bildirgec.org

nazokiraze

11 yıl önce üye olmuş, 527 yazı yazmış. 8804 yorum yazmış.

aşk-ı memnu’nun ressam matmazeli

nazokiraze | 17 February 2009 13:09

Şu sıralar televizyon ekranlarında entrikasıyla benim diyen pembe diziye taş çıkartan, genellikle tek mekanda çekildiği ve gerek kostümleri, gerek ihtişamıyla izleyiciler tarafından beğenilen,Halit Ziya Uşaklıgil romanından televizyona uyarlanan Aşk-ı Memnu dizisinin matmazeli Deniz de Courton karakterini başarıyla canlandıran Zerrin Tekindor fazlaca tanınmayan bir sanatçı.

Dizide canlandırdığı karaktere tam uydugu düşünülen sanatçı daha önce televizyon ekranlarında sık görülmediği için fazla bilinmese de tiyatro sanatçısıdır diye düşünüyor. Evet Zerrin Tekindor konservatuar mezunu, pek çok tiyatro oyununda rol almış, 2004 yılında Afife Tiyatro Ödülü verilen bir devlet sanatçısı. Ancak sanatçının tiyatro dışında çok önemli bir alanı daha var o da resim. 1990 den 1994 e kadar Bilkent Üniversitesinde resim bölümünde özel öğrenci olarak ders alan Zerrin Tekindor, daha sonra Halil Akdeniz Atölyesi’nde eğitim almış ve Mehmet Güleryüz ,Bedri Baykam gibi sanatçılarla çalışmıştır.Sekiz tane de kişisel sergi açmıştır.Resimlerinin ana konusu genellikle kadınlardır.Kabarık saçlı, bol makyajlı, kokoş giysili, takmak kirpikli kadınlar.Resimler

Zerrin Tekindor, kendisi gibi tiyatro sanatçısı olan olan Çetin Tekindor ile iki kez evlenip boşanmıştır. Bu evlilikten Hira adında bir oğlu bulunmaktadır.

tavuk suyuna çorba

nazokiraze | 17 February 2009 08:41

Yıllar önce hayatıma giren önemli kitaplardan biridir Tavuk Suyuna Çorba . Ara sıra hafif birşeyler okumak istediğimde elime aldığım iyilik anlatan sıcak çorba tadında öykülerden oluşan kitap serisinden elbette bahsedeceğim ancak konu gerçekten tavuk suyuna çorba. Bu arada bu kitabı yemek tarifi kitabı zanneden kişiler de az değilmiş.

Kış aylarında sık görülen grip ve nezle türü hastalıklarda en çok aranan çorba türü olan tavuk suyu çorba hasta olan arkadaşlarımdan bazıları tarafından benden özel istek alan favori çorbalarımdan biridir.

mantığın ötesi: levitasyon

nazokiraze | 16 February 2009 17:22

Milattan önceki zamana rastlayan yıllarda(527 yılları) Bodhidharama tarafından Budist rahiplere öğretilmiş levitasyon. Herkesin bildiği, tanıdığı Azize Theresa ise Avrupa’nın ilk levitasyon yapan kişisidir.Onun uçtuğu zamanlara ait anlatılar belgelerle mevcuttur.(levitasyonun sırrı çözülmüş)

Chris Angel tüm sihirbazlar gibi uçup pek çok insanı şaşırtabiliyor (burada) Ancak bu sihir mi? yoksa gerçek levitasyon sanatı mı tartışılır.Ancak tarihte yerden belli ölçülerde gerçek anlamda yükselen insanların anlatıldığı olaylarla dolu.

Levitasyon tamamen parapiskolojiyle alakalı bir olay,fiziki bir temasa girmeden yerden yükselmek, zihin güçleriyle yapılan bir eylem olarak açıklanır. Beyingücü, özenerji,psişik enerji ve ruh gücü gibi herkeste farklı olan özelliklerden bahsedilir levitasyon için.Nina Kulagina adındaki Rus medyumun başarılı bir şekilde levitasyon sanatını yaptıgı fotograflarla mevcuttur.(levitasyon ayrıntılı bilgi)

Sex And The City 2 geliyooooor

nazokiraze | 16 February 2009 14:58

Yayınlandığı dönemin en revaçta dizilerinden biri olan Sex And The City, ilk kez geçen yıl film olarak çekilmişti. Yapımcılar filmin devamının Sex And The City 2 olarak önümüzdeki 2 yıl içerisinde yeniden çekileceğini ve oyuncularının değişmeyeceğini açıkladı. Filmin konusu dizi ve Sex And The City filmiyle aynı, dört kadın, aşkları, ayrılıkları ve aşkın bıraktığı kalıntılar….

Harrison Ford’un son filmi: Crossing over

nazokiraze | 14 February 2009 10:16

2009 yılı vizyona girecek filmlerden biri de Crossing Over.

Başrollerinde Harrison Ford ve Ray Liotta’nın rol aldıgı film, göçmenlerin yasal statüye sahip olmalarıyla ilgili yapılan planlamaları anlatıyor. Film 140 dakika sürüyor, kültür çatışmalarıyla ilgili mesajlar da içeriyor. Sosyal içerikli filmlerden hoşlananlar için önemli bir film.

Filmin Amerika’da vizyona giriş tarihi 27 şubat 2009

var mıyız yok muyuz?

nazokiraze | 13 February 2009 11:29

Yaşlar henüz büyük değilken, pembiş pembiş hayallerle yaşadığımız zamanlarda ki düşüncelerimizi, hayallerimizi, umutlarımızı düşünüp ulan neymişiz be diyenimiz var mıdır acaba? Bazen sırf büyümekten bu yüzden vazgeçiyorum, yaş ilerledikçe , aslında bildiklerimizin öyle olmadığını, yapmam denilen şeylerin yapılmaya mecbur olduğunu, sevilmeyenin sevildiği, sevilene sahip olunmadığı, kötü bilinenlerin iyi, iyi şeylerin salakça oldugu öğrenilen bir dünyaya daldık.

O sıralar aşık olunan Thomas Anders, John Eric Hexum türünden 80 li, 90’lı yıllar yakışıklılarıyla tanışılacak, hatta evlenilecek olunursa asla soyunulmamalıydı, öyle cıbıl cıbıl çıkılırmı sevdiceğin yanına. Ne ayıp şeydi, zaten onlarda soyunmazlardı, hele kilot ve kara çorapla komik duruma düşen erkeklerden hiç değillerdi. Onların belki de hiç kilot giymeye gerek olacak organı bile yoktu. Sadece karşılıklı canım cicimle geçecekti evlilik nede olsa.
Belli yaşlarda kimin uydurduğu belli olmayan efsanemsi şeylere inanır, ona göre plan yapar, umutlanır ve yaşardık. Belki şimdi bizim o yaşımızda olanlar da aynı durumdadır bilemiyorum. Mesela yakışıklı erkeklerin asla kaka yaptıklarını düşünemezdim, benim sevecegim erkek benimle evlenirken biz asla kaka yapmazdık, yada birbirimiz evde yokken tuvalet ihtiyacını giderirdik. Öyle ya insan tuvalete girdiğini nasıl belli eder o yakışıklı ilkokul çocuguna.(güzel kızlar minik kaka yapar)

hastayım yaşıyorum

nazokiraze | 12 February 2009 16:32

Bir sağlık konusuyla daha başbaşayız efendim. Bugünkü konumuz hastalık hastaları. Evet sürekli hasta gezen, aslında hiç birşeyleri olmayan bir bardak suyu ilaç diye verseniz, içince hemen iyileşiveren hastalık hastaları.

Annemi ele alalım sürekli hastayım der, yıllardır hastadır ama maşallah turp gibidir. Günde iki paket sigara ve fincanlarca kahve içer ama hep hastadır. Biz küçükken ne zaman babamla kavga etse bayılır, ayılır kendini hastanelere kaldırtırdı. Tansiyonunu ölçen hemşireye ve bize tembihler, efendim bayanın sinirlenmemesi, üzülmemesi gerekir, yoksa durumu vahim türünden laflar etmemizi sağlardı. Tabi yıllar geçtikçe annem ayılıp bayılınca hiçbirimiz inanmaz olduk zaten her seferinde biz inanmayız, hemen ayaga kalkar dirilir vay siz beni iplemiyorsunuz türünden sızlanmalara başlar. Babam da ulan ne çabuk iyileştin der , gülme krizine gireriz.

dondurmalı…

nazokiraze | 12 February 2009 13:56

Bazı şeyleri sevmiyor olsamda yazmayarak, sevenlere haksızlık etmek istemiyorum:) sanki ben yazmasam sevenler üzüntüden uyuyamayacak ta neyse. Bugünkü konumuz dondurma, yemekten hoşlanmadığım, ama güzel oldugunu bildiğim, kızımı çıldırtan, bazılarını kışkırtan, serinletici, reklamlarıyla dondurmanın aslında azgın kadınlara hitap ettiğini bize öğreten cilveli dondurma.

Öyle ya ilk kızgın kumlardan serin sulara atlatarak başladı bu dondurma-kadın ilişkisi, sonra tahrik edici yeme stilleri, valla insan birine magnum alıp götürmeye yada ısmarlama çekinir oldu, birşey ima etmeye çalışıyor zannedilmesin diye.O dondurmadan isteyen çocuklara azdın mı sen? yaşının insanı ol türünden saldırılarda bulunmamak içten bile değildir. Son olarak Sawyer (Josh Holloway) sözün bittiği yer olmuştur ,benim bile yemeyecegim halde onun güzel hatırına almışlıgım vardır.

Afrika’da Türk battaniyeleri.

nazokiraze | 11 February 2009 14:07

Dün gece internete girmeden uzanıyım dedim, başım ağrıyor diye. En sevdiğim şey tv izlerken uyuklamaktır, gece Trt kanallarından birinde Çoşkun Aral’ın Haberci‘si denk geldi uyuyamadım, izledim çok ta keyif aldım ve paylaşmak izledim.

Program dün Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeydi. Her Haberci programındaki gibi alışıldık görüntüler, ayinler, tören dansı yapan kızların kara memeleri, değişik yemekler, evler, el degmemiş harika medeniyetten uzak yaşamlar vs. Dün programa konu olan kabile Zulu kabilesiydi, onların köyünden birindeydi. Ama benim ilgimi çeken kabile için en değerli şeylerden biri olan battaniyelerdi, evet bu insanlar için en büyük düğün hediyesi battaniye, düğünlerde, cenazelerde sürekli battaniye hediye ediyorlar, aynı bizim altın takmamız gibi , bir evlenme merasimine bir dünya battaniye getirildi.

orada bir müze var..

nazokiraze | 11 February 2009 11:26

Sirkeci Garı‘ndan bahsediyorum, Eminönü’e giden herkesin önünden geçtiği, İstanbul’un en kalabalık yerlerinden biri olan Sirkeci Garı ve içinden tren geçen bir müze. Evet bu müze nedense İstanbul’da yaşayan Türk’ler tarafından değil de yabancı turistlerce ziyaret ediliyor. Ben geçtiğimiz yıllar kısa bir ziyarette bulunmuştum , dün arkadaş toplantısında arkadaşlarımın orayı gitmeyi bırak duymadıklarını bile ögrenince anladım ki , bu müze fazla tanınmıyor yada ziyaret edilmiyor. Belki de bana bilmeyenler denk geldi, ben herkesin bildiği, gittiği bir yer sanıyordum düne kadar.

Sirkeci’de yer alan İstanbul Demiryolu Müzesi 2005 yılında kurulmuş, yüzelli yıllık eserler sergilenen müzede, bazı demiyolu planlarından Orient Ekspress yemek takımlarına, fotoğraflardan makinist kabinine kadar herşey var kısacası tarih var. Müzede sergilenen şeyler arasında en çok ilgiyi çeken makinist kabini, en değerlisi ise çini bir soba. O zamanlar bekleme salonunu zorda olsa ısıtan yedi çini sobadan biri şimdi müzenin en değerlisi.Müze TCDD’nin 149. yılı şerefine açıldı.