Telefondaki ses ısrarla “buluşalım” dedi. Arkadaşının arkadaşıydı. “Evet” demek doğru olur muydu? Önce “bu gün olmaz” diye geçiştirdi. Sonra arkadaşını aradı. Durumu anlattı. “Kendine dikkat et. Aslında zararsızdır ama kendini kızlar konusunda Don Juan sanır” dedi. Aslında bu buluşma gerekliydi. Biliyordu ona bazı sorunları için yardımcı olabileceğini. Çevirdi telefonu. Arjantin caddesi’de bir restoran. “Arjantin’e nasıl çıkabilirim?” diye sordu. “Tam olarak neredesiniz?”” Ben şimdi Paris’teyim” Karşı taraf uzun bir -ıııı çektikten sonra “Filistin’deyim ben, bir saat sonra gelip sizi alsam?” “Evet olabilir. Ama sizi nasıl tanıyacağım?” Yine uzun bir -ııı ve” üzerimde gül kurusu bir sivetşört var”Duş almak için banyoya gitti. Bir yandan da düşünüyordu. Üzerinde gül kurusu sivetşörtü olan bir adam şimdi Filistin’deydi, bir saate kadar Paris’e gelip onu alacaktı ve birlikte Arjantin’e gideceklerdi. Gülerken duş başlığındaki yerinden çıkan o ahize tipli alet, kafasına düştü. Acıyla karışık kahkahalar attı.Kafasında tatlı tatlı kaşınan yumurtamsı şişlikle, düşünmeye çalışmak iyice zorlaşmıştı. Yabancılar bir şey verdiğinde almamalıydı. Ama bu yabancı onu yemeğe davet etmiş, üstelik iş teklif etmişti. “Tanışınca artık yabancı olmaz” dedi kendi kendine ve yine gülmeye başladı.Ne de olsa buluşulacak kişi patron adayıydı. İyi giyinmek, iyi görünmek gerekirdi. Hiç de iyi görünesi yoktu o gün. Zaten dışarıda yağmur vardı. Yağmur eğer çamura bulanmak zorunda değilse, sıcacık evinden çıkmayacaksa güzeldi. Ama şimdi güzel değildi. Kendi gibi çirkindi. Ama biliyordu, biraz fondötenin, biraz rimelin harikalar yarttığını. “Yaşasın kozmetik dünyası” dedi. Sonra yine güldü. Kendi kendine böyle bir kandırmacanın ateşli savunucusu gibi davranmanın ne anlamı olduğunu sorguladı. Kozmetikle selülitlerinizden, göz altı morluklarından, saç dökülmelerinden, siyah noktalardan ve daha envai çeşit şeyden kurtulabiliyordunuz. En azından reklamlar öyle diyordu. Hangi reklam inandırıcı gelmişti ki birden bire “yaşasın kozmetik” raddesine gelmişti?Bir de ne çok şey varmış insanın kurtulmak istediği. Fazla kiloları, sivilce izleri, güneş lekeleri, kepek…..En acıklı tanımlama da “istenmeyen tüyler”. Yine güldü. “Neden böyle saçma şeyler düşünüyorum ki?”Sık sık yaptığı bir şeydi bu. Asıl konudan jet hızıyla uzaklaşmak. Adamın teki az sonra sokağın başında üzerinde gül kurusuyla, belki belinde de kuru sıkıyla onu bekliyor olacaktı. Ama ne korku, ne telaş…. Hanımefendi kozmetik dünyasının uydurmalarını düşünüyordu. Makyaj bitti. Baktı aynaya. Evet bu gerçekten mucize olmalıydı. Az önceki maymun surat gitmiş yerine boyalı bir maymun surat gelmişti. “Boyalı bir maymun daha iyidir” dedi ve yine güldü.Salona geçip bir sigara yaktı. Televizyonda Avrupa Yakası’nın tekrarı vardı. Burhan Altıntop isimli tiplemeye güldü. Ama sadece basit bir gülüştü. Kendi iç sesiyle daha çok eğleniyordu çünkü.Zaman geldi. Ceketini giyip, kapıyı çekti. Sokağın başına yürüdü. Yağmur sadece hafif hafif serpiştiriyor, en fazla tene deydiğinde kaşındırıyordu. Beklenen gizemli şahıs hala yoktu ortalıkta. Filistin-Paris-Arjantin hattını düşündü. “Keşke bir de Tunus’a uğrasaydık” diye geçirdi içinden ve güldü. Birden önünde siyah bir araba durdu. Arabanın sağ ön tarafının camı (otomatik!!!) açıldı. “Seda Hanım?”Camdan içeri kafasını uzattı “Mesut Bey?”Kapıyı açıp araca bindi. Klişe tabirle havadan sudan bahsettiler. Zaten hava bugün yeterince suluydu. Böylece konudan da tasarruf etmiş oldular. Arjantin pek uzak sayılmazdı. Ama tanışmayan iki insan için, üstüne sıkışık trafikde eklenince yol çok uzun geldi. Arabaya binmeden önceki sahne gözünün önüne geldi. Cümleler tam karşılığı değildi belki ama görüntü “Tam bir yol kenarı fuhuş pazarlığı sahnesi” diye düşündü, yine güldü. Mesut Bey: “Ne oldu?” Birden yalnız olmadığını, kendi kendine gülmenin yanlış anlaşılmaya fazlasıyla müsait olduğunu farketti. “Yok, sadece iç sesim benimle geyik yapıyor” dedi ama bu kez gülmedi çünkü kafasındaki şişliğin zonkladığını iç sesinin “Salak tanımadığın adama bunu neden söyledin ki?” narasıyla hissetti. Mesut Bey bir kahkaha patlattı. Neyseki artık Arjantin’deydiler………