Roman, modern zamanların anlatım tekniğidir. Roman sanatı esas itibariyle anlatılacak bir hikâye ve bu hikâyeyi sunacak bir anlatıcıya dayanır. O halde hemen şöyle bir soru sormak gerekir: Romanda bize olayları anlatan kimdir? Romanda ya da hikâyede olayları okuyucuya anlatan sese “anlatıcı” diyoruz. Anlatıcı destan, masal, hikâye, roman gibi epik karakterli metinleri okumaya başladığınız anda kulağınıza gelen ilk sestir.Okuduğumuz eserlerde hangi anlatıcı tekniğinin kullanıldığı bilmemiz romanları daha iyi anlayıp, yorumlamamıza olanak verir. Anlatıcı türlerini kısaca tanımaya çalışırsak ortaya şöyle bir sınıflama çıkar:a) İlahi anlatıcı: Modern roman türüyle birlikte ortaya çıkmıştır. Diğer adı tanrısal anlatıcıdır. Anlatıcı yazarın dahi bilemeyeceği durumlardan haberdardır. İnsanların içinden geçeni bilir, sezer, görür ve aynı anda birçok yerde olabilir. Olayları içten ve dıştan anlatabilme hâkimiyetine sahiptir. Genelde psikolojik romanlarda kullanılan bir tekniktir. Okuduğunuz romanda anlatıcı tanrısal bir fonksiyon yüklenmiş ise ilahi anlatıcıyla karşı karşıyasınız demektir. Nazan Bekiroğlu’nun Yusuf ile Züleyha adlı eseri örnek verilebilir.b) Objektif anlatıcı: Yansız anlatıcı olarak da tabir edilen bu türde anlatıcı her şeye duygusallıktan uzak bir izleyici mesafesindedir. Bir kamera vazifesi görür ve olayları sadece gözlenebilen kısmıyla ele alır, gösterir. Bu anlatım tutumundan daha çok tasvir, betimleme ve diyaloglar üzerine kurulu romanlarda yaralanılır. Sabahattin Ali‘nin Kuyucaklı Yusuf adlı eserinde bu anlatım tarzını görebiliriz.c) Kişisel anlatıcı: Personel anlatıcı olarak da adlandırılan bu anlatıcı türünde, anlatıcının roman kişileriyle özdeşleşmesi, dünyayı ve hayatı onların gözleriyle görmesi söz konusudur. Bu yöntemde roman kahramanı anlatıcı kimliğini üstlenmiş, olayları, olguları ve duyguları kendi zihin süzgecinden okuyucuya sunmuştur. Bu tip anlatıda roman kahramanı olan anlatıcının penceresinden hayata bakarken, onun eğitimi, kültür düzeyi, cinsiyeti, işi, yaşı vs. anlatımı etkileyen unsurlar arasına girer. Orhan Pamuk‘un Sessiz Ev romanı buna güzel bir örnektir. Roman kahramanlarının tamamı eser içerisinde anlatıcı konumuna gelmiştir.Bir romanda birden fazla anlatıcı bir arada görülebilir. Bu anlatıcılar dışında karşımıza en sık çıkan diğer anlatıcı da 1.tekil kişi (ben) anlatıcıdır. Birinci tekil kişi anlatıcısı genellikle otobiyografik eserlerde kullanılır ve beşeri bir tabloyla karşımıza çıkar. Daha ilk satırda onu tanırız zaten. Halit Ziya Uşaklığil‘in Kırk Yıl adlı eseri bu anlamda güzel bir örnek teşkil eder.Romanda anlatıcı unsurunda dikkat edilecek bir diğer hatırlatma bazı romanlarda -özellikle geleneksel roman türünün örneklerinde- anlatıcı sık sık okurla eser arasına girerek olay akışını keser. (İlk dönem romanlarımızdan Namık Kemal, İntibah ve Ahmet Mithat, Felatun Beyle Rakım Efendi) Okuyucuyu bilgilendirmek amacıyla yapılan bu yöntem, modern romanda yerini tanrısal ama olay akışını kesmeyen anlatıcı türüne bırakırken post- modern romanda yeniden anlatıcının varlığını billurlaştırmaya ve sesini yükseltmeye başlar. Özellikle Adalet Ağaoğlu, Romantik Bir Viyana Yazı ve Orhan Pamuk, Yeni Hayat gibi eserlerinde dikkat çeker.