bildirgec.org

zeki demirkubuz hakkında tüm yazılar

Filmde bir Allah var bir de: Reha Erdem

kahramancayirli | 29 April 2009 16:33

reha erdem
reha erdem

Filmde bir Allah var bir de: Reha Erdem

Kahraman Çayırlı

Kamera ayak hizasında kayar: Yerler tahta, tüyleri dökülmüş eski bir halı. Bir makara. Kalın et rengi çoraplı, plastik terlikler içinde bir çift kadın ayağı. Sonra, eski stil alçak topuklu bir terlikten çıkmış, öncekilerden daha ince çoraplar içinde bir başka çift kadın ayağı. Çoraplardan biri delik ve orta parmak hafifçe ortaya çıkmış. Bir martı. Martının yanında bir tek narin çıplak ayak… Neyir: Sırrı Bey’in çorbasını yedirdiniz mi? Nükhet Seza:…Ya da diğer bölümleri tümden kiraya verip… Bir süre için tabii… Parasıyla tamamlatsak planı, diye geliverdi dün aklıma. Eskimiş antika eşyaların yanında, az da olsa, plastik-melamin nesnelerin gözüktüğü bir ‘salon-alle à manger’. Duvarlarda saatler -fazlalığı göze çarpacak miktarda-, aynalar, fotoğraflar, Venedik’i hatırlatan bir peyzaj, ‘çöllü develi’ bir diğeri, camlı bir çerçevede ‘Yakub ve Kuyu Başında Yusuf’ resmi…

Arızalı zamanlar öksüz kaldı

kahramancayirli | 22 April 2009 11:29

Arızalı zamanlar öksüz kaldı

Kahraman Çayırlı

Ankara’da köklü ve saygın bir sinema, salonlarından birini, bir haftalığına, 2005 Haziranında ona ayırdı. Üçüncü günün konuk filmi ise 1979 yapımı, Adana’da anne-babaları ölünce emmilerini aramak üzere İstanbul’a gelen iki çocuğun sokaklarda yitiş öyküsüydü: “Yusuf ile Kenan”. Birazdan film başlayacak, ışıklar sönmek üzere, o da ne! Koca salonda tek başınayım. Arada salon görevlisinden öğreniyorum ki, ancak “Anayurt Oteli”ne on-on beş kişi gelmiş, kimi seanslara hiç kimse gelmediği için film oynatılmıyormuş bile! Ona verilen değer bu mu? “Hababam Sınıfı Askerde”yi sinemada iki milyonu aşkın insan seyrederken, onun izleyicisini neden parmakla sayıyordum? Yine film arasında üzülerek gördüm ki, seyircinin çoğu canavar bir kayınvalidenin anlatıldığı Jennifer Lopez’li “Vay Kaynanam Vay”ı seçmişti…

En güzel aşk filmi: Kader

kahramancayirli | 11 March 2009 12:30

Masumiyet'ten
Masumiyet’ten

Masumiyet’i izleyip de Yusuf’un (Güven Kıraç), Bekir’in (Haluk Bilginer) ve Uğur’un (Derya Alabora) performanslarını unutabilen var mı? Kapanmayan kapıları, çoğu zaman zayıf kadınları, edilgen adamları, hiçbir yere bırakmayan taşrası ile Zeki Demirkubuz Sineması, Masumiyet‘in on beş yıl öncesini anlatarak Kader ile devam ediyor.

Masumiyet için kapalı bir film, “içerinin filmi” demiştik, Kader de doğal olarak aynı minvalde ilerliyor. Demirkubuz’un alamet-i farikası “çerçeve içinde çerçeve” tekniğinin de yardımıyla kentler, zamanlar, karakterler değişse bile hiçbir şekilde çıkış yok, Uğur’un dediği gibi “gidecek bir yer yok!” Kameranın dört kenarı zaten dünyayı epeyce kısıtlamış, sınırlamışken; yönetmen, kamerasını duvarların, kapıların, pencerelerin gerisine yerleştirerek hem izleyiciyi, hem de anlatısını enikonu “boğuyor”.

Yönetmen, on beş yaşındayken duyduğu bir aşk öyküsü üzerine yazmış Masumiyette Bekir’in kırda yaptığı uzun monologu. Bu tutkulu hikayeyi ise yirmi yıl sonra çekebilmiş. Şimdi de Masumiyet’in geçmişini izliyoruz Kader’de.

Bekir (Ufuk Bayraktar), hallice bir esnaf ailesinin çocuğudur, babasının halı dükkanını işletir. Bütün hikaye, Uğur’un (Vildan Atasever) bir gün Bekir’in halı dükkanına gelmesiyle başlar. Uğur zaten belalı Zagor Orhan’a (Ozan Bilen) aşıktır, tabii bir yandan da farkında olmadan saf Bekir’in gönlünü çalar. Sonrası malum, Uğur, Zagor’un peşinde; Bekir de Uğur’un. Aynı cümle Masumiyet için de geçerli ama kendini vuran Bekir’in yerine Yusuf’u koyarsak.

Masumiyet : En iyi Türk filmi

behman | 18 December 2008 16:17

8.88/10
Yönetmen: Zeki Demirkubuz
Oyuncular: Derya Alabora, Haluk Bİlginer, Güven Kıraç
Yapım yılı: 1997
Tür: Dram

Okuldan atılmadan ütücülüğe, işportadan hapiste yatmaya kadar bir sürü hayat tecrübesinden sonra yönetmen Zeki Öktenin yanında asistanlıkla sinema hayatına atılan şahsına münhasır kişiliği ve filmleriyle Zeki Demirkubuz 1994’te ilk filmi “C Blok” ile dikkat çekmişti. Fakat asıl çıkışı 1997’de yönetmenliğini yaptığı “Masumiyet” filmi ile oldu. 34. Antalya Altın Portakal Film Festivali, 10. Ankara Film Festivali, 11. Adana Altın Koza Film Festivalindeki neredeyse tüm ödülleri toplayarak “en iyi”liğini ıspatladı. Özellikle Derya Alabora, sonra Haluk Bilginer ve Güven Kıraç‘ın oyunculuğunu konuşturduğu film gelmiş geçmiş “en iyi 10 türk filmi”nden biri. Her üçünün de oldukça başarılı oyunculuk sergilediği film ister senaryosu, ister çekimlerindeki sadelik, yalınlık ve bir o kadar da çarpıcılığıyla kesinlikle olduğu yeri hakediyor.

BİR YABANCI UYARLAMASI OLARAK YAZGI

neceff | 21 October 2008 15:09

Romandan öyküye uyarlama yapılırken tasarruf, dramatik yapı ve öz konu başlıklarıyla bildiğimiz üç ana sorunla karşı karşıya geliriz.

Tasarruf; maddi ve zamansal tasarruftur. Bir roman genellikle 200 sayfadan uzun sürer, senaryo ise genel olarak 120 sayfa civarındadır. Burada senaristin yapması gereken, kitabın ana fikrini bozmadan, kitabı başarılı kılan etkenleri dağıtmadan, bazı bölümleri ve hatta gerekirse bazı karakterleri çıkarmaktır. Bu bakımdan filme bakıldığında Zeki Demirkubuz’ un çok doğru bir kitabı seçtiğini görüyoruz, çünkü “Yabancı” 116, sayfa. Filmin süresinin de 100 dk. civarında olduğunu göz önüne alırsak, senaryonun 1005-110 sayfa arasında olması gerektiğini söyleyebiliriz. İşin maddi yönünü zorlayıcı pek fazla olay ve mekan olmasa da, yazlık ev sekansının filme alınmaması, az da olsa filmin bütçesine hizmet etmiş görünüyor. Bence bu mekanlarda geçen olayları, Musa’ nın evine, iş yerine ve mahhalesine toplayarak Demirkubuz yine doğru bir adım atmış.

meursault‘ un kendi iradesini kullanmayı reddeşinin nedeni, bu dünyadaki her şeyin kontrolümüz dışında geliştiğini düşünmesi, tüm anlamların aslında anlamsız olduğuna inanması, “absürd” bir hayat görüşüne sahip olmasıdır. Musa karakteri, Mersault’ un fikirlerine sadık kalmış. Bu konuda Yazgı kesinlikle başarılı bir uyarlama. Film tek bir konunun üzerinde, gerilimi git gide arttırarak ilerliyor ve kitaptaki nihilist duyguları izleyice uyandırarak onları rahatsız etmeyi başarabiliyor.

Masumiyet (1997) Bir Zeki Demirkubuz Filmi

XemBiLL | 09 July 2008 16:47

Masumiyet afiş
Masumiyet afiş

Yönetmen: Zeki Demirkubuz
Senaryo: Zeki Demirkubuz
Görüntü:Ali Utku
Kurgu: Mevlüt Koçak
Müzik: Cengiz Onural
Oyuncular: Haluk Bilginer, Derya Alabora, Güven Kıraç

Bir Zeki Demirkubuz filmi Masumiyet…

Bir yanda hapisten yeni çıkmış ve kendini boşlukta bulan Yusuf (Güven Kıraç) , diğer yanda 20 yıllık aşkının peşinden sürüklenen Bekir (Haluk Bilginer), ve bir hayat kadını olan Uğur(Derya Alabora)

Uğur ve Bekir ile bir otelde yolları kesişen Yusuf’un masumiyeti tüm çıplaklığıyla ortaya serdiği bir başyapıt.

Zeki Demirkubuz dibe vurmuş insanların acı öyküsünü iyi bir yönetim ve oyunculukla ustaca işlemiştir.

Bekir otelde Uğur'a silah çeker
Bekir otel’de

Bekir’in kırda 20 yıllık aşkını ve başlarından geçen onlarca olayı ve hatta aşkın tarifini 8 dakikalık muhteşem anlatımıyla ortaya koyduğu sahne filmin en çarpıcı sahnelerindendir…

”hep denedin hep yenildin.olsun.yine dene yine yenil”

Samuel Beckett’ın bu sözleriyle sona eren filmi tekrar tekrar özümseye özümseye izleyin…

2005 yılında çekilen Kader ise Masumiyetin devam filmi niteliğindedir. Uğur ve Bekir’in tanışmalarını anlatır. Fakat bence Masumiyet kadar çarpıcı oyunculuklar gösterilmemiştir…

Barda – Gerçek bir Türk filmi!

agurbuz | 07 May 2008 13:31

barda

Yönetmenliğini Serdar AKARIN yaptığı 2006 yapımı (vizyona giriş tarihi 2007) çok konuşulan ve bol eleştiri alan türk filmi diyerek girişi yapmış olalım.
Filmin Fragmanı
Film İçin Hazırlanan Dediler ki.. Klibi.
Filmin senaryosu 1997 yılında Ankara’da bir öğrenci evinde yaşanan olaylar üzerine yazılmış. Gazetelerin 3ncü sayfa haberlerinde değişik türlerini görmekteyiz.(gerçek olayda suçlulular 27 yıl hapis cezası almalarına rağmen kısa bir süre sonra “af” kanunuyla serbest kalmışlar.) Filmde ise ilahi yeşilçam adaleti diyebileceğimiz bir son hazırlanmış suçlular için. (tartışılır!)

Filmin resmi internet sitesinde film kısa bir yazı ile özetlenmiş.
(Bundan sonrası filmi seyretmiş bir sinema tüketicisinin yorumudur ve spoiler içerebilir!)

hayalet ev – asuman suner

kahramancayirli | 28 April 2008 13:31

bu kapağı gördüğünüz an, düşünmeyin, hemen alın.
bu kapağı gördüğünüz an, düşünmeyin, hemen alın.

yayınevleri türk sineması üzerine kitap yayımlamaktan uzak duruyorlar genelde. az türk sineması kitabımız var, velhasıl. yayımlananları elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum. çok iyi kitaplar da yayımlanıyor bazen. asuman suner’in hayalet ev’i harikulade mesela. suner’i masumiyet (1997 yapımı, yönetmen: zeki demirkubuz) filmi üzerine yazdığı çok nitelikli bir makaleyle tanımıştım yıllar önce. kitapta bu makale de yer alıyor. 1990lar türk sinemasını öyle güzel, öyle farklı yönlerden okuyor ki akademisyen-yazar, benim ağzım bir karış açık kalmıştı filmler arasında gezinirken. türk sinemasıyla ilgilenen sizlerin de çok hoşuna gideceğini düşünüyorum. dilerim asuman suner türk sineması üzerine yeni makale ve kitaplarla karşımıza çıkmaya devam eder…

Zeki Demirkubuz sineması

nevdalist | 15 April 2008 16:29

3. sayfa hikâyelerini sever misiniz, bilmiyorum. Okurken yok artık dediğiniz, bu kadarı da haksızlık diyerek isyan ettiğiniz zamanlar olur mu? Cevabınız evetse doğru yazıdasınız. Çünkü Zeki Demirkubuz sineması herşeyden önce 3. sayfa hikâyelerii anlatır. Hep bir kaybeden, hep hayatın sillesini yemiş, arabeks bir yön vardır. Bu yüzden ya sevilir ya nefret edilir. Bunun ortası yoktur. Cevabınız hayırsa devamını okumadan sizi başka bir yazıya alayım.

Isparta’da 1964 yılında doğan Demirkubuz; İletişim Fakültesi mezunudur. Aslında gazetecidir. Ama nedense bu alana hiç bulaşmaz. Onun yerine Zeki Ökten’in asistanlığını yapmaya başlar. Yıllar süren bu asistanlıktan sonra senaryolarını yazmaya başlar. Bütün filmlerinin senaryosu kendine aittir. Bir çoğunun senaryosunu çok önceden yazmış, gün ışığına çıkacağı günleri beklemektedir. Cebinde daha birçok kelimsei var. Zaman geldikçe onları da ortaya çıkaracaktır. Onu sevenler bilirler Demirkubuz bir kesimi, dönemi anlatır. Onun hikayelerinin kahramanları tutunamayanlardandır. Kendini tutunamayan sananlar değil, hakkaten tutunamayanlardır.

Başlangıçta Senaryo Vardır!

| 11 December 2007 13:49

Türkiye Senaryo Yazarları Derneği’nin anasayfasında yer alan bu söz; yönetmenleri ile andığımız filmlerin senaristlerini es geçtiğimizi yüzümüze vurur nitelikte. Amerikalı Meslektaşlarının DVD ve İnternet üzerindeki hakları için yürüttükleri mücadeleyi ararken karşılaştım onlarla. Senaryo Yazarı olmak isteyenlere, bilgilerini tazelemek isteyen senaryo yazarlarına, sinemaseverlere yönelik yürüttükleri çalışmalardan biri oldukça ilginç; Ustalarla Buluşma
Çağan Irmak, Zeki Demirkubuz, Neşe Şen, İpek Bilgin, Safa Önal ve Ümit Ünal gibi usta isimlerin Türkiye’deki Senaryo Yazarlığı üzerine deneyimlerini dinlemek için kaçırılmayacak bir fırsat!