bildirgec.org

reddear

11 yıl önce üye olmuş, 25 yazı yazmış. 10 yorum yazmış.

Kapitalist sistemin özellikleri

reddear | 13 October 2010 13:22

Bir tanımın ekonomik sistemin tamamını yansıttığını söyleyemeyiz. Dolayısıyla bu ekonomik sisteme birtakım özellikler bulursak daha iyi anlaşılabilir. Ayrıca gelişim sürecini anlatmak da anlaşılması için uygun olacaktır. Bu arada şunu belirtmekte yarar var. Kapitalist ekonomi her ülkede aynı gelişim süreciyle oluşmamıştır. Bu konuda Amerika ve Kıta Avrupa’sı arasında fark vardır.

Kapitalist sistem için iki tane temel özellik verilebilir. Bunlar özel mülkiyet ve mukavelenin yani sözleşmenin hukuk koruması altında olmasıdır. Gözlemlerimiz ve bu özelliklerden çıkan farklı neticeler olacaktır. Bu ekonomik sistemin işleyebilmesini sağlayan unsurlar ve özellikleri şunlardır:

Kapitalizm ve Kapital Terimleri

reddear | 13 October 2010 10:09

Kapitalizm sözcüğü de kapitalizm sözcüğünün kökü kapital sözcüğü de Türkçe sözcükler değildir. Kapital, Türkçe sözlükte sermaye, anamal veya başmal olarak ifade edilmektedir. Sermaye sözcüğü de Türkçe olmamakla beraber dilimize yerleşmiştir ve iktisat kitaplarında yoğun bir biçimde kullanılmaktadır. Türk diline uygun olan anamal, başmal sözcükleriyse sık kullanılmamaktadır. Çözümlemeye Türkçe sözcüklerden başlayayım. Türk diline uygun olan anamal sözcüğü malların anası çağrışımını yapmakta, malların doğduğu kaynak veya temel mal olarak algılanabilmektedir. Yani bir maldan ya da mal kümesinden farklı olarak ayrı bir temel mal var şeklinde düşünebiliriz. İşte o temel mal dediğimiz anamal olmadan mal kümesi, seri mal üretimi olmuyor. Bu durumda anamalı mal üretmenin, mal yapmanın kaynağı olarak düşünebiliriz. Anamal, malların ilk çıktığı maldır. Keza başmal sözcüğü de malların başı çağrışımını yapmaktadır ve anamal gibi malların ilk oluştuğu temel mal şeklinde düşünebiliriz. Böylece mal üretmenin temelinde yer alan maldır şeklinde algılayabiliriz. Anamalın yani sermayenin önemi nedir? sorusunu yanıtlayayım. Anamal olmadan günümüzün mal zenginliği olmazdı. Nüfusu aşan mallar üretilmezdi. Dış piyasa için üretim söz konusu olmazdı. İnsanlar daha az mal birikimine ve daha az çeşit mala sahip olurdu. Anamal veya başmal, mal üretmek için gerekli olan temel unsurdur. Fabrikanız yoksa fabrikanız olup makineniz yoksa mal üretemezsiniz. Daha fazla mal üretememek gelir ve üretim yönünden azalmalara yol açacaktır. Maddi mal birikiminin az olduğuna ve azalacağına dair işarettir. Yani varsıllaşma süreciniz eksilir yani varsıllaşamazsınız. Varsıllaşmak kapitalizmde daha fazla mal biriktirmektir. Varsıllaşan sınıf burjuva sınıfıysa daha fazla anamal varlığına sahip olmak ister ve isteyecektir. Anamalla ürettiği malların satılmasıyla gelir elde eder. Yaygın bir terimle kar gelirini elde eder. Varsıllaşma emekçi açısından daha fazla tüketim malı kullanma şeklinde tezahür eder. Emekçi anamal biriktirecek konumda değildir. İstisna örnekler verilse de hayatına sadece emeğiyle başlayacak olan genelde emeğiyle devam eder. Demek ki varsıllaşmak için anamal(sermaye-kapital) anamaldan da mal üretilecek. Her türlü üretim aracı olmalı ki mal üretebilesiniz. Kapital sözcüğünü ya da yaygın kullanımla sermaye terimini mal ve hizmet üretiminde kullanılan araç, gereç, makine, alet, fabrika ve benzeri her türlü fiziksel özelliği olan ara mal olarak anlamak ve mal üretiminde kullanılan her türlü fiziki varlık şeklinde algılamak doğru olacaktır.

Sosyal Bilimler

reddear | 12 October 2010 15:15

Bilimde gerçeklik insanı da içine alan fizik özellikleri bulunan, maddi temelli olan her şeydir. Bilim salt maddesel olanı incelerken buna insan da dâhildir. Yani gerçeklik algısının bir yönü de insan ve insanların oluşturduğu toplumlardır. Gerçeklik olan insan ve toplum sosyal bilim dallarının görünen kısmıdır. Sosyal bir görüngü olan insan, toplum ve davranışları sosyal bilim dalları tarafından incelenerek, araştırılarak doğrular oluşturulmaya çalışılır. Sosyal görüngülerden kesin doğrulara ulaşma çabası içinde olan sosyal bilimler tahliller yaparlar. Sosyal görüngülerin tamamının tahlil edilmesi ve görüngülerden aynı sonuçlara ulaşılması mümkün değildir. Bir kere sosyal görüngüler veri değildir. Görüngülerde sürekli değişim söz konusudur. Aynı zamanda sosyal görüngüler tarihi bir süreci olan görüngülerdir. Sosyal görüngülerin -sosyal bilim dalları tarafından- kesin doğrusuna ulaşılması kanımca mümkün değildir. Yani sosyal olay ve olgulardan bana göre evrensel kurallar çıkmaz. Sosyale ilişkin bilgi kümesi mutlak ve tam doğru şeklinde ifade edilmez. Sosyal bilimsel bilgiler mutlaklık hususunda şüpheye açık olmalıdır. Topluma dair her önerme gerçeklik tarafından tam yansıtılamaz veya sosyal önermeler realiteyi tam olarak açıklayamazlar. İnsanlığın ve toplumun evrensel bilgisine ulaşmak mümkün değildir. Bu yüzden tahliller daha dar alanları kapsamalı, genellemelerden kaçınılmalıdır. Tahliller reel olanı doğru önermelerle yansıtmalıdır.

Bilimsel Bilgi

reddear | 12 October 2010 14:03

Bilimsel çalışma yapan kişilerin(bilim insanları) yaptıkları fiziksel ve somutsal gerçeklik üzerinden hakikate ya da doğruya ulaşmadır. Başka bir ifadeyle realiteden doğrular çıkarmak bilimin yegâne amacıdır. Bilimsel bilgi gerçeklikten şüphe etmez, gerçeklik bilimde tartışılmaz. Gerçeklik zamansal ve mekânsal olarak bilim insanları tarafından incelenir ve bilimsel bilgi oluşturulur. Doğrulukta gerçeklik üzerinden önerilen yansımalardır. Başka bir ifadeyle realiteden doğru önermeler çıkartılabilir. Bu doğru bilimin bulunduğu kategoriye göre mutlak, evrensel, değişmeyen ya da yerel, bulunduğu mekânda mutlak doğru şeklinde değişir. Bilimdeki gerçeklik algısı bu gerçekliğin kesin ya da mutlak tanım ve formüllerin varlığını olabildiğini düşündürür. Bir bilim dalı her şeyden önce gerçekliği tahlil eder. Gerçeklik algısı tahlililerin başlangıç noktası olmaktadır. Bir bilim alanıyla uğraşan insanlar bilimsel sonuca ulaşırken gerçeklik üzerinden hareket ederler. Bilim insanlarının kendilerini katmadan gerçeklik algısından sonuç ürettikleri söylenir. Bilimsel sonuca ulaşan ve bilimsel bilgi oluşturan insanlar tarafsız davranış sergilediklerini söyleme eğilimindedirler. Yani gerçeklik üzerindeki tahlilleri yansızdır.

Ekonomi/İktisat Teriminin Anlamı ve İhtiyaçlar Faraziyesinin Eleştirisi

reddear | 05 October 2010 11:59

İktisat/Ekonomi; Sonsuz gereksemeleri karşılamak için sonlu üretim kaynaklarıyla insanlar tarafından yapılan etkinliklerdir.
Bu önermeye itiraz edebilirim. Bu itirazımı önermelerdeki ihtiyaçların sınırsızlığı faraziyesi üzerine yapabilirim. Demem şu ki, aslında gereksinimler/ihtiyaçlar sonsuz/sınırsız değildir. Gereksinimlerin/İhtiyaçların sonsuzluğu/sınırsızlığı, tüketim olgusunu sınırsızca tahrik/teşvik etmek/ayartmak isteyen kapitalistlerin/sermayedarların/anamalcıların düşüncesini/fikrini öne çıkaran kapitalist bir faraziyedir/varsayımdır. Aslına bakarsanız kapitalist ekonomik örgütlenme/kapitalist düzen(sistem) daima/sürekli daha fazla/çokça kullanmayı/tüketmeyi ön plâna çıkartıp salık vermekte/tavsiye etmekte, dahası beşeriyeti tüketim olgusu için değişik araçlarla ayartmaktadır/teşvik etmektedir/kışkırtmaktadır. Bu durumda gezegendeki üretim girdilerinin/üretim kaynaklarının hızla azalmasına/tükenmesine ayrıca varsıllarla yoksullar arasındaki tüketim/kullanım farkının artmasına, gelir dağılımı eşitsizliğinin çoğalmasına neden/sebep olmaktadır. Bundan dolayı sınırsız ihtiyaçlar tarifi uygun değildir. Böyle bir durumda sınırsız ihtiyaçlar anlayışı ideolojik bir önerme durumuna gelmekte ve kapitalist sistemi açıklayan önermeleri beşeriyetin önüne koymaktadır ve hatta dayatmaktadır. Yeni bir düşünceye ihtiyacımız vardır.

İktisadı Merak Etmemizin Sebepleri ve Ekonomi Niye Mühimdir?

reddear | 04 October 2010 09:28

Ekonomi(Tutumbilim) isimli bir bilimi merak ediyorsak, böyle bir disipline ilgi duyuyorsak iktisat( geçim bilim) ilminin önemli olduğunu düşünüyorsak fiiliyatın ekonomi diye adlandıracağımız ekonomiyle ilgili diyeceğimiz unsurları kapsaması gerekir. Başka bir deyişle fiili gerçek yaşamda ekonomiyle ilgili öğeler olmadan ekonomiyi merak etmemiz, ekonomiyi düşünmemiz, ekonomi hakkında fikir üretmemiz mümkün değildir. Görmediğimiz ve gözlemlemediğimiz bir şeyden sonuç çıkartmak, onu tanımlamak ve o gerçeğin ötesine geçmek ve bunlardan ilmi bilgi çıkartmak olanaklı değildir.

Hayattaki İnsanın Bilgisi

reddear | 09 March 2010 15:38

Karmaşık ve esrarengiz bir varlık olan insan üzerine düşünmeye devam edelim…

İnsan bilgisi üzerine birkaç kelâmda ve biraz yorumda bulunmak isterim.

“İnsanın bilgisi ve aklı sınırlıdır” önermesi üzerine düşüneyim… Hayat üzerinde sonlu bilgilere sahip bir varlıktan bahsediyoruz…

İnsanın bilgisi sınırlıysa, başkalarının aklında, başkaların zihninde olanları, bitenleri bilmesi olanaklı değildir. Kimin ne düşündüğünü nereden bileyim…

İnsanın bilgisi sınırlıysa, insanın ideolojik bilgisi olması şart değildir. Herkes, ideoloji bilmek zorunda değildir. Sınırlı bilgisiyle, hayatını idame ettirmeye çalışır.

DEVLET ÜZERİNE BİLGİLER

reddear | 24 February 2010 15:19

Devlet, insanlar ve insanların bulunduğu toplum tarafından oluşturulmuştur ve bu yönüyle toplumsal bir kurumdur. Her devletin günümüzde coğrafî olarak tam olarak ayırt edilmese de siyasal sınırları vardır. Devletin toprak parçası üzerinde yaşayan yani ülkede yaşayan insanları vardır. Bu insanlar toplumu oluşturduğundan sosyolojinin konusu olmaktadır. Bu toplumun oluşturduğu devlet ve devletin sınırları içerisinde yaşayan toplum sosyoloji tarafından da incelenmektedir. Devleti kuran da devletin ülkesinin sınırları dâhilinde yaşayan da toplumdur. Toplum, devlet sınırları dâhilinde ekonomik etkinlikler, siyasal yönetim biçimleri oluşturmaktadır. Tüm bu bahsedilen toplum sosyoloji ilmi tarafından incelenmektedir. Sosyoloji disiplinin inceleme konusu olan toplum iktisâdi ve malî davranışlarla ekonominin ve kamu maliyesinin konusu olmaktadır.

Devlet, insan dışı bir varlık değildir. Devlet, insan iradesiyle ve dolaysıyla insan tarafından oluşturulan toplumun iradesiyle meydana gelmiştir. Devlet, insan iradesine bağlı, toplumsal iradeye bağlı, insan yapımı bir varlıktır, kurumdur. Kısaca, insandan ve toplumdan bağımsız bir devlet söz konusu değildir. İnsanlar toprak ve mümkünse deniz parçası üzerinde sınırlar oluşturlar. Bu sınırlar üzerinde insanlar devlet kurumları oluştururlar. Bu kurumlardaki ve kara parçası üzerindeki insanlar devlet denilen insanî örgütlenmeyi meydana getirmiş olurlar. 
Devlet, günümüzde salt kamu hizmeti üreten tek/yegâne toplumsal, siyasal, hukukî kurumdur. Başka hiçbir kurum salt kamu hizmeti üretememektedir. Benim tezlerimden biri şudur: Devlet denilen kurumu oluşturan tarihsel süreçte salt kamu hizmetleridir. Salt kamusal gereksinimler olmasaydı salt kamusal hizmet olmazdı. Salt kamusal hizmet olmasaydı, devlet denilen toplumsal kurumu oluşturmaya ne gerek vardı? Düşünüyorum da devlet diye adlandırdığımız toplumsal kurum dışında, hangi toplumsal kurum bu salt sosyal gereksemeleri karşılardı? Devlet adı dışındaki hiçbir kurum bu salt sosyal gereksinimleri gideremezdi ve salt sosyal gereksinimleri giderecek salt sosyal hizmetleri karşılayamazdı. Salt kamusal gereksinimleri gideren salt toplumsal hizmetleri ve bu hizmetleri üreten kurumları belli bir toprak parçası üzerinde oluşturulduğunda, hizmeti alan ve hizmeti üreten insanlarla birlikte devlet meydana gelir. Salt kamusal hizmetlerin işlemesi için yasama organı yasa yapar, yürütme organı yasaları uygulayıp yürütür, yargı oranı da hizmet alan ve veren arasındaki anlaşmazlıkları çözer. Salt kamusal hizmetlerle ilgili yasaları demokratik sistemlerde meşru kabul edilen ve varsayılan temsilciler yapar. Yasama organı, salt kamusal hizmet üreten devlet kurumlarıyla ilgili değil, serbest piyasada serbestçe üretim yapması beklenen ve üreten firmalarla ilgili de yasalar yapar. Günlük yaşantımızda ferdi ihtiyaçları bireysel mal ve hizmetleri alırken ve bunları tüketirken devlet denilen kuruma gereksinim duyuyor muyuz? Hayır… Bu kurumlar salt sosyal gereksinme hissedildiğinde kamu hizmetleri sunarak bu salt sosyal ihtiyaçları karşılar. Her il, ilçe, köy insanları, salt toplumsal gereksinimlerini gidermek için yargı, ordu polis kurumlarını oluştursaydı il-devlet, ilçe-devlet, köy-devlet kavramını oluştururduk. Köyler, ilçeler, iller ülke sınırlarında olduğuna göre, ülkedeki insanların bu gereksemelerini gideren kurumlar ülke üzerinde sınırlar belirleyerek, salt kamusal hizmet alan ve salt kamusal hizmet veren insanlarla devlet denilen kurumu oluşturur. Dünyada coğrafî ve siyasal sınırlar kalksaydı ve insanlar mal ve hizmet üretiminde ve tüketiminde özel mülkiyetli, mübadeleli ekonomide kısaca serbest pazar ekonomisinde, anlaşmazlıkları gidermek için adalet/yargı/hukuk hizmeti veren adliye kurumlarını oluştururlardı. Mallarına, mülklerine içeriden saldırı olması ihtimaline karşı iç güvenlik, dışarıdan saldırı olmasına karşılık da dış güvenlik veya ordu kurumunu oluştururdu. Kısaca devlet denilen kurumu oluştururdu. Kısaca salt sosyal hizmetleri üreten kurumları oluştururlardı. Böylece yerkürenin kendisi 200 küsur devletten değil tek bir devletten meydana gelirdi. Hâsılı devlet yine olurdu. Devletsiz bir düzen yok, zira bu salt sosyal hizmetleri veren, bu salt sosyal hizmetleri üreten devlet dışında toplumsal bir kurum icat edilmedi. Başka ifadelerle anlatayım. Yerkürede, devletsiz toprak parçası üzerinde bir kısım insan özel mülkiyetli, mübadeleli üretim ve tüketim sürecinde yer alsaydı kuvvetle muhtemel şunları gerçekleştirirdi: Aralarındaki anlaşmazlıkları gidermek için adliye teşkilâtı kurarlardı. Mallarına, mülklerine içeriden saldırı olması ihtimaline karşı iç güvenlik, dışarıdan saldırı olmasına karşılık da dış güvenlik veya ordu kurumunu oluştururdu. Kısaca devlet denilen kurumu oluştururdu. Tüm bunlardan sonra özet bir anlatımda bulunayım… En kısa ifadesiyle devlet, salt kamu hizmeti demektir.

milli gelir kavramları

reddear | 17 February 2010 13:31

Milli gelir, millete özgü, ulusa has gelir demektir.Kısaca millete ait gelirdir. Millete ait gelir olması için millete ait bir üretim olmalıdır. Millete ait üretim olması için milletin malik olduğu üretim girdileriyle üretim yapılmalıdır. Açıklamam şu ki; toprak sahibi üretim yapacak, emek sahibi emeğini satacak ve üretim yapacak, sermaye sahibi sermayesiyle üretim yapacak, girişimci girişimi ile diğer üretim girdilerini kullanarak üretim yapacak. Bu üretim neticesinde elde edilen mal ve hizmetlerin pazardaki fiyatı ve miktarı çarpılacak. Tüm bu üretilen ürünlerin fiyatı ve miktarı çarpılarak bulunan değerleri toplanacak. Elde edilen değerden amortismanlar ve vasıtalı/dolaylı vergiler çıkarsa milli gelir bulunur. Bulunan değer parasal veya yazılı olduğu için başka bir ifadeyle var olan fiyatlar üzerinden ifade edildiğinden dolayı nominal olarak adlandırılır.

tüketim nedir?

reddear | 17 February 2010 12:39

Tüketim: 1-Beşeriyetin kendine ait olan ihtiyaçlarını gidermesi amacıyla, ekonomik hayatta üretilen ürünlerin yararından faydalanmasıdır. Buna göre, insanın giyme ihtiyacını karşılamak için giysiden faydalanması bir tüketimdir. Bu duruma göre, insanların yeme ihtiyacını karşılayan yiyeceklerden yararlanması da tüketimdir. Tanıma göre, insanların barınma, ısınma gibi gereksemelerini doyurmak için konutlardan ve yakacaklardan faydalanması da tüketimdir. Bu tanım, kısaca, ferdi ihtiyaçların doyurulması anlamındadır. 2- İnsanlığın ferdi gereksemelerini ve toplumsal gereksemelerini tatmin için ekonomide üretilen mal ve hizmetlerden faydalanmasıdır. Bu tanımda ferdi gereksinimleri gideren malların ve hizmetlerin, toplumsal istekleri gideren kolektif hizmetlerin faydasından yararlanmak anlamındadır. 3-Toplumdaki insanların ihtiyaçlarını gidermek amacıyla, ekonomideki mal ve hizmetlerden istifade etmesidir. 4-Ekonomik eylemlerin nihaî aşamasıdır. Başka bir ifadeyle, ekonomik etkinliklerle üretilen ve ortaya konulan ürünlerin satın alınarak nihaî olarak yavaşça veya belli bir zaman içinde faydasından yararlanarak yararını yok etmektir. 5- Tüketim sözü, tüket-(tüketmek) eyleminden türemiş bir sözdür. Neyi tüketiyoruz? Ekonomik yaşamdaki mal ve hizmetleri tüketiyoruz. Bir malı kullanmak da tüketmektir, yemek de tüketmektir, içmek de tüketmektir, bir maldan ısınmak da tüketmektir, bir malla barınmak da tüketmektir. Yiyecekleri yemek tüketimdir, içecekleri içmek tüketimdir, odun ile ısınmak tüketimdir. Evde barınmak da tüketimdir.