bildirgec.org

Dejavuu88

11 yıl önce üye olmuş, 51 yazı yazmış. 5701 yorum yazmış.

İyiki doğmuşsun be:)

Dejavuu88 | 13 February 2008 10:21

Kışkırttığı ufak köpeğin kovaladığı koca çocuk
Bir bakıyorum deniz fenerinin dibinde mahçup bir ufaklık
Pardon, bir porsiyon deniz suyunda makarna alabilir miyim?
An geliyor güldürüşlerinin her karesine gizlice hüzün bürünüyor
Usta mikser, yağı fazla kaçanı da, harcı eksik olanı da, tadı tuzu olmayanı da, yumurtanın sarısını da beyazını da ne de güzel karıştırıyor.
Gün geliyor, satır aralarında yalanlara küsüp bir duvar arkasından etrafı izliyor
Daha Kosta Rika sahilindeki deniz kaplumbağalarının yumurtalarından omlet yapacaktık değil mi?
Kenef bülbülü gibi öten dillerin bileyicisi, boyozların efendisi, alafortanfonik hikayelerin usta kalemi.
Yaşamak sanattır işte iğne deliğinden geçerken zaman.
Yaşıyormuş gibi yapan, aldığı nefesin değerini bilmeyenlere inat,
Hümanizmin desenlediği düşünce ufkunla ince motifler işliyorsun hayatın kapılarına
Şimdi diyeceksen bu fotoğraf neyin nesi deja diye, onu da açıklayayım.
Birilerini birilerine benzetme rahatsızlığım yoktur, ama sen bir Patch Adams oldun arkadaşım.
Bu tarihi atlamak olmazdı deniz insanı
Doğumgünün kutlu olsun
Yüreğindekiler kaderin olsun
NİCE SENELERE.. dostum

Dilediğiniz gibi kalın..

Dejavuu88 | 04 February 2008 10:15

Susmak neyin tortusuydu, korkusuydu unuttum. Başkaları susmasın diye, hiç konuşmadım ondan galiba. Sevmem “gitmeleri” “geri dönmeleri” suni sevinçlerin yamacındaki sözcüklerin yapmacık iniltilerini. Islak gözlerle bakıyorum şu an göremediğim ufuklara ve bu aldatıcı fotoğraf sol yanıma saplıyor hüznün keskinliğini. Hüzün ki yakışmayandır bana, koyduğum gibi bulacağım tebessümümü biraz zaman.. Tüm süslerinden, takılarından, tokalarından, ataçlarından, pullarından, zarflarından sıyırıp döküyorum ruhumdaki taşları. Gücümü taşıyacak mecali yok “ben”in ve kimsenin. Kırıklarıma basıyorum seni toplamak için, bir adım atsam canım yanacaktı. Hala çocuk değil miyiz?. İstop oynarken cenette, sorduğun renkleri hep sakladım ve oyun bitti. Masum ayak izlerimi bıraktım hayatına, şimdi kanatlarını görmelisin yeni bir ayna bulup.. Kendime yeniden rastlamam gerek. Canım yansa da gitme zamanı..
Sürç-ü lisan ettiysem bugüne kadar affola, hasb-i hal eylediklerime saygılarımı sevgilerimi sunuyorum..
Dilediğiniz gibi kalın..

Özgürlüğe giden tutsaklar gibi..

Dejavuu88 | 26 January 2008 23:47

—Uzun süre yokum
—Ne, ne demek şimdi bu
—Lütfen soru sorma
—Yine mi
—Lütfen..
—Ne demek lütfen, ansızın ortadan kaybolacaksın ve ben yine..
—Benim için değerlisin, sadece bil istedim
—Ah, çok güzel. Yoksa bir açıklama bile yapmazdın öyle mi
—Yasemin sözlerimi çarpıtma
—..
—Lütfen Yasemin..
—Bunun bir sonu var mı?
—Sana hep bensiz geliyorum, ama bu gidiş sensiz olmalı
—Gizlerinde bende saklı mıyım?
—Bunu yapmak hoşuna mı gidiyor?
—Kartları neden açık oynamıyorsun, kendimi sana yabancı kılarken bile
—Gitmeliyim
—Hemen şimdi mi… Bu neyin bedeli söyler misin?
—sendeki “ben” için sensizliği seçtim..

  • Kız neye yoracağını kendisinin bile kestiremediği düşüncelerle evin kapısını anahtarıyla açmaktaydı. İçeri girdi, kapıyı yavaşça kapattı ve müzik setini açtı. Ruhunu huzurla buluşturmayı istemişti aslında, birden gözlerini masanın üzerinde duran hediyelere dikti. Onları kendisine vereni de görmekteydi ve gördüğü düşe bir an bakışlarının sabitlenmesinden olmalı ki o an geri dönüşü zor bir hata yapmakta olduğunu fark etti. Aklında dün gibi anımsadığı bu konuşmalar, sözcükler, anlamlar, anlamsızlıklar dayanılmaz bir koşuşturma içine girmişti. Yanılmamalarından yanılışı bitap tavırlara bürümüştü kızı o anda. Ötelere savurdu pullarını, kazanmak istemiyordu bu sefer. Kalemini kırmıştı işte şimdi iyimserliğin, yakmıştı karargâhlarını gölgelerin, düşlerini ruhunun kayıp şehrinde düşkünler evine hapsetmişti.
  • Şöyle bir geriye dönüp baktığında birlikte geçirdikleri zamanlarda bile kaçışlarda olduğu iklimleri seziyordu. Bilinmezliklerle mücadele zordu ve biliyordu ki bilemediği ve onun bildirmekten çekindiği iklimlerdeki yaşanmışlıklar yaşamının her anına sirayet ediyor ve izlerini taşıyordu. Kendine dair anlattığı her şeyde bir muğlaklık, zamana yayma ve saklamayı başaramadığı ip uçları… Şimdi, geriye bakıp düşündüğünde geçirilen zaman dilimlerinde yapılan konuşmalar, gezilen mekanlar ve paylaşılan konulardaki satır arası konuşmalardan çıkarımı onun ikinci bir kimlik içinde, gizlemek zorunda olduğu bir görev içinde olduğu kanısına vardırmıştı.
  • Tek bir resim kalmıştı o günden bu yana. Tüm hatıralardan farklı eylemler içerisinde odanın en ücra yerinde saklı durmaya mahkûm edilmiş bir tek eşya, tek resim. Ah… Kahretsin, resim demesine kızardı hep. Fotoğraf işte… Oysaki ne bir fotoğraf, ne bir mektup, ne bir not.. ikisine ait somut bir şey yoktu.
  • Boşlukları doldurulmuyordu savunmasızca kurulmuş cümlelerin. Refüze edilen onun hiçliği değil kendi varlığıydı. Soru işaretleri daha mı samimiydi de noktalardan, hiç cümle kurmamayı seçiyordu kendiyle konuşmalarından ziyade. Ve işte bundandı zamansız gülüşlerinin, kurgusu eksik ve anlamasını bilene tabloyu çizdiren fırça darbelerinin suskunluğunda barındırdığı “yalan”ları bizatıhi ruhundan işitmiş olmasının yüreğine sapladığı endişeler. Dayanamıyordu artık, gözlerinden akmayı bekleyen sessizliğini rüzgarın sözcüklerine karıştırmak istiyordu. Pencereyi açtı, soğuk rüzgâr taradı saçlarını. Gözlerinde kömür, saçlarında alev, içi buz gibiydi, yüreğinin boşluğu titriyordu. Geceyi seyrediyordu kız, zor ağlardı halbuki ve yaşlar bugüne egemendi. Onun çılgınlığını sorgulamak, kendisini bir anafora sürükleyecekti ya yoldan sapmalı ve trajediye selam vermeliydi ya da kahramanlık arzusuyla onun hayatı sorgulama temposunu bir deli gibi ömrüne buyur etmeliydi. Hep anlamaya çalışmaktan yorulmuştu. Avuçlarındaki sıcaklığı başka bir yüze sürmüştü bir zamanlar, geri alamadığı için mi başka bir çift gözün dokunamadığı iklimlerde üşüyordu şimdi acaba.. Sonunda üzülmekten korktuğu her şeye istem dışı savunmalarıydı buzdan kaleleri. Tüm oyunların, kurguların orta yerinde “hesapsızca duygulardan” bahsetmek ne kadar mantıklıydı ki.. Şimdi üşümesine sebep sandığı kalabalık düşünceler, ileride mutlak bir yalnızlığa dönüşecekti, mutluluğun uçuculuğunu seçmenin bedeli olarak..Ama bazen Wladyslaw Szpilman’ ı anımsıyordu. Müziğe duyduğu aşk ile tuşlara basmadan notaları çalan ve sonunda dayanamayıp kendini o eşsiz notalara teslim eden adam, tüm bedelleri göze alarak… Cesaret hayatı yaşanılır kılmaya önkoşul idi. Niye kendi yansımasına bu kadar uzaktı ve neden gururdan ördüğü zırhını yıkamıyordu hiç kimse..
  • Tüm bu düşünceler yormuştu zihnini, bir hışımla içeri girdi ve kendini uyanmak istemediği melodinin kollarına bıraktı..

****

Hafif. org ne yapıyor hafiften hafiften?

Dejavuu88 | 06 January 2008 13:25

Bayram sonrası ara yüz değişikliği ve reklam oranının artışının; pillinetwork’un artan ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olduğunu her ne kadar anlayabiliyorsak da, değişikliklerin, yazıların sunumu üzerinde menfi etkisi bulunuşu hafif.org un amacıyla tezat oluşturmakta. Harcanılan emeğe ve ayrılan zamana olan saygımız sonsuzdur yahut yapılan değişiklikler sitenin amacı üzerinde olumsuz bir etki oluşturuyorsa bu değişiklik ne kadar gereklidir? Değişim varolan konumdan daha iyi hal alınacaksa makuldür fakat eğer çoğunluğun tepkisini alacak bir şekle bürünmüş ise hafif, moderasyonun bu konuda tedbir alması ya da en azından naçizane bir açıklamada bulunması biz üyelerin en temel hakkıdır. Burayı seviyoruz ve paylaşımlarımıza yönelik yorumlarımız yazınsal gelişimimizi etkiliyor. Lütfen…

Muhaceretten bir Nida..

Dejavuu88 | 04 January 2008 21:50

Düşünsel boyutların zirvesinden kayıyordu ayakları, yere tutunamıyordu ve anladıklarının yaşattığı beyin sancısından hızını kesemiyordu kar yağarken düşlerine.Bilme hırsı kamçılıyordu acısının hazzını ve ruhunun duygusuzluktan kabuklaşan doyumsuz ızdırabını soyuyordu. Köklendikçe kurtlanıyordu yaş ağaç, her asi fırtınada dik durur da, onun ince boynundan süzülüp usulca başını döndüren kokusunun büyüsüne boyun eğerdi tavizleri. Bu bir kader yanılgısı mıydı yoksa talihsizliğin iskeletine cesaretsizlikle giydirilmiş bir kılıf mıydı ?Camus’ a göre gerçek insan alın yazısına bile direnen insandır. Her şeyin geçici olduğu dünyada, hiçbir anı unutmadan nefes alıp vermek ve geçici varlıkların kasırgasında sürüklenmek..Ya da kusurlarla dolu bir hayata karşı bir dahi gibi yaşamaya çalışmak..Ne komik.Görünen tablo çelişkisel de olsa Camus’ un dediği gibi herkes ve her şey bütünün bir birleşenidir, hepimiz.. her dalga bir limana atar bizi ve bundandır alışığız kulaç atarken su yutmaya.. Yaşam bir tesadüf değil yaptıklarımızın bize yansımasıydı hep ve kaderi şekillendirme şıkkını işaretlemeyi beceremeyenler ya yolun gerisinde kaldı ya da anlaşılmamayı seçti.
İçimde tarifsiz bir hüzün, yine hüznümden içeri süzüldün. Düşmek ve doğrulmak arasında görünmeyen bir çizgiye tutundum, tıpkı uçucu düşlerimizdeki gibi. Neydi o hep çaldığım şarkı.. Kendimi baştan çizmeye mürekkebim bitmiş. Zaman geri akıyorken yazgısından yolların, tükenmişliğini yutkunuyorum alışmaların damağımdaki tadının. Bir korkum bile yok, kusur kalmamış payıma tanıdığım suretlerin maske altındaki ucuz yaşamlarından. Ne dayatmalara “evet” dedirtir ne de buz kesen ellerimi tutar geri kalan ömrüm. Sürekli besleyip büyüttüğüm bu içimdeki saklı gücüm, kimleri onardı oysa, kimlere yardım etti, ne mikropların başını ezdi ve ateşe attı kendini ne iyilikler, ne gülücükler savurdu hesapsızca. Sihirli bir değnek aldı sonsuzluğunu ve düştü kanatları kudretin, kim bilecek ki. Bir sen biliyordun ya her şeyi, bir sen anlamıştın da uzaklaşmıştın kendi insanlığından, ölümcül bir insan sıcağında küle dönmek için. Razı olmadım ve olmayacağım da.Yaşamımın bayrağını dalgalandıracağım kayıp gitse de ayağımın altından toprak, sana verdiğim sözleri tutarak. Çarklar dilediği gibi dönsün dursun artık.. Zaman değil, biz geçiyoruz öyle ya.İnsanlar birbirlerine kendi bencil gereksinimlerini doyurabilmek için yaklaşıyorlar artık ve bu beni ürkütüyor. Çünkü bu nokta da gereksiz ilişkiler doğuyor. Gösterişin, içtenliğin, gerçekliğin, sahteliğin, varlığın yokluğun büyük bir savurganlıkla tohumlarının serpiştirildiği dostluklar, aşklar vs.. Ve sonra her şey yazgının “adaletsiz” oluşunda aklın yolunu buluyor nedense. Halbuki her şey kendi tercihlerimizle bize yön çiziyor. Eğrisinede doğrusunada aynı açıdan bakınca ters yüz oluyor elde avuçta ne varsa. Ve Tanrı acımasızca suçlanıyor..

DejavuslaT

Dejavuu88 | 12 December 2007 09:08

Merdivenlerden kayar adımlarla iniyordu. Ayaklarını hareket ettiren sanki gizli bir güç vardı, başka hiçbir şey olamazdı çünkü nefes bile alamıyordu. Dar boğazından öyle büyük bir lokma geçmekteydi ki yutkunamıyordu..Kökünden koparılmış çiçek gibiydi, anlamsızdı kendine. Tüm şehir sesini gömmüştü. Etraf ya gereğinden fazla karanlıktı ya da az evvel görme isteğini kurşunlamıştı. Kasım ortasında vücudunu baştan aşağı saran bu keskin sıcaklık, az önce sol yanından yarıp çıkartılan yüreğinin boşluğunu titretiyordu.
Ayaklarında bir uyuşma hissetti, sanki uçurumun kenarında ayağının altındaki toprak kayıyordu.
Kapanan kapıda son hali vardı. O kapının ardında yüzünü kaybetmişti artık. Kapıyı gözyaşlarıyla kapatmışlardı. Apartmanın o katına doğru çıkan herkeste aynı yüz ifadesi vardı. Herkes birbirine onu gösteriyordu, tanıyorlardı, bir şeyler fısıldıyorlardı ağlamaklı. Hiçbirini duymuyordu, görmüyordu, tek istediği oradan çıkabilmekti. O eski binadan çıkmak istiyordu ama ayaklarının altındaki zemin kayıyordu. Sessizliğine söz geçiremiyordu, birileri ona sarılmaya çalışıyor, türlü önerilerde bulunup teselli etmeye uğraşıyordu.
Sonunda yalpalayarak yürümesine kimse göz yumamadı, iki kişi koluna girdi ve onu evine bırakmakta kararlıydılar.

Nedir bu TSM dejavuu?

Dejavuu88 | 07 December 2007 16:21

Henüz çok küçüktüm, annemlerin yatak odasındaki saksafon biçiminde tasarlanmış antika küçük radyodan Müzeyyen Senar dinlemeye alıştığımda. Her sabah aynı sırayla o eşi benzeri olmayan, o zamanlardaysa özündeki fevkalade tadı henüz damağımda hissetmediğim şarkılar çalıyordu ve tek eğlenceli kısmının sıradaki şarkıyı tahmin etmekten ibaret olduğunu sandığım bastı bacak zamanlarımdı.Hilal Çelebi Demirağ’dan akşam oldu hüzünlendim ben yine dinlemeye ne dersiniz?

Onuncu Köy

Dejavuu88 | 30 November 2007 11:45

Boşluk dedikleri bu mu?
Hislerimi nerede kaybettim ben,
Kime emanet ettim ruhumun bandajlı duyumsayışlarını.
Hiçbir bakışın ısıtamadığı iklimlerde ateşlerde yürüdü yalın ayak duygularım.
Başa sarıyordu her şeyi, kendini tekrarlayan kuşağın birbirine benzeyerek farklılaşacağını bekleyen insanları. Ait olamadım, yol ayrımlarında “garip” sediler hep. Benim ruhumdu gölgesiz suretler senfonisinde sahnede dans eden ve bendim mızıka sesine tav olan, bülbül sesinde serenata tüm sözcükleri harcayan. Bulutlara dur diyen yoktu, bende hızlı saydım seneleri. Düşündüğüm hep birkaç durak sonrasıydı ve hep onuncu köye gönderdiler beni.
Deniz fenerime yaslandım,ışığımdı ve bir gün herkesi kıyımda buldum.