil mi? ;))

buddhala | 14 February 2007 13:14

Cümleten sağolun…not: Kalem mi? Pek yabancı değil… tabi ki kullanıyorum.

shaika | 02 August 2007 01:06

Beni ağlattın buddhala hemde zırıl zırıl ağlattın…Hayatın acı ama bir okadarda değişmez gerçeği ; ölmek için yaşıyor olmamız olsa gerek…

arjin_namtar | 02 August 2007 16:44

Utanmıyoru musun insanları kandırmaya? :)Çarpıcı, şaşırtıcı… “Duvara Karşı”yı seyrederken ne hissettiysem yine yaşadım ve hissettim -ağır roman cd’si ve banyo sahnesi-.Yazıya dikkat çekip beni buraya yönlendirdiği için “pilli pati”ye teşekkürler…

esrikgemi | 06 September 2007 23:29

yorumları okumadan önce, öykü mü yoksa gerçek mi diye düşünüyordum ki şükür cevap geldi..kurgu güzel, çözüm güzel,ilişkiler güzel…ruhuna sağlık buddhala…

buddhala | 07 September 2007 02:55

Yav, gece gece küfredesim var. Evde kimse yok, kedi de kaçtı. Kurban olarak kendi yazımı seçtim. Sokuyum lan sıfatına. Mutlak değer hayatmış, yok yaaa! Kullanmaya kullanmaya pipin düştü de hayatını iki beton direk arasına alıyon, bak hele. O direkler var ya, anladın sen onu. İnek osurmuş teyyareler sarsılmış de mi? Ya git Allaını seven, bunlar üzüm gibi memüş bulamamanın getirmiş olduğu semptomlar. Bak bir tıbbi terim kullanıyo, yani ben kültürlüyüm. Senden olsa olsa, kültür bakterisi olur lan kaşalot. Üzüm gibi memüş diyon, üzümleri ezip kadehe doldurup içiyon. Gören de Ramazan öncesi veda sefası sanır. Bu saatte oturmuş ahkam kesiyo. Git zıbar, oksimoron………….

acuistic | 07 September 2007 03:03

Tek morali kötü olan sen değilsin. Moron lafını bende alıyorum üstüme. Salak modeli nası olur. Şekil-a acuistic.

linet | 07 September 2007 10:00

Bu yazıyı nasıl kaçırmışım, sabah sabah ağlattın beni buddhala off off….

Yorum yapabilmek için giriş yapmış olmalısınız.

Yorum yapabilmek için giriş yapmış olmalısınız.